Bedene İşlenen: Kadın Dövmeciler ve Dövme Sanatı

tattoo

Hilal Esmer

Nimet Arıkan, 43 yaşında bir dövme sanatçısı. Nimet sadece dövme yapan ve “tarz” olsun diye dövme taşıyan bir kadın değil. O aynı zamanda aktivist ve mücadeleci bir kadın. Kendi deyimiyle ‘…şu sıralar kendini vegan feministler, anarşist feministler ve genel olarak anarşizme yakın hissediyor’. 2010 yılında açtığı dövme stüdyosuna bu yüzden “Amazon Dövme” ismini koymuş. Bu alanda kadınların görünmezliği sorununu bizzat deneyimlediğinden, stüdyosunda yalnızca kadın sanatçıların çalışmasına karar vermiş. (Elbette sözü geçen ‘kadın sanatçılar’ sadece na-trans kadınlardan oluşmuyor.)
Nimet, 1993-19996 yılları arasında siyasi tutuklu olarak 3 yıla yakın cezaevlerinde kalmış. Cezaevindençıktıktan sonra devam eden mahkemesi sonuçlanmış ve Yargıtay eski cezasını bozarak onu 15 yıla mahkum etmiş. Bunun sonrasında Nimet hiç bir yere kaçmamayı ve sığınmamayı seçmiş, ancak kimliğini de kullanmamış. 2007’de eski cezanın devamı olarak yeniden yakalanıp yeni infaz yasalarından yararlanarak 2 yıl daha hapiste kalmış ve süresini doldurmuş. Yine kendi deyimiyle, ‘şimdilik devlete olan tüm borçlarını ödemiş’ bulunuyor. Nimet 2009’da hapisten çıktığında, yani yaklaşık on yıl sonra kendi kimliğine kavuştu. Nimet’le dövme sanatı, hayatı ve hapisteyken başlayıp kitaplaştırmak istediği “Hapishanede Kadın Dövmeleri” çalışması üzerine konuştuk.

1- Dövme maceran nasıl başladı? (*)

