Mekanım Kadınlık Olsun
Ayşegül Sönmez
“Bakmanın cinsel politikası çerçevesinde şekillenmiş olan bu öğeler, bakışın belirli bir sosyal örgütlenmesinin sınırlarını çizer, bu da cinsel farklılığın belirli bir sosyal düzenlemesini yerleştirir. Kadınlık hem koşul, hem de sonuçtur(…)”
Renoir’ın yaptığı loca resimlerinden Manet’nin Musique aux Tuileres‘sine, Monet’nin park manzaralarına kadar pek çok tablo, burjuva erkek ve kadınların vakit geçirdikleri alanı kapsar. Griselda Pollock’un ünlü makalesi Modernlik ve Kadınlığın Mekânları‘nın konusu da bu alandır. Ya da alansızlık.
Pollock şöyle yazar: “Modern sanatın temel direkleri olarak benimsenmiş kanonik eserlerin çoğunun bu alanla, cinsellikle ve cinselliğin bu biçimiyle, yani ticari alışverişiyle uğraşması çarpıcı bir olgu. Picasso’nın Avignonlu Kadınlar‘ına kadar tablolarda işlenen pek çok genelev sahnesini ya da bir başka formu, sanatçı yatağı sahnesini düşünüyorum. Resmedilen ve hayal edilen karşılaşmalar, kent mekânlarında keyif sürme özgürlüğüne sahip erkekler ile onlara tabi olan ve bu mekânlarda genellikle müşterilere veya sanatçılara bedenlerini satarak çalışmak zorunda kalan bir sınıfın kadınları arasındadır. Kuşkusuz bu alışverişler sınıfsal ilişkiler tarafından yapılandırılır, ama toplumsal cinsiyet ve ona bağlı iktidar ilişkileri bunların ayrılmaz parçasıdır. Bu iki ilişki biçimi birbirinden ayrılamaz ya da hiyerarşiye sokulamaz; tarihsel açıdan aynı anda var olurlar ve karşılıklı olarak birbirlerini değiştirirler. “
Bu doğrultuda Pollock, iki kadın sanatçının, Mary Cassatt ve Berthe Morisot’un üretimini inceleyecektir. Toplumsal düzlemde kurgulanmış cinsel farklılık sistemleri iki kadın sanatçının yaşamlarını nasıl yapılandırmıştır? Peki ya bu kadınların ürettiklerini?
Başta ele alınması gereken matristir yani mekân.
Pollock’a göre mekân çeşitli boyutlarda kavranabilir. Birinci boyut, temsilin yeri olarak mekândır. İki kadın sanatçı resimlerinde ne tür mekânlar resmetmiştir? Ve hangileri resmedilmemiştir? Hemen akla gelen yerler, yemek odası, oturma odası, yatak odası, balkon ve özel bahçedir.
Bu mekânların büyük bölümü özel alanlar veya ev yaşamının mekânlardır. Ama Pollock’un asıl işaret ettiği, temsil edilenin sosyal mekânı ile temsilin resimsel mekânı arasında bir karşılıklık ilişkisi olup olmadığıdır. Örnek olarak da Mary Cassatt’in bir resmini verir. Gergef İşleyen Lydia resminde sanatçının kız kardeşinin çalıştığı nakış gergefi için yeterince derin olmayan resim mekânı iyi bir örnektir. Gergefin resim alanının ötesine, izleyicinin alanına uzanan tehdit edici çıkıntısını kadının sınırlanması olarak ve resmi bu sınırlanmaya direnişin ifadesi olarak okumaya girişir. Bir başka resimde, Bahçede Dikiş Diken Lydia‘da ise kadın iç mekâna değil bahçeye yerleştirilmiştir. Ancak bu dış mekân adeta resim düzleminin üzerine çöker ve bu da sıkışıklık duygusu yaratır.
Pollock’a göre kadınlık mekânları, yalnızca temsil edilenlerle yani oturma odası ya da dikiş odasıyla sınırlı kalmaz. Kadınlık mekânları, kadınlığın söylemde ve sosyal pratikte bir konumsallık olarak yaşadığı mekânlardır. Bu mekânlar görme ve görülmeyi içeren sosyal ilişkide yaşanan sosyal yer, görünürlük ve hareketlilik duygusunun ürünüdür. Bakmanın cinsel politikası çerçevesinde şekillenmiş olan bu öğeler, bakışın belirli bir sosyal örgütlenmesinin sınırlarını çizer, bu da cinsel farklılığın belirli bir sosyal düzenlemesini yerleştirir. Kadınlık hem koşul, hem de sonuçtur.
