Etiketler: sayı 29

Susma Haykır Demek O Kadar Kolay mı?

shout

Anonim

Dergiye gelen çok sayıda taciz tanıklığı oluyor. Çoğu isimsiz. Keşke taciz deneyimleri üzerine konuşmak üzere bir araya gelen gruplar olsa, keşke her birimiz tacize uğradığımızda kendimizi bu kadar yalnız hissetmesek, keşke tekrarlandıkça soyutlaşan “kadına yönelik cinsel şiddet”in bu somut, bu can yakan halini unutturmayacak bir dil geliştirebilsek.

Aşağıda, iki tanıklık okuyacaksınız. Her şeyden önce, bizimle bu tanıklıkları paylaşanların ve varlıklarından haberdar olduğumuz suskun kadınların kendilerini daha az yalnız hissetmelerini istiyoruz. Sonra, bu berbat konunun bir hukuksal/psikolojik yardım meselesi haline getirilip politik gündemin dışına itilmesine itiraz etmek istiyoruz.“Hafif taciz” ile “cinsel saldırı” arasındaki ayrımları ince ince oluşturmaya çalışmanın anlamı üzerinde düşünmek istiyoruz. Cinsel taciz ile kadın cinayetleri arasındaki bağı unutturmamak istiyoruz… Feminist hareketin yirmi beş yıllık mücadelesinden damıtılmış sözcükleri hatırlamak, hatırlatmak istiyoruz.

Share Button

Çeşit Çeşit “Bedenim Benimdir” Var

Dilek Şentürk

“Bir gün temizlikten dönerken kürtaj eylemi yapan kadınları gördüm. Asuman’ın da içlerinde olduğunu görünce sevindim ama çekindim, gidemedim yanlarına, gece de televizyonda gördüm onları. İyi ki de gitmemişim dedim kendi kendime. Niye mi? Kocam beni boşardı. Kayınlarım, ağabeylerim, kaynatam, babam, amca dayı, teyze halaoğulları yüzüme bakmazlardı. (…) ‘Bedenim benimdir’ yazıyordu ellerindeki kartonlarda. Aslında yalan da değil, bedenim benimdir elbette. Ama kocama, babama, anneme, komşuma, ‘bedenim benimdir’ dersem bunu nasıl anlarlar, beni ne hale koyarlar bir düşünün hele.”

Merhaba sevgili kadınlar, sizlere anlatacaklarım var. Gün yirmi dört saat ama benim güne sığdırmak zorunda olduğum işler ben diyeyim otuz, siz deyin otuz beş saatlik. Bu sebeple kendimi tanıtma faslını atlayarak diyeceklerimi bir çırpıda söyleyip işlerime dönmem gerekiyor. Zaten adım Ayşe olmuş, Süheyla, Derya, Deniz olmuş, anlatacaklarımı ne kadar değiştirecek ki? Ya da yaşım on sekiz değil de yirmi dokuz, kırk yedi değil de elli sekiz olsa ne fark edecek? Mesleğim var mı yok mu, varsa ne işle meşgulüm, yoksa nasıl doyuyor karnım, diplomalı mıyım, yoksa hiç mi gönderilmedim okula? Evli bekâr, nişanlı ya da boşanmış mı yazmakta medenî halimin karşısında?

Share Button

Temize Havale

cindydoll

Bircan Polat

Adını tanrıçalar katına ister Venüs ister Afrodit olarak yazdırmış olsun, kimine göre ideydi kimine göre fiziksel görünüştü ama herkes için meseleydi güzellik.

ABD’li oyun ve bağımsız film yönetmeni Neil Labute, güzellik meselesini üçlemeden oluşan oyunlarıyla didiklemiş; güzelliğe, öğrencilerin, plaza insanı “biyonik yöneticilerin” ve işçilerin gözüyle bakmıştı. Üçlemenin son oyunu olan “Zorla Güzellik”, Kent Oyuncuları tarafından sahnelenirken, güzelliğe bir de başka gözden bakmaya davet ediyorlardı. “Belki de güzellik diye bir şey yok. Belki de güzellik bir efsane, toplumsal bir dayatma, başımızı döndüren bir büyü. Peşinde koştuğumuz, gerçek olmayan bu şey…”

Share Button

Ben Güzele Güzel Demem

Ayşe Sağlam

Entelijansiyada ataerkil zorbaların güzellikle imtihanı…

Eğer işin içinde sanat varsa, sanatçı kadın her şeyi yapabilecek, hiçbir şeyi asla ayıp veya tuhaf bulmayacak kişi olarak kabullerde yerini alacaktır. Bunun aksini ifade eden en ufak tutum karşısında kınanma, hafifsenme, ciddiye alınmama hatta sanatının sorgulanması gibi dolaylı ve gölgeli yaptırımlarla karşılaşmayı da göze alacak kişi, sözünü ettiğimiz ‘sanatçı / özgür kadın’dır.

