Ekoloji
Ağaçlara Sarılan Kadınlar
Emet Değirmenci
Bir resim düştü gözümün önüne. Kırmızı kazaklı, beyaz yazmalı bir köylü kadını, katliam yapılmış zeytin ağaclarından birine sarılmış sürükleniyor. Arka planda askeri bir cipin içinde silahlı askerler…
Günlerdir zeytin ağaçlarının sesi ve ruhu dolaşıyor çevremde… Seattle’in soğuk ikliminde büyütmeye çalıştığım balkonumdaki küçük zeytin ağacı onların mesajını taşıyor. Dünyanın öte yanındaki kardeşlerimizin kökleri acı içinde diyor. Fotoğraf Filistinde çekilmiş.
Geçen hafta Soma’nın Yırca köyünde bir gece yarısı 6,000 zeytin ağacı katledildi. Bazıları anıt ağaç niteliğinde binlerce zeytin ağacı, Kolin şirketi oraya termik santral dikecek diye kesiliyor.
Permakültür Gözüm Açıldı
Sema Aslan
Mimar Yasemen Güreşçioğlu, emekli olduktan sonra dünyayı gezme hayalleri kurarken tanıştığı permakültürün etkisiyle her şeyi bir kenara itip, sonraki kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak isteyenlerin safına geçmiş. Datça’da bir grup permakültür emekçisiyle birlikte pek çoklarımıza neredeyse ütopik gelecek bir yaşam sürüyor; doğadaki yerini bilen ve bu yeri tevazuuyla kabullenen insanların arasında, kimilerine göre çiçek çocuklar gibi, kimilerine göre şehirli acemiliğiyle, kimilerine göreyse tam da olması gerektiği gibi, doğayı hatırlayarak ve dinleyerek yaşıyor.
Siz, permakültürü hem teorik olarak biliyorsunuz hem de uyguluyorsunuz. Nedir permakültür?
Permakültür bir tasarım bilimidir. Tasarım da öğeleri ilişkilendirmektir nihayetinde. Permakültürün amacı, sürdürülebilir bir sistem kurmak. Sürdürülebilir bir sistemin en önemli aşaması dışarıya olan ihtiyacı azaltarak eldeki kaynakları çeşitli şekillerde tekrar üretmek ve kullanmak. Kendi kendini yenileyen, onaran ve üreten bir sistem kurabilmenin yolu, buradan geçiyor. Benim anladığım permakültür, aslında bildiğinizi hatırlama hali.
Hayatı Yeniden Tasarlamak İstiyoruz
Sema Aslan
Permakültür Türkiye için hem yeni hem de geçmişi yıllar öncesine dayanan bir sürdürülebilir yaşam uygulaması. Son yıllarda Türkiye Permakültür Araştırma Enstitüsü ve Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği’nin düzenlediği eğitimler ile başta Bayramiç ve Datça olmak üzere çeşitli bölgelerde sürdürülen permakültür uygulamalarıyla adından daha fazla söz ettiren bu tasarım fikri, esasında ‘90’ların ikinci yarısında Ankara’da adından söz ettiren Hocamköy girişiminde gündeme gelmiş. Fakat sonra yıllarca unutulmuş. Şimdi permakültür sayesinde doğanın kendinde olan yenilenebilir olma kapasitesini tekrar hatırlama fırsatımız var.
Filiz Telek, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun. Yaşamını ‘armağan ekonomisi’nin esaslarına uygun olarak sürdürüyor. 2005’den bu yana permakültür uygulamalarıyla ilgili çalışmalar yapıyor. Kendisini bir ‘örgütçü’ olarak tanımlamak mümkün zira sürdürülebilir yaşam için örgütlediği pek çok etkinlik ve hareket mevcut: “Yıllar önce insanın ruhunu sıkan, zihnini bulandıran ve yaşam neşesini kaçıran organizasyonlardan uzak durma kararı aldım ve buna sadık kaldım.
Üniversitelerde Tarım Yapabilir Miyiz?
Sema Aslan
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Zeynep Kadirbeyoğlu, aynı zamanda üniversite bünyesinde faaliyet gösteren Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi (BÜKOOP) ile bir öğrenci inisiyatifi olan Tarlataban grubunun gönüllüsü. Kadirbeyoğlu ile BÜKOOP, Tarlataban ve oluşum aşamasında olan Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Kooperatifi hakkında söyleştik.
Tarlataban, nasıl bir ihtiyaçtan, ne zaman doğdu?
Tarlataban’ın tarihi, 2010 Ağustos’una uzanıyor. Öğrencilerin talebiyle yaptığımız bir toplantı sonunda Boğaziçi Üniversitesi’nde tarım yapabilir miyiz sorusunu takiben okumalar yapmaya başladık. Bu, kentli bir çaba esasen. Dünyada da örnekleri var; mesela Küba’da, Kanada’da… Boğaziçi Üniversitesi’nde tarım yapabilmek için nereyi kullanabileceğimizi düşündüğümüz sırada üniversiteye bağışlanmış bir arazinin olduğunu öğrendik.