Nilbar Güreş’in işlerinde, fotoğraf ve kolajlarında da ele alınan mekânlarda, kadınlığın hem koşul ve hem de sonuç olduğu kompozisyonlarla karşılaşırız. Güreş’i Haksız Tahrik sergisinde keşfettik. Kamusal alanda tuhaf, asimetrik, farklı pabuçları, modern olmayan tuhaf kıyafetiyle, bilinmeyen bir spor tecrübe eden kadının fotoğrafıyla… Üsküdar’da çekilen performans fotoğrafı kadınların kamusal alan tecrübelerine ilişkin bir tarihe ironik yaklaştığı kadar bu tarihin mazide kalmadığına, bu tecrübenin yerine her an bir yenisinin eklendiğine işaret ediyordu. Bu fotoğrafın ait olduğu seride yani Bilinmeyen Sporlar (2008-09) adlı kolaj, desen ve fotoğraf toplamında, Güreş, ev içini bir muhalefet alanı olarak korumanın farklı bir yolunu gösteriyordu. Bu dizide kadınlar, evi temizleyerek ve kendilerini güzelleştirerek vakit geçiren domestik transseksüeller olarak görünüyorlardı. Güreş, bir spor salonunda üç performans düzenledi ve burada, kadınların gerçekliğini sinsice yıkan fotoğraf triptikleri için, çizimlerinden alınma fikirleri yeniden canlandıran kadınlarla çalıştı. Ağda, saç yapma ya da elektrikli süpürgeyle toz alma gibi, tipik kadın işleri olarak algılanan estetik fetişizmler ve uğraşlar, takıntılı bir şekilde sunuluyor, evde olmayan, çalışan koca için bedenini hazırlamak, cinsel istismar ve aile içi şiddetle ilgili tehdit edici ve acı verici çağrışımlar doğuruyordu.
Bu seriyi Çırçır, Trabzone, Arıcı ve kolaj resimler takip etti.
Çırçır, tünel yapımı için istimlâk edilen evlerin yakınlarında çekilen sahnelerden oluşuyordu. Burada da kadınlık’ın mekân üzerinden tarifi yapılıyordu. Temsil edilen mekânlar kadar bu mekânların fotoğrafik olarak nasıl temsil edildiği önem taşıyordu.
Örneğin dev inşaatın kıyısına birer mitolojik öykü kahramanı gibi uzanan kadınların fotoğrafı aslında bir erkek gibi tecrübe edilmesi imkansız “dışarı”yı bir fantazi alanı olarak kurgulamaktaydı.
Trabzone sanatçının doğduğu kente kısa bir dönüş yaparak biriktirdiklerinden, Arıcı yine örtünmenin kimliğe yaptığı sert vurgudan, kolaj resimler kadın temsiline ilişkin gerilimli yeni önerilere sahipti.
Güreş bütün kadınlarını, kadınları ataerkil düzen içinde, bu düzenin çelişkilerinden yararlanan güçlü ve aynı zamanda kritik bir konuma, mekân üzerinden yerleştiriyor.
Ön balkon kompozisyonunda açıklanamaz tuhaf kız çocuğunun külotlu çorabının çekiştirildiği, büyükannenin bunu umursamadan Manet tablosundaymışcasına ve piknikdeymişcesine durduğu, ne içeride ne dışarıda, balkonda yaşanan sahnede iyice belirgin olan kadınlığı bu mekânla birlikte ifade etme biçimini dikkatle incelemek gerekiyor. Oturma odalarını, salonları, kapının önünü, kapının önündeki halıda olup bitenleri….
Bu serileri iyice incelediğimiz zaman karşımıza çıkacak olan, kadınların sunumunun ancak temsile ilişkin eleştirel bir anlayış sayesinde mümkün olduğu. Ve bu sunumda mekânın oynadığı rolü iyi görmek gerekmekte. Kadınlığın ideolojik ve sosyal mekânlarının nasıl tarif edildiği ya da bildik tariflerin nasıl çözüldüğünü görmek için bu şart. Nilbar Güreş’in kadınları temsil ettiği mekânlarına dikkatle göz atmak, bakışın farklı örgütlenebileceği yeni haritaları görmek için de birebir. Güreş gibi kadın sanatçıların mekânı nasıl ele aldıklarını incelemek şüphesiz her feminist gözün görevi olmalıdır.
Kaynakça:
- Mary Cassatt, Griselda Pollock, Chaucer Press London, 2005
- Sanat Cinsiyet Sanat Tarihi ve Feminist Eleştiri, sanathayat dizisi 13, İletişim Yayınları, 2008.
- Anti-mükemmel anlar ve anılar, Ayşegül Sönmez, Radikal gazetesi, 02/05/2011