Dövme macerası 2000 yılında tesadüfen ortaya çıktı. 96’da Yargıtay’dan aldığım ceza yükselerek dönünce, yurtdışı mı yurtiçi mi kararını vermem lazımdı. İki seçenek de çok zordu; yurtdışı mültecilikti: ya klasik örgütlerin içinde memurluk yapacaktın ya da bir bilinmezde tek başına, ailenden, yaşadığın, nefesini sevdiği, kokusuna aşina olduğun, küfrüne bile gülümsediğin coğrafyandan ayrılıp bilinmezlik içinde kalacaktın. Yurtiçinde ise aranır durumda ve yine ailenin yanında olamayacaktın, bildiğin tanıdığın hiç kimsenin yanına gidemeyecektin, ama hiç değilse dilini, ruhunu bildiğin memleketinde olacaktın. Önceliğim tek başına ayakta kalma mücadelesi oldu. Varoluşumu bir güç, bir otorite, sırtımı dayadığım bir şey olmadan yaratmak istedim. İlk işim pazarlarda pazarcılık yapmak oldu. 8 ay sonbahar ve kış aylarında kar, don ve yağmur altında sabah 6’da pazar tezgahı kurup naylon çadır atarak kendimi, özellikle beden olarak ezdim. Ama orada, bu ezilişin ruhuma iyi geldiğini gördüm. İyiydim, daha güçlüydüm. Ondan sonra 3 yıl bir bilim dergisinde dizgicilik yaptım. Cezaevindeyken eski bir daktilo ile on parmak yazmayı öğrenmeye başlamıştım, dışarıda da benim aranır durumumu bilerek bana yardımcı olanlar sayesinde hızlı on parmak dizgici oldum. Tabi o bilim dergisi de bir başka siyasal yapıya aitti ve o siyasal yapıya dahil olmadığım için daha fazla kalamadım ve yine işsiz kaldım. Erkek arkadaşım “Avşa Adası’nda kitap satalım” dedi; “Tamam, yanında incik boncuk da yapalım” dedim. Bir şeyler daha olmalı, para kazanamayız böyle derken, Taksim’de bir ara sokakta birinin geçici dövme yaptığını duymuştum. Ona gittim ve kendime geçici dövme yaptırdım. Tabi neyi nasıl hazırladığını öğrenemedim. Tek bildiğim kına ile olduğu ve tek güvendiğim de genlerimde resim yeteneği olması, bunu yapabilirim düşüncesiydi. Avşa Adası’na gittiğimizde dükkanın kapısına geçici dövme yazdık ama ne elimizde bir katalog ne de malzeme vardı. İlk dövmeyi gelen giden, daha önce dövme yaptırmış müşteriler öğretti desem yeridir. Hatta bir çocuk sürekli akrep dövmesi istiyordu. Ben “katalog gelmedi daha” deyip savıyordum bunu. Derken bir gün geldi elini gösterdi “abla bak ben çizdim, sen de üstüne dövmesini yap” dedi. Güldüm ama durumu da anladım. Kendime ‘sen niye çizmiyorsun?’ deyip aldım elime bir sürü ansiklopedi, resimli kitaplar vs., tek tek bakarak basitleştirip çizimleri yaptım. İnternet o tarihlerde yaygın değildi. İlk, geçici dövme ile başladım yani. Sonrasında kalıcı dövmeyi duydum, bir çocuk dövme makinası satmak istedi, ona gel kendin yap dedim, geldi yaptı, bir hafta sonra kaçtı. Biz de elimizdeki makina ile ondan öğrendiğimiz kadarıyla, basit dövmelerle başladık.
Tabi ben çok ön planda olamıyordum. Hem aranma durumumdan girişken olamıyordum, hem de erkek arkadaşım da dövme yaptığı için, müşterideki erkek dövmeci algısı erkek arkadaşımı ön plana çıkarıyordu. Zamanla ben her şeyi toparlayan, organize eden, alt yapı üst yapıyı kuranken, ön planda dövmeci gözüken kişi erkek arkadaşım oldu. Ben de dövme yapıyordum ama gelen müşteri de, arkadaşlarımız da, herkesin algısı dövmeci diye bir erkeği seçiyordu. Amazon Dövme’yi kurduğumda bu durumu tersine çevirme inadım da olduğundan, hem ismine amazon dedim, hem de erkek sanatçılarla çalışmamayı kendime ilk yılların ilkesi yaptım.

2- Cezaevinde “siyasi” suçlu olmak nasıl bir şey? Hapishane deneyimin nasıldı?

