Şu Provakatörler!

Duygu Atlas

İsrail’deki Anti-Militarist Feminist Harekete Bir Bakış

Militarizmin şiddet ve zor yoluyla değil, aksine toplumun kabulü, aktif destek ve katılımıyla süregeldiği ve daimileştirildiği ülkelere verilebilecek en uygun örnek İsrail olmalı. “Düşmanlarla çevrili” oldukları bir coğrafyada sürekli bir “yok olma” tehdidiyle karşı karşıya olduklarını hisseden İsrailliler için ordu, tıpkı çoğunlukla hiç sorgulanmadan gereklilikleri kabul edilen diğerleri gibi içselleştirilerek benimsenmiş bir kurum. Bu özelliğiyle ordu, sadece devlet politikalarına yön vermekle kalmıyor, aynı zamanda toplumu bir arada tutan ve birbirine bağlayan dev bir ağ görevi de görüyor. Ordu görevi sırasında farklı sosyo-ekonomik sınıflar aynı şartlar altında bir araya geliyor, kurulan arkadaşlıklar evliliklere, iş ortaklıklarına ya da çoğunlukla işe yarar bağlantılara dönüşüyor. Kısacası, bir millet, kadınlı erkekli aynı tornadan geçerek “biz”i oluşturuyorlar. Militarist değer yargıları ve davranış kodları böylelikle topluma ve bireye şekil vererek sivil yaşama yayılıyor. Ordunun ve “güç” odaklı ideolojinin böylesine egemen bir konumda olduğu toplumlarda, bu askeri hakimiyet “güvenlik”in sağlanması için bir gereklilik sayılıyor. Karşı çıkmak “öteki” rolüne düşerek toplumdan dışlanmayı beraberinde getirirken, bu durumun kabulü bireye topluma üyeliği ve sistemi eleştirme hakkını veriyor.

Konumuza girmeden önce, bir iki genel bilginin, militarizmin İsrail toplumundaki yerini daha iyi kavramamıza yardımcı olacağı görüşündeyim. İsrail’de 18 yaşına gelen her genç askere çağrılır. Erkekler üç yıl, kadınlar ise iki yıl olan zorunlu görev sürelerini tamamladıktan sonra, kadınlar 25, erkekler ise 45 yaşına gelene dek her yıl 20 ila 30 gün yedek askerlik (sherut miluim) yaparlar. Yedek askerliğin daha çok erkekler için bir deneyim gibi algılanmasının sebebi, kadınların savaşan birliklerde çok yer almamaları nedeniyle aslen yedek askerlik de pek yapmamalarıdır. İkinci bir sebepse, tabii ki evlilik ve doğum… Aktif olarak orduda görev yapmanın dışında, militarizmin popüler kültürden günlük yaşama, eğitimden iş yaşamına sahip olduğu merkezi rol de unutulmamalı.

Her ne kadar kadınların orduda görev almaları kadın-erkek eşitliği açısından -liberal feministler tarafından- bir artı olarak gösterilse de radikal feminist yazar ve akademisyenler, ataerkil ve milliyetçi değerler üzerine kurulu olan militarist sistemin kadınların aleyhine işlediği görüşünde. Bu görüş, askerlik görevini, cinsiyet rollerinin yaratılması ve kalıcılaştırılmasının en merkezi araçlarından biri addediyor. Hebrew Üniversitesi’nden Orna Sasson-Levy, kadın askerler üzerine yaptığı bir araştırmada, bu askerlerin “1) Erkek askerlerin söylemsel ve bedensel pratiklerini taklit ederek; 2) ‘Geleneksel femininite’den kendilerini uzaklaştırarak; ve 3) Cinsel tacizi önemsizleştirerek” kendi cinsiyet rollerini yarattıklarını söylüyor ve ekliyor: “Kadın askerler ordunun maskülen ideolojisini ve değerlerini içselleştiriyor ve ordu ve devletin erkek egemen düzeniyle özdeşleşmeyi öğreniyorlar.” Askeriyede kadınlara sunulan fırsatların kısıtlı olması ve kadın askerlerin çoğunlukla ileriki profesyonel yaşamlarında faydasını pek görmeyecekleri küçük ofis işlerinde kullanılmasının da kadına “yerini bildirme” amaçlı olduğunu belirtiyor, feminist gruplar.

Şunun altını çizmek gerekiyor ki, yukarıda belirttiğimiz görüş sadece sınırlı bir feminist çevre tarafından paylaşılıyor. Genele bakıldığında, İsrail’de kadınlar sadece yaptıkları ordu hizmetiyle değil, bu militarist çerçeveye olan bağlılıkları ve destekleriyle de bu hakim sistemin en büyük çarklarından birini oluşturuyorlar. Yiyecek reklamlarında askerden haftasonu iznine gelen oğluna yemek pişiren anneden, Tel Aviv sokaklarında RayBan gözlükleri ile dolaşan genç asker kızlara genci yaşlısı ve her sınıftan kadın tarafından son derece değer verilen bir kurum askerlik.

Bu kemikleşmiş militarist toplum profiline karşı çıkan az ve öz feminist gruplara baktığımızda, listenin başında anti-militarist duruşu en keskin Profil Hadash: Tnuah LeIzruach HaHevra BeIsrael (New Profile: Movement for the Civil-ization of Israeli Society) örgütünü görüyoruz. New Profile grubunun adının altında, İsrail’de her bireye biçilen askeri profilin yerine sivil bir profil çizme isteği yatıyor. New Profile aktivistleri, toplumun geneli tarafından kabul gören “İsrail, güvenliğini sağlamak için başka bir seçeneği olmadığı için ve sadece kendini korumak amaçlı savaş yolunu seçer,” anlayışını reddediyor. Aksine, grup İsrail güvenlik politikalarını ve bu politikalar sonucu baskın bir konuma yükselen ordunun görevini, kaybedilen hayatlara ek olarak, İsrail demokrasisine ve ülkedeki insan haklarına bir darbe olarak görüyor.

