Zaman Yolcusu Kadınlar: Phoolan Devi – Haydutlar Kraliçesi

phoolan

Gülden Treske

Phoolan Devi – Haydutlar Kraliçesi

(10 Ağustos 1963 – 25 Haziran 2001)

“Ne okumam var ne de yazmam, işte öyküm… …
Çoktan ölmüş olmalıydım ama hala yaşıyorum. ” Phoolan Devi

Phoolan Devi 1996 yılında, kendi anlatım ve sözlerinden yazıya dökülen otobiyografisinde “Doğduğumda bir köpekten daha değersizdim, şimdi bir kraliçe oldum.” diyor. Gerçekten de öldürüldüğünde, yaşadığı yer olan Hindistan’dan binlerce kilometre uzaktaki gazeteler bile, “Kraliçe öldü!” diye haberler yaptılar. “Bandit Queen/Haydutlar Kraliçesi” Phoolan Devi, bir öğle saatinde evinin kapısında, üç maskeli silahlının saldırısı ile başına ve vücuduna isabet eden beş kurşunla şöhretine uygun bir şekilde otuz sekiz yıllık hayatına veda etti. Çocukluğundan beri her türlü açlık, şiddet, dayak, taciz, tecavüz, cinayet, dağlarda çetecilik ve hapis hayatına dayanan bedeni; evinin önünde, Parlamentonun sabah oturumu dönüşünde ölüme teslim oldu.

Üç kurşun başına, iki kurşun vücuduna isabet etmiş, hastaneye yetiştirilemeden ölmüştü. Koruması yaralanmış, saldıranlar bir araçla kaçmışlardı. Saldırı nedeni ile Parlamento çalışmalarına geçici olarak ara verildi, politikacılar ve sevenleri hastaneye akın etti. Seveni de çoktu, nefret edeni de…

Hindistan’ın “Haydutlar Kraliçesi/Bandit Queen” Devi, hayatı filmlere konu olmuş bir kraliçeydi. Son yıllarını saygın bir Parlamento üyesi olarak geçirmiş olsa da, kendisini kana susamış savaş, zafer, kudret ve intikam Tanrıçası Durga’ya benzetirdi. İki binli yıllara uzanan bu inanılması zor hayat, geçmişten bir söylence ya da bir film değil. Daha karışık, daha derin, daha acı. Kesinlikle gerçek ve bu günden.

Devi, vahşi ormanlarında çetelerin, haydutların yol kestiği, Chamba Nehri vadisi Madhya Pradesh’te, sosyo-ekonomik olarak en alt kasttan -mallah- , okuma yazması olmayan bir çiftçinin kızı olarak doğdu. Dört kardeşli çocukluğu, yoksulluğun mücadele ve acıları ile geçti; ağır işçilik, şiddet, açlık, aşağılanma, taciz. Büyük babasının ölümünden sonra babası toprakları için amcası ile mücadele edememiş, amcası ve onun oğlunun yaptığı haksızlıklar Devi’de ilk büyük öfke krizleri ve başkaldırının tetikleyicisi olmuştu. Devi’nin itaatsizliklerinden bıkan amca oğlunun da önayak olması ile; on bir yaşında iken, kendisinden yirmi yaş büyük biri ile evlendirildi.

Kocası ile yaşamaya dört yıl dayanabildi. Küçük bir kız çocuğuydu, defalarca kaçtı, fakat geri verildi. Zaten kocasından kaçarak büyük bir kabahat işlemişti. Ayrıca sıska çocuk bedeni karılık yapmaya da direndiği için, artık kocası da onu istemiyordu. Bu ise, olabilecek en büyük onursuzluktu. Sonunda kötü muamele gördüğü bu evlilikten annesinin de çabaları ile kurtulmayı başardı.

Ancak, Devi’nin şiddet ve tecavüzden kaçarak baba evine dönüşü kimseyi mutlu etmeyecekti. Kocasız kalmış bir kadın, hem de çocuk kadın büyük bir uğursuzluk ve yüz karasıydı. Üstelik de nehirde çıplak yıkandığına dair söylentiler çıkmıştı. Asiydi, öfkeliydi ve pervasızdı. Yoksulluklarına, haklarının yenmesine isyan ediyor, baş kaldırıyor, gerektiğinde üst kasttan insanlara kafa tutuyordu. Yaptığı işlerin parasını alamayan ailesinden bir tek o hakları için korkusuzca mücadele ediyordu. En çok üzüldüğü de babasının ait olduğu kast yüzünden hakkını aramaması, sessizce, her tür aşağılanmaya razı olmasıydı. Bir yandan da kocasız olduğu için köyün erkeklerinin hedefindeydi. Uğradığı tecavüzün hesabını sormaya kalkıştığı, susup kabullenmediği için de çok suçluydu, kötü bir kadındı. Bu başkaldırıları, üst kastların haksızlıkları karşısındaki tavırları, hak arayışları, öfke ve asiliği köyün ileri gelenlerini bıktırdı. Köyün kuyusundan su alması bile şikayet konusu oldu, o uğursuzdu. Toprak yüzünden çatışmalı oldukları, babasının toprağını çalmakla suçladığı amcaoğlu tarafından hırsızlıkla suçlanarak tutuklandı. Tutukluluğu sırasında da sürekli dayak yedi ve tecavüze uğradı, “dakoit/haydut”lukla suçlandı. Bir kez daha yoksulluğun, cahil bırakılmış olmanın acısı ile öfke, isyan ve korku ile doldu. Kızlar, oldukça yaygın olan tecavüz karşısında susup oturmalı, bunu kendi utançları olarak saklamalıydı. Oysa o şikayet etme cüretini gösterdi.