Siyasi suçlu olmak iki şeyi hissettiriyor içeride. Birincisi sana kolay kolay köle muamelesi yapamayacaklarını bildiklerinden daha ağır koşullar bekliyor seni. Yani sosyal aktivitelere bin tane izinle çıkmak, kilit kilit üstüne kalmak vs. gibi. İkincisi sorumlulukların artar. Oraya bir kimlikle girmişsindir ve (adli-siyasi) sistem sadece seni değil, o püre makinasına aldığı herkesi öğütmek ister. Dışarıda savunduğun özgürlük, adalet düşüncesini oraya girerken kapıda bırakacaksan neden en başta sistem karşıtı davranasın ki? Sorumlulukların dışarıdaki hapishaneye kıyasla daha çoktur. Hem elindeki küçük özgürlük kırıntılarını korumak istersin, hem de o kırıntıları bile sana karşı tehdit olarak kullanan sisteme başkaldırırsın. Üstelik onlar da elinden gidebilir. Mektuplaşma-görüş yasağı, hücre cezası, telefon cezası gibi yaptırımlarla boğuşursun.
Benim hapishane deneyimim ikiye ayrılıyor. İlki 1993-1996 yılları arası karma ve koğuş sistemli cezaevinde. O yıllarda içinde bulunduğum örgütten kaynaklı olarak, çok sıkıntılı geçmişti ama buna rağmen cezaevinde sosyal olabiliyordunuz. Çünkü koğuşta birçok insanla iletişim içindeydiniz. 2007-2009 yılında ise önce Çanakkale Cezaevi’nde iki adli hükümlü ile kaldım hücre tipi bir yerde. Sonra Sincan Kadın Cezaevi’nde 8-9 ay adli kadınlar arasında kaldım. Orada da hücre sistemi vardı ama 12 kadın aynı koğuşta tek tek odalarda kalıyordu. Yani hücre sistemi odaları vardı kadınların ve bir suç işlerlerse kapıları kitleniyordu. Ama yine de adli kadınları 12 kişi olarak aynı havalandırmaya çıkarıyorlar, aynı yemekhanede bir araya getiriyorlardı. Sonrasında dilekçe üstüne dilekçeler vererek siyasi kadınların tarafına geçtim. Orası ise yine aynı kadın cezaevi içinde farklı bir bloktu. Orada kadınları üç kişilik küçük koğuş sisteminde, tek tek hücre odalarında tutuyorlardı. Gün boyu kapılar kilitli değildi ama sonuçta sadece üç kişiyi görüyordun. Ağır müebbet mahkumu kadınlar ise ayrı bir blokta tek tek hücrelerde kilitli tutuluyor, günde sadece 2 saatliğine havalandırmaya çıkartılıyordu.
Bu iki yıl, benim her türlü aktiviteye çıkmama ve içeride dövme kitabım üzerine yoğunlaşmama rağmen, benim için önceki cezaevi deneyimimden zordu diyebilirim. Tahliye olduğumda yolda yürüyemiyordum. Arabaya bindiğimde, virajlarda arabanın kenarlara çarpacağını sanıyordum. Uzak algım körelmişti. Beni görenler benim korkmuş, sindirilmiş, içime kapanmış olduğumu düşünüyordu. Ben farkında değildim, kendimi aynı direnen kadın olarak görüyordum. Ama f tipi hücrelerde hapsedilmenin sonuçlarını bilinç olarak bilsem de, kendimde fark edemiyordum. Yaklaşık 5-6 ay İnsan Hakları Vakfı’nda psikolojik destek aldım.

3- Dövme yapmayı seviyorsun. Ancak bütün dövmeciler elbette dövmenin tarihi ve çeşitli kültürlerdeki yansımalarıyla ilgilenmeyebilir. Senin kitabın kadın mahpusların dövmeleri üzerine olmasına rağmen, boyamanın tarihi ve dövmeye başka açılardan bakışı da içeriyor. Bu merakını neye bağlıyorsun? Kültürel inançlara, spiritüel şeylere de ilgin var mı?

Mesleğimi seviyorum elbette. Çünkü insanlar sevdikleri işi yapma şansına sahip değiller. Ben de tesadüflerle önüme çıkan başka engelleri kendime pozitif dayanak yaparak, sevdiğim resim yapma işini bedene taşıdım.
Ötekilerin dünyasıyla, isyan etmeye başladığımdan beri ilgilenirim. Neyle ilgilenirsem ilgileneyim, temelini, geçmişini merak ediyorum. Biz oldukça fakir bir ailede dört kız kardeştik. Zor koşullardaki siyasal bilinçlenme sırasında, o zamanki tanıştığım bazı devrimcilerden gerçekten çok şey öğrendim. Bunlardan biri de öğrenme merakının bitmemesiydi.
Bu çalışmayla, özellikle cezaevindeki kadınlara, orada dövme yapan, yaptıran kadınlara da bir bilgi aktarımı yapmak istedim. Kitapta söylenilmesi istenmeyen, cezaevinde dövme yaparlarsa nasıl yapmalarını öneren yöntemleri aktardım. Normalde hijyen kurallarına uyulmadığı için, etik anlamda kimse söylemez ve yasaklıdır neredeyse. Ama oradaki kadınlar sen söylesen de söylemesen de dövme yapıyorlar. Hiç değilse doğru yöntemleri bilsinler istedim. Kitabı bastırmayı ve cezaevindeki kadınlara ulaştırmayı düşündüğümden bu şekilde detaylara da girdim. Dövmenin tarihindeki kadın dövmecileri yazarak, bu sanat dalında kadınlara karşı oluşmuş önyargıların kırılmasını, gerçekleri öğrenmelerini istedim. Ne kadar başarılı olabildim bilmiyorum, sonuçta bir derleme ve araştırma kitapçığı bu. Ve kötü cezaevi koşullarında, yasaklar altında yapabildiğim bir çalışmaydı.

