Valizlere Sığmaz, Aşka Benzer Neşesi

Halide Velioğlu

İlk gençliğimde pek çok yaz Laleli’deki otobüslere atlayıp “anavatana”, Saraybosna’ya gitmişliğim vardır. Otobüste ziyaret amaçlı seyahat eden bir ya da iki yolcudan biri olmanın biraz yabancı sıkıntısı, biraz da tedirgin ayrıcalığını hatırlıyorum bu seyahatlerin. Önüm-arkam- sağım-solum-sobe valiz ticareti yapan çoğu kadın ‘kaçakçılar’la dolu olurdu. Asabi, neşeli ve kavgacıydılar ve hayatlarının sahibi. Haftada iki defa eski Yugoslavya’ya gidip gelmek suretiyle ekmeğini binbir eziyetle kazanan bu valiz tüccarları iyi bilirlerdi ki, her sınırdan geçişte aralarından iki tanesine ‘piyango vuracak’ ve gümrüğe yakalanacaktır ama hangi ikisi? İşte bu tedirgin bekleyiş ve o asabi daraşlık haliyle birbirlerine düşerler, kelimenin ilk anlamıyla itişip kakışırlardı, ta ki sınır geçilene, piyangolar sahiplerini bulana, valizler tekrar bagaja geri yüklenene ve Bulgar sınırı geçilene kadar. İşte o zaman sabaha karşı başlardı asıl cümbüş. Viskiler kapaktan yudumlanır, erik rakıları sırayla kafaya dikilir, kuru etler dilim dilim mideye atılırken, şarkının şamatanın da bini bir para olurdu.

Amargi’nin yolculuğuna son verme kararını duyduğumda bu yolculukları hatırladım nedense. Teşbih baştan sona hatalı ama onca sıkıntının, daraşlığın, olmazlığın, aymazlığın, derdin, yıkıntının ortasında bir kadın olarak kendini ifade etmenin kendisi en hasından sınıraşımı isteyen bir hayatta kalma mücadelesi değil mi?! Üstelik yaşam gailesinden, ekmek kazanma derdinden ve bakımından sorumlu olunan yakınlardan ayrılan, çalınan değerli zamanları en soylusundan varoluşsal bir mecburiyet aşırılığına akıtmaktan başka ne ki? Kadın ifadesine hava kadar, su kadar ihtiyaç duyduğumuz bu zamanlarda bir başka dünyanın hep mümkün, hep içimizde, hep mücadele edilesi olduğunu hatırlattığı, unutturmadığı ve bu çabaya incelikle, inatla ve güvenle çağırdığı için sonsuz teşekkürler Amargi’ye.

Kendi adıma da büyük bir gönül borcum var, dilim varmıyor demeye ama bu bir nevi ‘veda yazısı’ vesilesiyle onu da ifade etmek isterim: Senelerce kendimi bir başka dilde ifade etmek, yabancı literatürde okuduklarım üzerinden bilgi aktarmak ve bir ölçüde de üretmek için çok ciddi bir zaman ve emek harcadım. Boşa gitmiş sayılmaz ama ne kadarı değerdi, o ayrı ve uzun bir konu. Ancak memlekete geldiğimden bu yana, bana düşünce ve duygu dilimde kendimi ifade etme olanağı sağladığı için Amargi’ye ne kadar teşekkür etsem az! Kendimce adına ‘kadını bir kaybetme bir bulma egzersizleri’ dediğim, toplumsal düşüncenin kadınlarla doğrudan illa ki ilgisi olmayan, fenomenoloji sonrası arayışları, yeni madde ve duygulanım gibi çalışmalarından ilhamlı yazılarımı ne içerik, ne siyasi doğruluk, ne de biçem adına hiç kısıtlamadan değerlendirdiği için gönül ve zihin borcum baki. Eve, bedene, dile dönmemde olduğu kadar, etrafında dönenip durduğum, ne tam bırakabildiğim ne de hepten kavuşabildiğim kadın mevzularıyla yeniden karşılaşmamda büyük payı, desteği, emeği vardır; minnettarım.

Ne ki, geçilecek sınırlar bitmez, kavgalar ve sevdalar da öyle çabuk geçmez. Siz valizlere sığmayacak kadar çok üzerinde düşünülecek konu, takip edilecek fikir, kavramlara ve ifadelere ilham olacak hisli mevzular bıraktınız ardınızda. Bu anlamlı, değerli ve en önemlisi yürekli yolculuğunuza ara ara katılmış olmayı bir ayrıcalık, bir armağan ve taşınacak bir sorumluluk olarak kalbimin üzerine yerleştirdim. Adınız muskadır- kendimden bilir, kendimle söylerim.

Share Button