İsrail’deki “halkın ordusu” anlayışı ve vicdani reddin İsrail toplumundaki yeri ve bireyin yaşamı üzerindeki olası etkileri üzerine yapılan bir çalışmanın etrafında biraraya gelen bir grup feminist aktivist tarafından Ekim 1998’de kurulmuş, New Profile. Yaşları 15-76 arasında değişen 40-60 aktif üyesi hem kadın hem de erkeklerden oluşuyor. Grubun çalışmaları arasında militarizm, feminizm, sivil toplum ve eşitlik gibi kavramların tartışmaya açıldığı 15-21 yaşları arasındaki gençler için düzenlenen yaz kampları, vicdani retçiler ve en az onlar kadar sosyal baskıya maruz kalan ailelerine sunulan yasal ve manevi destek bulunuyor. Bunlara ek olarak, grup, vicdani ret konusunda toplumu bilinçlendirmek ve konunun en azından daha sıklıkla tartışılabilmesini sağlamak amacıyla kampanyalar düzenliyor. Bazen de, örneğin, 2007 yılında “Gerçek İsrailli Askerlikten Kaçmaz” sloganıyla başlatılan bir kampanyaya, “Askere Yazılmadan Önce Düşünün: Çoğunluk Sivilleşme Kararı Alıyor” adlı kampanyayla cevap vermesi gibi, karşı kampanyalar düzenliyor, New Profile. Workshoplar, çalışma grupları ve militarizm üzerine açtıkları sergiler de New Profile aktivizminin diğer parçalarını oluşturuyor.

New Profile’ın da destek olduğu bir diğer anti-militarist grup ise -feminizme yaptıkları referans daha az olmakla birlikte- Shministim. Kelime anlamı “onikinci sınıftakiler” olan Shministim, vicdani retçi lise öğrencileri. Yıldırım Türker’in bir makalesiyle Türk kamuoyuna Filistinli bir çocuğu bir İsrailli askerden kurtarırken çekilmiş bir fotoğrafıyla tanıttığı ve solcu babası 2006 yılında Filistinli çiftçilerin tarlalarına ulaşmalarına yardım ettiği sırada bir yerleşimci tarafından öldürülen Sahar Vardi ise grubun en tanınmış yüzlerinden. Shministler’in anti-militarist tutumunun temelinde İsrail devletinin Filistin topraklarını işgali yatıyor. Aslen bu işgalin İsrail’in güvenliğini tehdit ettiğini ve ülkenin ekonomik kaynaklarını kuruttuğunu vurguluyorlar. İsrail ordusunda görev almayı reddetmenin yanı sıra, işgal karşıtı yürüyüşlerde ve gösterilerde de onları sıklıkla görmek mümkün. Bu gençler, vicdani reddin cezası olarak 21 ila 28 gün arasında değişen hapis cezalarına çarptırılıyorlar. İlk hapis cezasının ardından tekrar redde bulundukları halde yenilenen bir hapis cezasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bu belirsiz süreç, vicdani retçi ordudan ne zaman verileceği öngörülemeyen tezkere belgesini alana kadar devam ediyor.

1983 yılında kurulan ve son zamanlarda çatışma ortamının kadınlar üzerindeki etkisini araştıran çarpıcı çalışmalar ortaya koyan İsral’in en eski feminist örgütü Isha L’Isha (Kadın Kadına) da barış ve güvenlik konseptlerinin feminist bir elekten geçirilip yeniden tanımlanmasına ihtiyaç olduğuna vurgu yapan bir diğer feminist grup. İsrail’de her şeyin güvenlik konusu etrafında döndüğüne ve sorunların, kadın ve kadın bakış açısını dışlayan militarist bir yaklaşımla çözüldüğüne dikkati çekiyor, Isha L’isha örgütü. Erkek egemen sisteme karşı geliştirilecek, milliyet, cinsiyet, etnisite ve sosyo-ekonomik farklılıkları gözönüne alan, farklılıkları kucaklayan ve bu özellikleriyle toplumun genelini barışa yönelik bir tartışmanın içine dahil edebilecek alternatif bir feminist söylemin asıl barışın yolunu açacağını belirtiyorlar. Benzer bir şekilde, farklı feminist grupları bünyesinde barındıran ve İkinci İntifada’nın patlak vermesinin ardından 2000 yılında kurulan Koalitzyat Nashim LeShalom (Coalition of Women for Peace) örgütü de işgale karşı duran ve kamusal tartışmalarda kadınların sesinin daha çok duyulacağı daha eşit bir toplum yaratma çabalarında İsrail’deki aşırı militarist yapıya bir sorun olarak dikkat çekiyor.

Bu yazı için görüşlerine başvurduğum, askerlik görevini yapmış genç bir kadın tanıdığımın tepkisinin orduya karşı genel bakışı ve buna oranla anti-militarist feminist grupların toplumdaki marjinal konumunu yansıtması bakımından ve yerinde bir son olarak aktarıyorum:

– Bu anti-militarist, vicdani retçi feminist grupları tanıyor musun?

(Bilmediği için açıkladıktan sonra)

-Ha şu provokatörler mi?

 

Share Button