Kadın Düşmanlığı Mısır Kültürünün Bir Parçası
Çeviri: Şadiye Talia
Kahire Üniversitesi öğretim üyesi, siyasetbilimci Hoda Salah ile Informationszentrum Welt tarafından gerçekleştirilmiş olan söyleşiyi yayımlıyoruz. Darbeden önce yapılan söyleşi, Mısırlı kadınların yaşadığı sorunlar ve mücadeleler hakkında fikir veriyor.
Cinsel taciz, devrimden önce bir tabuydu. Şimdi kadınlar Mısır’da bir ahlâkî dönüşümü gerçekleştiriyor. Televizyonda milyonlarca seyirci önünde başlarından geçenleri aktarıyorlar. Geçende bir kabare sanatçısı, programında yarım saat boyunca cinsel taciz üzerine konuştu ve tacizcileri gülünç duruma düşürdü. Mısır’ın kültürünün bir boyutunun da kadın düşmanlığı olduğuna dair bir toplumsal duyarlılık oluşmaya başladı.
Geçtiğimiz aylarda Mısır’da kadınlara dönük şiddet hakkında çok haber okuduk. Siz durumu nasıl görüyorsunuz?
Çok dramatik. Devrimden önce de kadınlara saldırılar oluyordu ama bu yoğunlukta ve bu gaddarlıkta değildi. Önceden kadınlara sokakta sarkıntılık edilirdi, şimdi bıçakla saldırıyorlar. Ağır yaralanan kadınlar oldu. Bu saldırılar bazen spontane gerçekleşiyor ama genellikle devrim karşıtlarının örgütlü şiddeti söz konusu. Kamusal alanın erkeklere mahsus olduğu kabulü, Mısır toplumunun büyük çoğunluğunda kök salmış görünüyor. Ve toplum İslamileştikçe, insanlar kafayı bedenlerle bozuyor. Müslüman Kardeşler ve Selefiler otuz yıldır kadın bedeninin tahrik edici olduğundan bahseder dururlar.
Demografik gelişmenin ve iktisadi krizin evliliği ve cinselliğe erişmeyi zorlaştıran etkisini de ekleyin buna. Ne kadar çok Mısırlı kadının aşırı yoksulluk koşullarında yaşadığı da yeni yeni görünür oluyor. Devrimden önce polis devleti, Kahire’nin merkezinin üst ve orta sınıflara tahsisli olmasını sağlıyordu. Şimdi fakir mahallelerden ve gecekondu bölgelerinden insanlar da şehrin merkezine geliyor. Sokakta yaşayan iki milyon insan var, nüfusa bile kayıtlı olmayan bir yığın sokak çocuğu var. Bu insanlar askerle ve polisle çarpışarak devrime katkıda bulundular. Hem onların kendi arasında hem de onlara yönelik bir şiddete yatkınlık olayı var. İyi olan şeyse şimdi şiddet, tabakalar arası mücadeleler ve ırkçılık üzerine susmak yerine artık konuşabiliyor olmamız.
Mısır devlet aygıtı şiddete nasıl tavır alıyor?
Polisin tepkisi gaddarca. Mısır hâlâ bir hukuk devleti değil. Bir tecavüzcü yakalanacak olursa işkence görüyor. Şiddete karşı şiddet stratejisi, failleri de kurbana dönüştürüyor.
Kadın örgütleri bu koşullarda nasıl çalışıyorlar?
Cinsel tacize karşı gösteriler düzenleniyor, medyada ve internette çağrılar yapılıyor. Mesela internette tek tek hangi sokakta neler olduğunun kayda geçirildiği bir ‘taciz haritası’ var (www.harassmap.org). Devrimden önce bu konu bir tabuydu. Şimdi kadınlar Mısır’da bir ahlâkî dönüşümü gerçekleştiriyor. Televizyonda milyonlarca seyirci önünde başlarından geçenleri aktarıyorlar. Geçende bir kabare sanatçısı, programında yarım saat boyunca cinsel taciz üzerine konuştu ve tacizcileri gülünç duruma düşürdü. Mısır’ın kültürünün bir boyutunun da kadın düşmanlığı olduğuna dair bir toplumsal duyarlılık oluşmaya başladı.
Tartışmalarda kadın düşmanlığı ne ölçüde İslam’la ilişkilendiriliyor?
