Sanatçı Anne Nasıl Bir Şahsiyettir?
Güneş Savaş, Özge Açıkkol
“Özge Açıkkol, Güneş Savaş ve Seçil Yersel’den mürekkep bir sanatçı kolektifi olan Oda Projesi, geçen yıl çoluk çocuk Kopenhag’da bir ay süreyle kalıp, ANA ismini verdikleri projeleriyle “sanatçı ebeveynlik” üzerine fikir teatilerinde bulundular, çeşitli atölyeler düzenlediler. İstanbul’a döndüklerinde de ANA’yı Türkiyeli sanatçı / akademisyen / aktivist ebeveynlerle sürdürmeye karar verdiler. Hali hazırda devam eden projeyi Oda’dan Güneş ve Özge anlatıyor:”
2013 yılında Danimarkalı bir ekipten, ANA –Astrid Noack’s Atelier’den bir davet aldık; Kophenag’da bir ay kalmak ve bir proje oluşturmak üzerine. Ancak Oda Projesi eskisi gibi üç kişilik bir ekip değil. Üçümüzün de birer çocuğu var artık. Ekibe yazdığımız cevapta bu davete ancak çocuklarımızla katılabileceğimizi söyleyince olumlu bir cevap aldık. Ama işte tüm hikâye de bu noktada başladı. Bir yandan ekibe nasıl bir proje önereceğimizi tartışırken diğer yandan da içimizdeki endişeler artıyordu. Birimizin oğlu henüz iki yaşına basmamıştı bile; diğerimizinki ancak sekiz aylıktı. Seçil bizden rütbeliydi; onunki altı yaşındaydı. Üç çocuk, üç anne Kophenag’da nasıl bir proje üretebilirdik? Ayrıca değişen yaşam koşullarımıza rağmen hâlâ eski üretim disiplinimize dönmeye çabalamamız bana pek anlamlı da görünmüyordu artık. Yanımda oğlumla Kophenag’da gerçekten verimli olabilir miydim? Bunu başarabilen sanatçılar var mıydı? İçinde bulunduğum bu yeni durumu, üretme ve düşünme yöntemlerime dâhil edebilir miydim? Derken “anne” olmak üzerine düşünebilir miyiz, önerisinde bulundum. Bu soru, pek çok sanatçı ebeveyn için, hatta diğer pek çok meslek mensubu ebeveyn için anlamlı diye düşünüyorum. İşte bu sorularla ve bizi çağıran ekibin adından da esinle, projenin adını ANA koyduk. Ve şu sorular üzerine yoğunlaşarak Kopenhag’da çeşitli buluşmalar gerçekleştirdik: Anne olduktan sonra gündelik hayat ve sanat pratiklerimiz nasıl şekillendi? “Sanatçı anne” nasıl bir şahsiyettir? Bizler “anne” olmak kavramıyla ne şekillerde yüzleşiyoruz? Ve en önemlisi nasıl zaman buluyoruz?
Kopenhag’da bu sorular etrafında dönerek sanatçı ebeveynlerle yaptığımız enformel buluşmaların yanı sıra, bir yaz okuluna giden mahalleli çocuklarla atölyeler gerçekleştirdik ve ayrıca üretimini göçmen annelerin gerçekleştirdiği bir tasarım atölyesinde de tek seferlik bir çalışma yaptık.
Bu proje üstüne düşündüğümüz zamanlarda Deirdre Donoghue ile de kesişmişti yollarımız. Onun daha çok okuma grupları olarak tanımladığı ve meseleye oldukça teorik açıdan yaklaşan “(m)other voices” adlı projesine eklemlenmiştik zaten. Astrid Noack’s Atelier’in daveti, Deirdre Donoghue ile buluştuğumuz okuma grupları ve kendi üzerimize eğilen düşünce pratiği, kendi coğrafyamızda da sürdürebileceğimiz buluşmalara evrildi bir biçimde.
Şu ana kadar İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz buluşmalara katılanları “kültür alanında” çalışan herkes olarak özetleyebiliriz. Şimdiye kadar toplantılara katılanlar arasında görsel sanatlardan tiyatro ve edebiyata, sosyolojiden mimariye çeşitli isimler vardı.
Bu arada önemli bir ayrıntı olduğunu düşündüğümüz için paylaşmak isteriz: Şimdiye dek toplantılara hep anneler katıldı ancak benzer deneyime sahip babaları göz ardı etmek, kadınlıkla çerçevelenmiş bir durum yaratmak istemiyoruz. Bundan sonraki toplantıya babaları da davet edeceğiz.
Son olarak, proje nihayet tamamlandığında, bir anneler (ve tabii babalar) anlatısının ortaya çıkacağını düşünerek, birbirinden farklı deneyimlerin, strateji ve taktiklerin paylaşılabilir hale gelmesi için bu anlatıları bir kitapta ya da başka bir ortamda bir araya getirebilmeyi istiyoruz.