Etiketler: sinema

Mustang filmine dair bir feminist okuma denemesi: Feminist filme sızan erkek bakışı

mustang

Ülkü Özakın

Bu yıl Fransa adına Oscar adayı olan ve Karadeniz’in bir köyünde geçen Mustang filminin artı ve eksilerini, feminist açıdan ele alan bir yazı yazmaya çalışacağım. Öncelikle ben filmi aşağıda paylaşacağım sorunlu noktalara rağmen genel olarak beğenenlerdenim. Çocuk yaşta, görücü usulüyle yapılan zoraki evlilikler, hala bu ülkede en büyük sorunlardan. Bu konuyu, genç kadınların ağzından, filmin ana teması olarak sunan bir filme çok ihtiyaç vardı.

Bir düşünelim, 1990’lardan önce çocuk olan hangimiz, ilkokul biterken sokaklardaki koşmaların “artık büyüdün kızım” sözleriyle sona ermesindeki şoku yaşamamıştır. (Böyle diyorum çünkü artık çocuklar mahalle aralarında sokakta oynama durumunu bile yaşayamıyor.) Cinsiyet farkını hiç önemsemez sandığım babamın anneme, bana iletmesi için söylediği “sen söyle, artık genç kız oluyor, bisiklete şortla binmesin bundan sonra” sözlerinin, bedenin özgürlüğünden, bedenin utancına geçişin zamanının geldiğini bildirmesini, o kırılmayı unutmak kolay değil. Mustang filmini izlemek bana o zamanları yeniden yaşattı. Erkeklerin bakışlarındaki tehdit edicilik, eskaza birinin hoşuna gidersen, istemeye gelmeyi düşünebileceğini, kendi ailen için geçerli olmasa da böyle bir gerçeğin olduğunu bilmek kız çocukları için önceki yılların çocukluğa ait coşkusunu nasıl da yok eder, tekrar hatırladım. Bir yandan ailelerin çocuklarını kötülüklerden korumaya çalışması da anlaşılmaz değil. Cinsiyet farkı konusu kolay çözülecek bir konu olmaktan hala çok uzak. Bu film o kırılma dönemine, kızların bakış açısından, her tür özgürlüğün ayrımcı biçimde kısıtlanması olarak bakıyor.

Share Button

İsrail Usulu Boşanma: Doğru Koca, İkiyüzlü Toplum

bosanma

Arzu Lermioğlu

İsrail Usulü Boşanma adıyla, 34. İstanbul Film Festivali’nde gösterime giren film, başından sonuna dek bir mahkeme odasında geçiyor neredeyse. Neredeyse diyorum çünkü arada bir görünen diğer tek mekân, mahkemenin bekleme salonu. Elkabetz kardeşlerin yazıp yönettiği, Ronit Elkabetz’in aynı zamanda başrolde Vivianne karakterini canlandırdığı filmin konusu, İsrail (şeriat) yasaları uyarınca görülen sıradan (ama sıradanlığı tartışan) bir boşanma davası. Viviane Amsalem, on beş yaşında evlendirildiği Elisha Amselem’den boşanmak ister. Fakat, buna ancak yıllar sonra cesaret gösterir.

Halihazırda İsrail yasaları kadının talebiyle boşanmaya izin verse de görülen o ki, bu öyle pek de kolay olmuyor. Evvela kadının, kocasının kendisine karşı fiziksel ya da ruhsal olarak zarar verdiğini şahitlerle kanıtlaması gerekiyor.

Nihayet mahkeme, boşanmayı, erkeğin (tıpkı Sünni İslam uygulamalarındakine benzer biçimdeki, talak-ı selase mantığıyla) boşanmayı onaylayacak sözleriyle ve tabii yine mahkeme önünde hazırlanıp sunulan, ‘gett’ adı verilen bir belge ile sonuçlandırabiliyor. Yani her şekilde erkeğin rızasına dayalı bir iş görme usulü var, ortada.

Amsalem çifti, üç yıl boyunca boşanamıyor. Mahkeme, ilgi çekici diyaloglarla sürüp giderken, bezdirici bir şekilde her defasında sonuca yaklaşmadan ertelenip duruyor. Bu esnada, Vivianne’nin çoğunlukla sessiz konuşkanlığı, sıkıntılı, kaygılı, kimi yerde depresif jestleri o kadar iyi yansıtılıyor ki seyirciye, onun boşanma (özgürleşme) davasına sahip çıkar halde buluyorsunuz kendinizi bir anda. Bir yay gibi geriliyor, sonunda nöbetlerle gelen gülme krizlerine eşlik ediyorsunuz salonun ortasında. (Sinirden gülmek)

Share Button