İslam’ı kollayan bir tutum hâlâ çok güçlü –laikler ve sosyalistler arasında da böyle bu. Devrimin başlarında dinle devletin ayrılması önemli bir meseleydi ama İslamcıların üstünlük kazanmasıyla El Baradey gibi muhalefet liderleri dahi sekülarizmi savunmayı bırakma eğilimine girdiler. Şiddet dinle ilişkilendirilmiyor, dinin istismarından, ‘hakiki İslam’ın’ kadın dostu olduğundan söz ediliyor. Veya Mısırlı kadınların iyi Müslümanlar olmadıkları söyleniyor. Eleştirel bir İslam ilahiyatı düşüncesinin toplumda güçlü bir dayanağı yok, İslami ilimlerde eleştirel teorilerle ilgilenenler üniversitelerde küçük bir azınlıktan ibaret.
İslami feminizm kavramı üzerine tartışılıyor mu?
Kahire Üniversitesi’nde böyle bir entelektüel hareket var ama çok az sayıda kadınlar. İslam’ı yeniden yorumlamaya çalışıyorlar. Selefilerin başörtüsünün zorunluluk olduğu savına karşı belirli surelere dayanarak bunun böyle olmadığı iddiasını geliştiriyorlar sözgelimi. Fakat ne yazık ki bu hareket çok soyut ve bütün ilgisini tarihe veriyor. Bu kadınlar sokakta faal değiller ve devrimle ilişki kurmuyorlar. Buna karşılık kadın haklarını talep eden laik çizgideki eski kadın hareketi gayet aktif.
Bu kadın hareketinin geçmişi nedir?
1920’li yıllara dayanır. 1923’te İskenderiye’de düzenlenen bir konferans sırasında bir grup feminist, başörtülerini çıkararak denize atmışlardı; aralarında Mısır Feminist Birliği’nin kurucusu Hoda Şaravi de vardı. Bu eylem, kadınların baskı altında olmadıkları ve kamusal görünürlüğe kavuştukları yeni, modern bir Mısır hedefini sembolize etmeyi amaçlıyordu. Öğrenciyken hepimiz bu olayı birilerinden dinlemişizdir. 1920’li yıllarda başörtüsü kadına dönük baskıyı simgeliyordu. Benim ninem de annem de hiç başörtüsü takmamışlardır. Ulemanın veya Müslüman Kardeşler’in karıları bile 1960’lara kadar başörtüsü takmazdı. Bugün Mısır’daki kadınların çoğunun başörtüsü takması ve başörtüsünün İslami kimlikle ilgili olsun, kişisel kendini gerçekleştirme ile ve özgürleşme ile ilgili olsun, yeni anlamlar kazanmış olması, üzerine düşünmeye değer bir konu.
Bu eski kadın hareketi 1950’lere kadar gelişmesini sürdürdü. Liberal olarak tanımlanabilecek bu dönemde kadın hareketi bağımsızdı, çok faaldi ve içinde farklı akımlar vardı. Örneğin 1956 anayasasında yer alan seçme seçilme hakkının uygulanması için parlamentoda bir açlık grevi örgütlemişlerdi.
Başkan Nasır’ın sosyalist politikası döneminde kadın hareketi sekteye uğradı. Nasır bütün parti ve örgütleri aynı çatı altında toplamış ve bir nevi ‘devlet feminizmini’ kurumlaştırmıştı. Kadınlar için harika yasalar çıkartıldı, örneğin eğitim herkes için zorunlu kılındı, 1960’lı yıllarda fabrikalara kreş açma zorunluluğu getirilmişti. Buna karşılık çok sayıda faal feminist takibata uğradı ve tutuklandı. En bilinen örnek, açlık grevini örgütleyenlerden Doria Şefik’e yapılandır. Nasır onu ev hapsiyle cezalandırıldı, kadın depresyonun pençesine düştü ve 1975’te kendini balkondan atıp intihar etti.
Şimdi Müslüman Kardeşler’in eğitim bakanı müfredatı değiştirirken Doria Şefik’le ilgili bütün bilgileri ve onun resmini de kitaplardan silmek istiyor. Tarih bilincini tahrip etmek ve başörtüsünün güncel İslamileşmenin bir fenomeni olmayıp her daim var olduğu görüntüsünü yaratmak istiyorlar.
Mübarek döneminde kadın hareketi nasıl gelişti?
