Kadınlar Dayanışarak Gıdamızı Koruyabilir
Sema Aslan
Defne Koryürek’le söyleşi
Slow Food Hareketi’nin İstanbul’daki örgütlenmelerinden Fikir Sahibi Damaklar, özellikle Lüfer Koruma Timi ile adından söz ettirdi. Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucu üyesi Defne Koryürek ile GDO’yu, İstanbul’un balığını ve son kalmış tarım arazilerinden birine sahip olan Işıklar Köyü’nün direnişini konuştuk.
Sizin özellikle evlerde ekşi ekmek yapmayı teşvik ettiğinizi, web ortamında, televizyonda ya da bulabildiğiniz herhangi bir medyada ekmek yapımını anlattığınızı biliyoruz. Ve her seferinde kuşaklar öncesine ait olan bir pratiğe vurgu yapıyorsunuz. Unutulmuş bir bilgiyi çağırıyorsunuz galiba?
Biz, anaokullarından tutun, kurumsal yaşamdaki erkeklere kadar maya tutmayı, ekşi ekmek yapmayı öğrettik, öğretiyoruz. Etiketin içini bu yolla daha iyi okuyabilmenin mümkün olduğunu gördük çünkü. Fakat bence başka bir mesele daha var; yavaşlıkla, hızla ilgili bir mesele. Biz kadınlar erkekleştik aslında. Erkeklerin yavaşlığa tahammülü yok oysa kadın yavaşlığın ya da aslında doğanın kendi ritminin sahibi. İstediğiniz kadar debelenin, ağırlığını taşıyamaz olun, çocuk zamanından önce çıkmıyor anne karnından dışarı, zamanından önce yürümüyor, zamanından önce konuşmuyor vs. Kadın bu yavaşlığın eşlikçisiyken maalesef hızlanarak, bir anlamda erkekleşerek doğanın bilgisinin fevkalade gerisine düştü. Evde oturalım anlamında söylemiyorum ama kadın, evde oturmama kararını aldığı anda aslında doğanın ritmini de unutmuş oldu. Siyah ve beyaz değil hiçbir şey; erkeksileşmeden de dışarı çıkılabilir ya da evde olan kadınla dışarıda olan kadın bir araya gelebilir, bir kadın komünü kurulabilir, yardımlaşılabilir… Bütün türler içinde menopoza girdikten sonra yaşamaya devam eden tek canlı, kadın aslında. Diğer bütün memeliler, ölene kadar regl olmaya devam ediyor. Bunun bir sebebi olmalı. Kadının, doğurganlığını yitirdikten sonra da hâlâ bakacağı, koruyacağı bir doğal düzen var aslında. Toprağa, tohuma, yaşama bakmak; yaşama sahip çıkabilmek için gerekli olan dili üretmek, insanlar arasındaki doğal örgünün devamını sağlamak kadının sahip olduğu bilgilerle mümkün. Ve kadının doğurganlığını yitirdikten sonra hemen ölüvermemesinin bir sebebi daha var aslında: Bilgilerini aktaracağı ve işbirliği kuracağı başka kadınların varlığı.
Bununla birlikte kadının bireyselleşmesinin bu işbirliğine ket vurduğunu düşünüyorsunuz sanırım?