4- Kadınlarla ilgili verilerin -özellikle herhangi bir konunun tarihinde- daha az ulaşılır olduğunu tahmin ediyorum. Sen tarihteki kadın dövmecilerle ilgili bilgileri araştırırken böyle bir zorluk çektin mi? Veya herhangi spesifik bir konuda bilgiye ulaşma eksikliği ya da başka bir zorluk yaşadın mı?

Evet yaşadım. İlk olarak, kadın cezaevinde olmama ve kadınlarla bir şekilde diyalog içinde olmama rağmen, onların bilgilerini edinmede zorluk yaşadım. Cezaevi de dışarısı gibi kadınların farkında olmadan kendilerini yok saydıkları bir ortam. O yüzden tek tek anket soruları hazırladım. Cevabını istediğim soruları tek tek sordum. İstediğim kadar olmasa da, oradaki kadınların dünyasını gözlemleyebildim. Cezaevinde kadınların dış dünyadan silinmesi, onları yaptıkları diğer şeylerde de önemsizleştirmiş gibi. Dövme yapan kadın, yaptığı işi herhangi bir iş gibi görüyordu ve cezaevinde dövmeci kadınları bulmak da oldukça zor oldu. Zaten koğuşlar arası görüşmek yasak olduğundan ayrıca bir zorluk da yaşadım. Ben birine sordum, o tanıdığı bir başkasına sordu. Anketler de bu şekilde, elden ele mektuplarla dolaştı. Dışarıda ise internetten kadın dövmecileri araştırmaya başladım. İğne ile kuyu kazdım. Gerçekten satır aralarından kadınları çıkarttım. Daha önce yazılmış dövme tarihi kitaplarında kabile dövmeciliği anlatılırken, kadınların dövme yaptıklarını birkaç cümle içinde yakaladığımda, o kabileyi araştırarak iz sürmeye başlıyordum. Derken kabilelerdeki kadın dövmecileri buldum. İstediğim oranda olmadı ama fotoğraf bile bulmayı başardım. Günümüz dövmecilerinin ve dövme yaptırmak isteyenlerin sandıkları gibi, kadınların dövme sanatı ile erkeklerden sonra tanışmadıklarını, bu sanatın erkeklerle aynı zamanda kadınların sanatı olduğunu, hatta kimi kabilelerde sadece kadınların sanatı olduğunu o satırlardan alıp kitabıma taşıdım. Fotoğraflar da buldum.

5- Feministival’de dövme üzerine atölye yapmak ve kendi becerini başka kadın/trans bireylerle paylaşmak için bizimle bağlantı kurmuştun, seni de öyle tanıdık zaten. Genelde insanlar zenaatini aktarma/öğretme konusunda biraz katıdır. Senin bize ulaşmaktaki motivasyonun neydi? Bir de dövme yapmayı öğrenirken zorluk çektin mi?

Aslında feminist hareket ile yıllar önce tanışmıştım ama onları benim içinde bulunduğum kadın örgütü küçümserdi. Feministleri salt erkek karşıtı olmakla suçlarlardı. Kadınlar mor iğneyle eylemler yaptığında, bu küçümsemeler arasında gizliden hayranlık duyardım. Yıllar sonra Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden tanıdığım vegan feminist bir kadın arkadaşım bana Feministival’de dövme konulu bir atölye yapmak isteyip istemediğimi sordu. Havalara uçtum. Gizli bir bahçeye girecekmiş gibi hissettim. Kısa bir atölye ile mesleğin hepsini öğretemezsiniz ama hiç değilse geçici dövmeyi öğretir, herkese de uygularım dedim. Burada mesleki paylaşımları yapmakta sıkıntı duymadım çünkü yaşam paylaşılarak çoğalır. Kapitalizmde kimse kimseyle bir şey paylaşmaz ve hep yeniden satın almak zorunda kalırsınız. Bana göre eğer yeteneği, ilgisi varsa herkes her şeyi yapabilmeli.