Nasır’dan sonra sivil toplum biraz olsun gelişmişti. Mübarek farklı bir politika izledi, ilk göreve geldiğinde diktatör değildi. Otoriter bir egemen olarak, polis devletiyle her şeyi kontrol altına almaya çalıştı. Fakat sivil toplumda, medyalarda ve sanat alanında, onun şahsını eleştirmediğiniz sürece belirli serbestiler vardı. 1980’li yıllardan itibaren, devlete gayet eleştirel yaklaşan birçok kadın ve insan hakları örgütü oluştu.
Bu örgütlerin meseleleri nelerdi peki?
Çoğunlukla, birçok Arap devletiyle beraber Mısır’ın da imzaladığı BM kadın hakları sözleşmeleriyle meşguldüler. Birleşmiş Milletler’e her sene üç rapor veriliyordu. Birisi devlet makamlarının, devletin kadınlar için en iyisini yaptığını bildiren raporu. Birisi, NGO’ların tam aksi veriler sunan gölge raporu. Birisi de, Müslüman Kardeşler gibi İslami grupların, bu sözleşmeleri İslam’la uyumlu olmadıkları için eleştiren raporu. Bu arada 2000 senesinden beri BM’de İslami örgütlerle Vatikan arasında CEDAW karşıtı bir koalisyon vardır.
Hane içi şiddet Mübarek döneminde de konu ediliyor muydu?
Şiddetin ve tecavüzün evlilik kurumu içinde de cezai takibat konusu olması talebi o zaman da ileri sürülüyordu ama şimdi daha fazla tartışılıyor. Birçok kadın örgütünün seferber olduğu, sünnetin yasaklanması (kadınların sünnet edilmesi) meselesi de önemli. Mursi’nin kadın danışmanının, sünnetin Mısır kültürünün bir parçası olduğunu iddia etmesi kötüydü. Bu nedenle, kotayı savunan liberal feminizmle bir sorunum var benim. Parlamentodaki İslamcı kadınlar sünneti serbest bırakıp kürtajı yasaklayacaklardır.
Müslüman Kardeşler arasında kararlı, adanmış kadınlar olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
Politik İslam’ın kadınları cezbetmesinin birçok nedeni var. Örneğin orada, kendilerine tutamak sağlayan bir manevi hareket görüyorlar. Başka bazı kadınlar, İslamcıların iyi işverenler olduğunu söylüyor. Özel sektördekinden farklı olarak İslami kuruluşlarda aileyle iş hayatını daha iyi bağdaştırabildiklerini düşünüyorlar. Buna Mısır’da insanların cinsel açıdan baskılandıkları gerçeğini eklemeliyiz. Ortalama evlenme yaşı erkeklerde 29’a çıktı. İnsanlar cinsellikle geç tanışıyor, yoksulluk içinde yaşıyor ve bu koşullarda din onlara bir tutamak sunuyor.
Mısır’ın bir cinsel devrime mi ihtiyacı var sizce?
Güzel bir konu… Ben, şu anda, zaten devrimden önce başlamış bulunan bir cinsel devrimin vuku bulmakta olduğunu ileri sürüyorum. Mısır toplumu çok muhafazakârdır, laikler veya solcular arasında bile evlilik öncesi cinsel ilişki olmaz. İslamcılar, gençleri kazanmak için bunu kullanıyorlar. Ebeveynin haberi olmaksızın cinsel ilişkiyi mubah kılan sözde fetvalar çıkartıyorlar –adı öyle konmasa da, bir nevi one night stand. Veya birkaç aylık evlilik sözleşmeleri… Böylece vicdanını ve yatak odanı kontrol ediyorlar: Cinselliğin tadına varabilirsin ama ancak Allah adına –yani İslamcıların onayına tabi olarak.
İslamcılar böylece, kasıtları bu olmasa bile, gençliğin devletin ahlâk polisliğine olan isyanını desteklemiş oluyorlar bir bakıma. Eğer devlet içerde bir erkek var mı diye senin kapına dayanırsa, işte o sözleşmeyi falan gösteriyorsun. Eğlenceli buluyorum ben bunu. Birçok kadın bu ‘geçici evlilikleri’, cinsel özgürlüğe erişmek için kullanıyor.
Informationszentrum 3. Welt, 337. Sayısından (Temmuz/Ağustos 2013)