Bazen kavramlar, içi çoktan boşaltılmış; neredeyse yerinde yeller esen kimi duygulanımları nitelemekte yetersiz kalıyor. Biri sana hikâyeni yanına al, kavramını da doğruca yerine iliştir ve yapabiliyorsan anlat dediğinde o duygular zamana tutsak birer hayalet gibi gezinmeye başlar. Ama üzerinden zaman geçmiş yaşanmışlıklar, ne kadar renkli kurgularla beslenseler de hep biraz eksik kalacaklar. Hal böyleyken zorlanmış güzelliğin hikâyesi olur mu?

Share Button

Çok Güzeliz Anam Biz

Didem Türe

Her şey güzel olsunculuk bir çocuğa sökmez. Söktürmeyeydik iyiydi. Söke söke alıyoruz ama güzellik arzumuzu. Ne meraklısıymışız güzelin.
Yaz gelmiş mis gibi bütün renkler güzelken ben nasıl derim içimizden biri de çirkin diye.

House MD: “Seni gerçekten üzen şey ne? İşe seçilirken genetik avantajının zekân değil de güzelliğin olması mı?”

Kocaman bir reklam tabelası Bahçeli’nin orta yerinde “Ne kadar fitsen o kadar sensin”. Neden? Çünkü yağdan özünü seçemiyoruz. Senin sen miktarın= kilo / boyunun karesi.

Kate Moss mesela zayıflık ve güzellik timsalidir. Geçen okudum, neymiş efendim Kate Moss’u o kadar fotoşoplamışlar ki kandırılıyoruz demiş tüketici.

Share Button

Beden, Bakım, Estetik ve Performans

Aslı Çoban

Bir gün spor salonunun soyunma odasında diğer birkaç kadına göğüslerini gösteren 20li yaşlarında bir kız gördüm. Tereddütle içeri girip giyinmeye koyuldum. Kız göğüslerini “yaptırmıştı” ve diğer kadınları bu operasyon konusunda bilgilendiriyordu. Derken 30lu yaşlarındaki kadınlardan biri pantolonunu çözdü ve karın yağlarını özelliksiz, konuşma akışında hiçbir değişiklik yaratmayan sıradan bir diğer ifade gibi, avuçlayıp çekti ve bunlara ne yapılabileceğini sordu. Gevşemişlerdi. Sanki mutlak dolaplarının kapaklarında dökülen boyalar vardı da kadın çekmiş onları gösteriyordu.

Güzellik meselesi bağlamında, bedenlerin plastik olma hallerinin, estetik ameliyatlar ile diğer müdahalelere kıyasla (egzersiz, diyet ve kozmetik) çok çok yükselmiş olduğu bir vakıa. Güzellik arayışına yönelik bu hızlı ve kolay alternatif, giderek yaygınlaşıyor. Estetik cerrahi endüstrisi gelişiyor, estetik operasyonu olumlayan söylem yayılıyor ve kadınların ilgisi de artıyor. Peki feminist politika, estetik amaçlı cerrahi müdahaleye nasıl yaklaşabilir?