Öğrenme zorluğuna gelirsek, geçici dövme değil de, kalıcı dövme çalışırken sorumluluk artıyor. İlk dövmelerimi kendi vücudumda denedim o yüzden. Bu açıdan biraz zorlandım tabi. Dövmenin acısını, deriye ne kadar girmesi gerektiğini, estetik açıdan neyi nasıl yaparsan güzel olacağını, kendi üzerinde hissetmek en iyi öğrenme yolu oldu. Ama acılı ve kötü dövmelerim de oldu aynı zamanda.. Yine de, o dövmeler bana mesleği öğrettiğinden ilk dövmelerimi seviyorum. Bunlar dışında ilk dövme makinasını elime aldığımda çok ağır geldi elime. Yani kalemle fırçayla resim yapmak başka bir şey. Bobinli dövme makinaları çok ağır. Ben bile ilk öğrenmeye başladığımda bu mesleğin erkek mesleği olduğunu düşünüyordum. O yüzden, kol kaslarım zayıf diye makinayı tutmayı beceremiyorum sandım. Sonra öğrendim ki olay tamamen teknikmiş. Şimdi tabi daha modern makinalar çıktı ve ağır bobinli makinaları kullanmak zorunda değiliz.

6- Son soru bir klasik. Dövme yapan bir kadın olarak, cinsiyetçi ayrımcılığa ve/veya tacize uğruyor musun? Yanı sıra kolaylıkları, avantajları da var mı? Klitorise piercing takmadığını biliyoruz mesela :) Amazon dövmede biz amazonlara pozitif ayrımcılık yapsan olmaz mı ? :))

☺ Stüdyoyu yeni kurduğum zamanlarda sık sık sözle, bakışla ve dövme yaptırırken dokunma ile tacize uğradığım oldu. Ben hem stüdyoyu kurmaya, hem meslekte iyi olmaya, hem de müşteri edinmeye çalışırken, çoğunlukla bu tacizleri görmezden gelmek zorunda kaldım. İnce manevralarla tacizi uzaklaştırıyordum. Ne bileyim… Bir dokunma ve gösterme sapığım vardı iki sene önce mesela. İlk geldiğinde adam basit bir geçici dövmeyi meme üstüne yaptırdı ama onu yaptırırken külotuna kadar gösterdi. Ben de geçici dövme diye eldiven kullanmıyordum, elimle ona dokunmam onu tatmin ediyormuş. Dövme bittiğinde anlayabildim. Bir sene sonra yine aradı bu kişi çok memnum kaldım diyor. Ben de yeni bir arkadaşımız var o yapacak dedim, erkek bir dövmeci çalışıyormuş gibi yapmak zorunda kaldım. Yani laflarla da uzaklaştırabilirim ama konuşa konuşa olmuyor bazı şeyler.
Mesleği ve kendimi ifade etmeye başladığımda ise bu sefer tanınan bir kadın dövmeci olduğum için merak edilir oldum. Bu iyi anlamda olduğu kadar kötü anlamda da oldu. Kıskananlar çoğaldı, özellikle erkek dövmeciler arasında. Ve kadın olduğum için, cinselliğimi kullandığımı sandıkları için ön planda olduğumu düşünenler oldu. Oysa gerçekten dişimle tırnağımla çalışarak kendi sanatımı görünür kıldım.
Evet klitorise piercing takmıyorum. Bazı erkeklerin penislerine piercing ya da dövme yaptırma bahanesiyle beni arayıp çeşitli sorular sorarak ya da facebook üzerinden yazışmayla, fotoğraflar göndererek taciz ettiklerini gördüm. O yüzden genel olarak genital bölgeye dövme ve piercing yapmıyorum diye ilan ettim ki tek tek tacizlerle uğraşmayayım. Ama amazonlara pozitif ayrımcılık yapabilirim, düşünelim biraz… Kendi dünyamızda da taciz durumu yaşar mıyız acaba diye bir an durdum da…
– Yaşayabilirsin elbette, kadınlar taciz etmez diye bir kanun yok. Öte yandan verdiğin cevap iki şeye işaret ediyor sanki: Henüz kadınlar tarafından taciz edilmediğin ve taciz olasılığı yüzünden kadınların maalesef bu sanatı erkekler kadar özgürce uygulayamadıkları…

Share Button