Tarımı Kadınlar Yapıyor, Kasketli Amcalar Değil
Sema Aslan
Olcay Bingöl’le Söyleşi
Olcay Bingöl, 1980’lerin sonu, ‘90’ların başına tarihlenen Ankara’daki üniversite öğrenciliği döneminde tarım politikalarına ilgi duymaya başlamış, üniversiteden hemen sonra gittiği İngiltere’de bambaşka bir dünyayla tanışmış. Tohum İzi Derneği’nin kurucu üyeleri arasında olan Olcay Bingöl ile bu bambaşka dünyayı konuştuk.
Tohum İzi Derneği’nin kurucu üyelerindensin ancak Tohum İzi Derneği’ne giden süreçte gıdaya dair pek çok farklı deneyim ve bilgi taşıdığını tahmin ediyorum. Biraz anlatır mısın?
‘90’lı yılların başında bir yıl İngiltere’de kaldım ve çok ilginç insanlarla, yeni bir yaşam şekliyle tanıştım. Farklı diyet biçimlerinden söz ediyorum. Mesela ben et yiyordum İngiltere’ye gittiğimde fakat orada insanların neden et yemediğini, gıda üzerinden nasıl bir politika geliştirdiklerini vb. öğrendim ve hayvanların yetiştirilme politikasıyla, buna bağlı olarak endüstriyel bitki üretimine dair okumalar yaptım. Türkiye’ye döndüğümde bütünüyle politik bir tavır olarak, vejetaryen olmuştum.
Kadınlar Dayanışarak Gıdamızı Koruyabilir
Sema Aslan
Defne Koryürek’le söyleşi
Slow Food Hareketi’nin İstanbul’daki örgütlenmelerinden Fikir Sahibi Damaklar, özellikle Lüfer Koruma Timi ile adından söz ettirdi. Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucu üyesi Defne Koryürek ile GDO’yu, İstanbul’un balığını ve son kalmış tarım arazilerinden birine sahip olan Işıklar Köyü’nün direnişini konuştuk.
Sizin özellikle evlerde ekşi ekmek yapmayı teşvik ettiğinizi, web ortamında, televizyonda ya da bulabildiğiniz herhangi bir medyada ekmek yapımını anlattığınızı biliyoruz. Ve her seferinde kuşaklar öncesine ait olan bir pratiğe vurgu yapıyorsunuz. Unutulmuş bir bilgiyi çağırıyorsunuz galiba?
Biz, anaokullarından tutun, kurumsal yaşamdaki erkeklere kadar maya tutmayı, ekşi ekmek yapmayı öğrettik, öğretiyoruz. Etiketin içini bu yolla daha iyi okuyabilmenin mümkün olduğunu gördük çünkü. Fakat bence başka bir mesele daha var; yavaşlıkla, hızla ilgili bir mesele. Biz kadınlar erkekleştik aslında. Erkeklerin yavaşlığa tahammülü yok oysa kadın yavaşlığın ya da aslında doğanın kendi ritminin sahibi.
Ekososyalist Ekofeminizm İçin Bir Zafer*
Wahu Kaara
Kopenhag, Danimarka
19 Aralık, 2009
Hayatımın bu aşamasında, ekofeminizmin çifte zaferini kutluyorum. Ekofeminizm hem benim eylem çerçevem, hem de küresel jübilesine doğru ilerleyen kapitalizme bir alternatif.
Benim anlayışıma göre, ekofeminizmin merkezinde kapitalizmle savaşma zorunluluğu vardır. Ve bu kapitalizm soyut bir kapitalizm değildir, tersine “patriarkal piyasa ekonomisi” içinde yapılanmış bir kapitalizmdir.
Patriarkal piyasa ekonomisi el koyarak, işgal ederek ve hayata dair herhangi bir tezahürü kâr için metalaştırarak hayatı öldürmeye devam ediyor.
Kadınlar Ekolojik Dönüşümde
Emet Değirmenci*
And dağlarındaki Bolivyalı yerli kadının bitkilerle sağaltmasından, Anadolu’da sandığında tohum saklayan ninelerimizden öğrenecek çok şeyimiz var… Kadınlar Ekolojik Dönüşümde, öğreneceklerimizin sınırsızlığı hakkında bir fikir vermek üzere hazırlandı ve Yeni İnsan Yayınevi tarafından Haziran 2010 da yayınlandı. Bu kitap için “Türkiye’nin ilk ekofeminist kitabı” denebilir. Kitapta doğrudan söz ve deneyim paylaşımına ağırlık verdik. Bu kitapta ekofeminist teori yok. Türkiyeli kadının ekolojik dönüşümdeki çabası dahil Avustralya, Bolivya, Hindistan, Aotearoa/Yeni Zelanda, Afrika ve Güney Asya’dan kadınların ekolojik uğraşlarına dair deneyim paylaşımı var.
Ekolojik dönüşümün yalnızca çiçek böcekten ibaret olmadığını düşündüğümüz için aktivist kadınların yanında çizgi ve düşünce üretenlere de yer verdik.