Yirmi yaşları civarında bir haydut çetesi tarafından kaçırıldı. Devi, çete reisinin sürekli taciz ve istismarına uğradı. Daha sonra çete reisini öldürerek, reisin yerini alan kendi kastından mallah Vikram’la sevgili oldu. İlk defa ailesi dışında bir insandan ilgi ve koruma gördü, zor oldu ama ilk defa bir erkeğe güvendi. Birlikte ilk işlerinden biri de Devi’nin eski kocasının köyünü basmak oldu. İkisi bir arada, tren yollarını kestiler, üst kasttan evleri bastılar, rehineler alıp, adam kaçırdılar. Vikram eski çete üyesi iki haydut tarafından öldürülünce Devi, bağlanıp kaçırılarak ücra bir köy olan Behmai’de günlerce toplu tecavüz ve istismara terkedildi. Köyde çıplak gezdirilerek teşhir edildi. Vikram ölmüştü ve vahşetin içinde tek başınaydı.

Devi eski çete arkadaşlarının yardımı ile buradan kaçmayı başardı ve çeteye katıldı.
Artık aklında sadece intikam ve öfke vardı. Bir müddet sonra çete reisi olan Devi, 1981 yılında Behmai köyüne bu kez kendi isteği ile geldi. Omuzunda silahıyla köy halkına seslenerek Vikram’ı öldürüp kendisini yakalayan iki haydudu ve tecavüzcülerini vermelerini, yoksa hepsini öldüreceğini söyledi. İstediği iki haydut ortaya çıkmayınca da, dere boyuna götürüp, dizleri üzerine çöktürdüğü üst kasttan yirmi iki kişiyi öldürdü. Çevrede özellikle üst kastlardan zengin insanların hedef alındığı soygunlar yaptı.

Bu olaylar Devi’nin ününe ün kattı. Hindistan’ın Dasyu Sundari/ Güzel Haydut’u, alt sınıftan insanların kahramanıydı. Bulana ödüller konuldu, her yerde aranıyordu. Ancak alt kasttan köylüler onu seviyor ve koruyorlardı, yoksulların, hakkı yenilenlerin, hak arayamayanların kahramanı ve başkaldırısı olmuştu. Dört yıl dağlarda, çetesi ile birlikte kanun kaçağı olarak yaşadı.

Indira Gandhi hükümeti barışçıl bir çözüm için Devi’yi bir yıl süren, gizli görüşme ve pazarlıklar sonucu teslim olmaya ikna etti. Devi’nin teslim şartlarına göre; kendisi ve adamları asılmayacak, hiç birine kelepçe takılmayacak, adamları sekiz yıldan uzun hapis yatmayacak ve erkek kardeşine iş, babasına hakkı olan toprakları verilecekti. 1983 yılında soğuk bir Şubat akşamı, sekiz-on bine yakın hayranı tarafından karşılandığı bir kalabalıkta, on iki kişilik çetesi ile birlikte teslim oldu. Haki asker giysileri, başında kırmızı bandanası vardı. Silahlarını sadece Mahatma Gandhi ve Tanrıça Durga’nın resmi önüne teslim edeceği şartını koymuştu. Tüfeğini, fişekliğini ve zorla ikna edilerek bıçağını teslim etti. “Çürüme” olarak hatırladığı cezaevi yıllarında yazar Mala Sen ile tanıştı. Mala Sen’in “Haydut Kraliçe” kitabı daha sonra 1990 yılında filme çekildi ve Devi dünya çapında meşhur oldu.

Oysa Devi, kendi hakkında yapılan bu filmi hiç beğenmemişti. Filmde kendi kararları ile hareket edemeyen ve sürekli tecavüze uğrayan bir kurban olarak gösterildiğinden şikayet etti. Kadınların kurban olarak gösterilmesine, üst kastlara ait erkeklerin; alt kast kadınlarını kendi malları, taciz ve tecavüzü de hakları olarak görmelerine dikkat çekti. Hem bedenen hem ruhen çok acı çekmiş, tacize, tecavüze uğramış ancak ömrü de bunun öfke ve başkaldırısı ile geçmişti. “Kurban” olmayı hiç kabullenmedi.

Otuzun üzerinde suçla tutuklanmıştı, ancak hiç mahkeme önüne çıkarılmadı ve on bir yıl hapiste yattı. Diğer çete üyeleri sekiz yılda serbest kalmışlardı. Sonunda 1994 yılında hakkındaki suçlamalar düşürüldü ve affedilerek cezaevinden çıktı. Affından iki yıl sonra aşağı kast ve azınlıklardan destek gören Samajwadi Partisi’ne katıldı. Evlendi, kendini eğitti ve politikacı oldu. 1996 yılında Parlamentoya girdi. Bir sonraki seçimlerde kaybettiyse de 1999 yılında seçimleri tekrar kazanarak Parlamentoya geri döndü.