Share Button

Rüzgarın Adını Bulursam Gidiveririm Gibi Geldi

İrem Çağıl

Orman çağırdığında gitmek, gölge gibi ilerlemek, hayat/ölüm/hayat döngüsüyle yüzleşmek, vahşi bedene izin vermek, zedelenmiş içgüdüleri iyileştirmek…

Uzuuun bir yolculuğun sonunda bir taşın altında incecik bir filiz buldumdu. Yüreğime koydumdu. Filizim büyüdü tohuma kaçtı, çiçek verdi, vadesi doldu, kurudu. Şimdi yine parmaklarım kuru, ruhum daracık bir kutuda sıkışık, cümlelerim yeşermiyor. Eklemlerimde dikişler, üzerimde etrafımda fazlalıklar, karanlıklar ruhumu zehirliyor. Kapatıyorum, kapanıyorum. Kurtardığım boşluklara şarkılar dinletiyorum. Rüzgar gibi şarkılar, yaşlı zeytinlerin delikli gövdelerinden geçenler gibi “bir muazzam, bir uçsuz bucaksız hayat”ı içime doldursun, yankılansın, evrenin nefesi iz dolu yüzeyleri süpürsün, yaladığı yerleri öpsün iyileştirsin istiyorum. Ferahfeza Taksim’ler filan. Hafifçe, süzülerek, göğün altında yaşamanın hissini hatırlamak için, yolda olduğum zamanları unutmamak için.

Share Button

Sonuçta Popüler Kültür de Bizim Ananelerimizde Var

bonibon

Didem Türe

“Görüntü güçlüdür. Aynı zamanda görüntü yüzeyseldir. Dönüştürülmüş halim sizin işte o altı saniye içinde vardığınız düşünceler. (…) Bugün benim için korkusuz olmak dürüst olmak demek. Bu sahnedeyim; çünkü ben modelim. Bu sahnedeyim; çünkü güzel, beyaz bir kadınım. Çalıştığım endüstri buna ‘seksi kız’ diyor.”
Cameron Russell, 2012

Share Button

“Bırak Bu Kadın Meselelerini”

Şehlem Sebik

Hande Çayır ile “Yok Anasının Soyadı” Belgeseli Üzerine

Yok Anasının Soyadı (Mrs. His Name) Ekim 2012’den beri Suç ve Ceza Filmleri Festivali, Akbank Sanat Kısa Film Festivali, Filmmor Kadın Filmleri Festivali gibi festivallerde gösterilmiş, uluslararası akademik iki konferansta (Amerika ve Prag’ta) bildiri olarak sunulmuş, önümüzdeki günlerde de 16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde ve Documentarist’te gösterilecek bir belgesel film. Yönetmen Hande Çayır, kendi hikâyesinden yola çıkarak kadınların evlilik nedeni ile değişen soyadlarını, evliliği ve kurumların birey üzerindeki etkisini bu belgesel ile tartışmaya açıyor. Hande Çayır’la belgeseli, kişisel alanının politik olma sürecini ve deneyimlerini konuştuk.
Biraz kendinden bahseder misin?

1982 yılında Eskişehir’de doğdum. Sabancı Üniversitesi mezunuyum. Babamın tanımlanabilir bir meslek seçmemdeki ısrarları ile Ekonomi okumaya başlamıştım ama içim kabul etmedi, tiyatro kulübündeydim, önce Kültürel Çalışmalar programına geçtim ondan sonra da Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı programından mezun oldum. Çeşitli yerlerde çalıştım. 2008 yılında evlendim. 2010’da Bilgi Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon yüksek lisans programına başladım. 2012 yılında da mezun oldum. Yedi sekiz yıl kadar tiyatro ile uğraştım. Şimdi de doktora ve iş hayatı devam ediyor. Evlilik bitti.

Share Button

Üç Belgesel, Üç Kadın: Bahar, Pippa ve Salma

pippa

Delta Meriç Candemir

Bahar, Pippa ve Salma’nın hayatlarına yakından bakmak yaşamlarımızı şekillendiren patriyarkal sistemin ortak işleyişini tekrar hatırlamamızı sağlıyor.

Bu yazının amacı Documentarist’in Kadının Adı Yok bölümünde izleyebileceğiniz yapımların üçü üzerine bir izlenim sunmak. Söz edeceğim filmlerin her biri tek bir kadının hikâyesine odaklanıyor ve erkek şiddetini, kadın cinayetlerini, ayrımcılık ve ezilmeyi; görüntülerin, diyalogların ve gerçek yaşam kesitlerinin (aslında kısaca belgeselin) gücüyle failsiz vakalar ve istatistikî veriler olmaktan çıkararak algımızı politik kılan sarsılma halini geri çağırıyor. Bu sarsılma “keyifli seyirler” dileğini imkânsız kılıyor belki ama bunun yerine başka duygularla üç kadının hayatına tanıklık etmemizi sağlıyor.

Share Button