Bireysel olma arzumuz, bizi annemizden, teyzemizden, halamızdan, çevremizdeki kadınlardan koparttı. Her bir kadının evinde bulaşık makinesi, buzdolabı var ama her bir kadının evinde böceklenen bulgur, nohut, un vs. var çünkü üç – dört kişilik bir aile için, üstelik de hızlı yaşayan bireylerden kurulu bir aile için her akşam kocaman sofralar kurulmuyor. Artık aynı evin içinde kalabalıklar halinde yaşanmadığı için kadınların sahip olduğu bilgi de kadınlar arasında dolaşıma giremiyor. Benim anneannem subay eşiydi ve çalışan bir kadındı. Eşinin işinden sebep, Anadolu’nun değişik yerlerinde evler kurmak zorunda kalmıştı. Ama bu harekete rağmen, mesela el işini de çok geliştirmiş bir kadındı. Yaptığı muhteşem dantelleri hatırlarım. Bir de tabii diyelim dantel yaparken ip düğüm olmuşsa, o düğümü çözmek size düşerdi. Parmaklarınızla tek tek düğüm açardınız. Bu bir yavaşlık ve paylaşım bence. Yan yana otururken bir hikâye paylaşırdınız aslında. Kadınlar, tüm bu yalnızlaşmanın sonunda, özellikle mutfakta ve çocuk yetiştirirken ciddi bir sıkışma yaşıyor bugün. Bence hem dışarıda olup hem de kadın ağımıza sahip çıkabilmeliyiz.
Siz ne öneriyorsunuz?
Kadınların yetenekleri fevkalade. Hıza da gelebiliyorlar, yavaşlığa da. Dolayısıyla elbette evde kalmamalılar. Bir tarafı seçmek durumunda değil bence kadınlar fakat hem dışarıda hem de evde var olabilmek için büyük ihtimalle kadın gruplarına, kadın akrabalarına, kadın dayanışmasına muhtaçlar. Tek başına hem sokakta çalışmak hem de gıdanıza sahip çıkabilmek, kabil değil. Ama kuzeniniz, yeğeniniz, anneniz, halanız –hadi bırakın aile bağını kaybettiniz, kadın arkadaşlarınızla işbirliği yapmak çok zor olmak zorunda değil. Bir hafta sonu pazar alışverişinizi sizin için kadın arkadaşınız yapabilir, siz de karşılığında mesela ona, o haftanın ekmeğini çıkarabilirsiniz, gibi. Kadın yavaşlamadığı zaman, hikâyelerini anlatamıyor, kelimelerini kaybediyor. En vahimi bu, bence.
Fikir Sahibi Damaklar, bir karma örgüt değil mi?
Pek sayılmaz. Hatta ciddi anlamda bir kadın örgütlenmesi. Slow Food bir kadın hareketi değil kuşkusuz. Slow Food, yerelde bir hareket; biz de Slow Food’un İstanbul’daki örgütlenmelerinden bir tanesiyiz. Fikir Sahibi Damaklar, yüzde 89 kadın üyesi olan bir örgütlenme; aktivistlerimizin tamamı zaten kadın.
Peki, biraz Fikir Sahibi Damaklar’ın eylemlerinden söz edebilir misiniz?
“İstanbul lüfere hasret kalmasın” cümlesiyle yürüttüğümüz kampanya, İstanbullu olmak üzerinden, İstanbul coğrafyasını anlamak, bilmek, ona sahip çıkmak fikri üzerinden geliştirdiğimiz bir kampanyaydı. İstanbul’un coğrafyasıyla bizi nasıl beslediğini bilirsek, o coğrafyanın zarar görmesi halinde nasıl bir muhtaç konuma düşeceğimizi, nasıl bir özlem yaşayacağımız da anlayabiliriz çünkü. Talih mi talihsizlik mi emin değilim fakat kampanyamız tam da Greenpeace’in çok sert, çok erkeksi olan “Seninki kaç santim?” kampanyasıyla eşzamanlı olarak yürüdü. Bu kampanyalar çinekopa yaradı tabii.
İstanbul’un son verimli arazilerinden biri üzerine kurulu olan Işıklar Köyü’yle ortak bir çalışmanız da var sanırım.