Sevenleri, ne haydutluk, ne hırsızlık, ne cinayet; Devi’nin en büyük suçunun Hindistan’ın kast sistemine, ezilmeye ve yoksulluğa karşı çıkması olduğunu savundu. Sevgilisi Vikram’ı öldürenleri saklayan, kendisine işkence ve tecavüz edilen Behmai köyüne intikam için gittiğinde, elinde megafonla tüm köye “…Ben Phoolan Devi…” diye bağırmış ve istediği kişileri teslim etmezlerse başlarına gelecekler konusunda tehditler savurmuştu. Bir mallah, hem de kadın, böyle meydan okuma cüretini nasıl gösterebilirdi… İleride “Behmai Katliamı” olarak anılacak olay, üst Thakur kastından 22 kişinin ölümü ile sonuçlanmış, olayın geçtiği Uttar Pradesh Eyalet Başkanı istifa etmek zorunda kalmıştı.

Teslim olana kadar hiç fotoğrafı olmamıştı. Hindistan’ı sarsan bu haydut, görenleri şaşırtan, minicik bir kadındı.

Dünya onu başka türlü ağırlasaydı belki çok başka bir hayatı olurdu. Otobiyografisinde ki son söz bölümünde, “sadece saygı görmek”, “Phoolan Devi bir insandır demelerini istedim” diyor. Bulabildiği tek yol kanun dışı ve şiddet de olsa o kendi insanlığından hiç vazgeçmedi. Hapisten çıktığında onu yepyeni, çok değişik bir hayat bekliyordu. O güne kadar bir dini kitap olan Ramayana dışında tek bir kitap bile görmemiş olan Devi’nin sözleri ile kendi hayatının kitabı yazıldı:

Aynı insan olmaktan çıktım. Yeryüzünün ırmak ucunda bittiğini ve güneşin su içinde boğulduğunu sanan korkmuş küçük çocuk değilim artık. Durga gibi hayatta kalmak için ormanda vahşice savaşan yabani bir hayvan değilim.
Yüreğimde intikam duygusu yok artık.
……..
Birçok kez yardım isteği ile elimi uzattım ama kimseye ulaşamadım. Bana pislik, cani dediler. Hiç bir zaman kendimi iyi bir insan olarak görmedim ama bir cani de değilim. Tek yaptığım bana çektirdiklerinin aynısını erkeklere iade etmekti. Vahşi ormanda hayatta kaldım. Şimdi de benim çektiklerimi çeken insanlara yardım etmek amacıyla kentte hayatta kalabilmek için Tanrı’ya dua ediyorum. (Devi, Cuny, Rambali, 1997, s: 495-497)

Keşke ona yeryüzünün ırmak ucunda bitmediğini tüm bu şiddete gerek kalmadan öğretecek, kız çocuklarının törenlerle babalarının yaşındaki erkeklere tecavüz edilmeye gönderilmediği başka bir dünya tasavvuru olsaydı.

Phoolan ismi “çiçek gibi, çiçek tanrıçası” anlamına geliyordu.

Phoolan’ın katili yakalanarak ömür boyu hapse mahkum edildi. İlk yakalandığında Behmai katliamının intikamını almak için öldürdüğünü söyledi. Phoolan’nın sevenleri sonuçtan çok tatmin olmadılar. Ateş eden birden fazla kişi olduğu ve olayın arkasındaki gerçek kurgunun ortaya çıkarılamadığından şikayet ettiler.

KAYNAKÇA:

  • Akbulut, Ö. (2014, 22 Ocak) Hindistan’ın Haydutlar Kraliçesi, Phoolan Devi, Gerçek Bir Yaşam Öyküsü. Viva Hiba
    http://vivahiba.com/article/show/hindistanin-haydutlar-kralicesi-phoolan-devi-gerce (05.07.2014)
  • Devi, P.; Cuny, M.T. ve Rambali, P. katkısı ile. (1997). I, Phoolan Devi. Londra: Warner Books
  • Eyüboğlu, B. (2001, Ağustos). Phoolan Devi’yi Vurdular. Pazartesi, 77, s: 21.
    www.pazartesidergisi.com/pdf/77.pdf (31.10.2014)
  • Haydutlar Kraliçesi Öldürüldü (2001, 25 Temmuz) Hürriyet
    http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.asp?id=6251 (23.06.2014)
  • The Queen is dead (2001, 26 Temmuz) The Guardian
    http://www.theguardian.com/g2/story/0,3604,527406,00.html (06.07.2014)
  • Killer of Phoolan Devi, India’d “Bandit Quenn”, given life sentence (2014, 14 Ağustos) The Guardian
    http://www.theguardian.com/world/2014/aug/14/sher-singh-rana-murderer-phoolan-devi-bandit-queen-life-sentence (03.11.2014)
Share Button