Işıklar Köyü’ndeki mandalar üzerinden İstanbul manda sütü ve kaymağı, Pangaltı kaymağı derken biz aslında İstanbul coğrafyasına geri dönüyoruz. İstanbul’un lodosunu, erguvanlarını biliyorsanız mesela, mevsimlerin akışını rüzgârından, çiçeğinden, kuşundan izliyorsanız, o zaman çinekopa da dokunamıyorsunuz sahiden. Burnumuzun dibinde kalmış yedi sekiz köyden biri olan Işıklar Köyü’ndeki mandaların tek su kaynağı olan göletin ÇED sürecinde olması size fena dokunuyor. Oranın bir kum ocağına dönüşmesini istemiyoruz tabii.Işıklar Köyü, İstanbul’da manda yetiştiriciliğinin en yoğun olarak yapıldığı yerlerden biri. Köylü, hayvanlarının su ihtiyacını karşıladığı göletin yanına bir kum ocağının yapılacağını ÇED süreci bilgilendirme toplantısıyla öğrenmiş. Göletin yok olması demek Işıklar Köyü’nde mandacılığın bitmesi demek. Biz hem bu süreci takip ediyoruz hem de mesela Bayramiç ile Işıklar Köyü arasında tohum takası yapıyor, köyün tarım arazisinin kıymetli tohumlarını diri tutmaya çalışıyoruz.
Organik tarıma bakışı nasıl Fikir Sahibi Damaklar’ın?
Organik tarım bir sertifika, o kadar. Meçhuller arasından seçim yapmanıza yardım edecek parametrelere sahip. Toprakta kullanabileceğiniz tohumun, gübrenin ne olduğu, üzerine kullanacağınız ilacın limitleri belli. Dolayısıyla organik gıda aldığınızda belli bir kefalet sistemi içinde onun iyiliğinin ölçüsüne sahipsiniz ama o kadar. Sonuçta size 50 hektarda organik olarak da domates üretebilirsiniz konvansiyonel olarak da fakat sonuçta 50 hektara sadece domates ekmiş oluyorsunuz! Bu, doğalın dengesiyle alakalı bir şey değildir.
Tarım Bakanı’nın “Ben de GDO’ya karşıyım ve evimde olabildiğince doğayla barışık gıdalar tüketmeye çalışıyorum” demesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok tuhaf geliyor bu biliyorum çünkü bugün baktığınız zaman GDO’ların legalize olduğu dönemin de Tarım Bakanı ama biz Fikir Sahibi Damaklar olarak hiçbir şeyin pat diye gerçekleşmediğini düşünüyoruz. Tarım Bakanı’nın bugün uyguladığı politikalar, esasında geçmiş 60 yıllık tarım politikasının bir devamı. Bu hükümetin “GDO’ya Hayır” deme şansı yok; kendilerinden önce Dünya Ticaret Örgütü ile imzalanmış anlaşmalar var bir kere. 1962’de İnönü başbakanken ilk Coca Cola plantasyonu kuruldu İstanbul’da. Coca Cola’nın bir üretim yapmasına izin verdiğiniz bir dünyada mesela Cola Turca’ya mısır şurubu kullanamazsın diyemezsiniz; bunun yerli versiyonu da çıkacak, pazardan pay sahibi olmak da isteyecek. Bunca zamandır Coca Cola’yı kim içti? GDO’ya karşı olan bizler. Bu ekonomiyi biz yarattık. Biz bu ekonomiyi desteklerken Tarım Bakanı’na GDO’yu yasakla diyemeyiz. Bakanın başka türlüsünü yapabilmesi için önce bizim değişmemiz gerekiyor. GDO, 2009’dan bu yana bizim için mesele. “Yemiyorsak sebebi var” başlıklı bir kampanyamız ve GDO orucumuz var. Biz, özellikle antik tohumlarımıza destek vererek GDO’ya karşı duruşumuzu sürdüreceğiz; eylemlerimizin çok ciddi bir cephesini bu tohumlara destek vermek oluşturuyor. Buğday çok önemli işte bu noktada çünkü GDO buğdaya girmeye çalışıyor. Oysa bizim binlerce yıllık buğdayımız var.
Web adresi: fikirsahibidamaklar.org