Etiketler: sayı 23

Keşke Siz de Zerdüşt Olsaydınız

Hidayet Tuksal

Başörtülü kadınlar yıllardır başörtüsünü bir suç, bir dışlanma ve ayrımcılık nişanesi olarak taşımanın dayanılmaz ağırlığı altında eziliyorlar. Birilerinin dalga geçer gibi “hani nerede Kürt sorunu, ben baktım baktım göremedim” demesine nazire yaparcasına, yıllardır başörtüsü sorunu da, görmek istemeyen gözlerin görmediği bir sorun olarak yaşandı durdu. Bir metrekarelik bir bez parçasıydı altı üstü, zaten zorla takılıyordu, varsın çıkarıp atıversinlerdi… Evet dayatmaydı belki yapılanlar ama, kadınların iyiliği içindi bunlar, bir kere açtılar mı, büyük bir özgürlüğe kavuştuklarını onlar da anlayacaklar ve minnettar olacaklardı. İş bu iyiliğin hayata geçmesi için, üniversite kapılarına güvenlik kulübeleri kuruldu, yetmedi ikna odaları açıldı. Eee, bu yakınlarda bir büyüğümüzün tekrar hatırlattığı gibi, “nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdirden anlamayanın hakkı kötektir” kaidesince, uslanmayan, akıllanmayan başörtülü genç kızlar, yaşını başını almış kadınlar, okullardan kovuldu, işlerinden atıldı. Bu nankör kadınlara bu cezalar az bile gelirdi ama onları idamla yargılamak için Malatya’daki mangal yürekli hakim gibi esaslı hakimler gerekti. Onlardan da pek fazla bulunmuyordu ne yazık ki.

Share Button

Kim Tutar Seni Bacım?

baci

Kumru Başer

“Anne sana gençken partide bacı derler miydi?”

“Yoo, o sonradan sizin zamanınızda olan bi şey.”

Bir türlü kafamda şekillenemeyen yazım için annemden medet umarak konuya girdim. 1963-1968 arasında Türkiye İşçi Partisi içinde aktif olarak çalışmış, önemli sorumluluklar almıştı.

Haklıydı. Benim de çocukluğumdan hayal meyal hatırladığım annemli babamlı sol ortamlarda içki sofraları, şiirler okumak, ortalık yerde aşk ilan etmek, dans etmek, şarkı söylemek vardı. Kadınlara ya isimleriyle ya da hanım, hanımefendi diye hitap edilirdi.

Share Button

Ah, Behra Wanê!..

Helin Alp

Efsanelerin, destanların ve halk hikâyelerinin yurdudur Van ve yöresi. Siyabend ile Xecê’nin Süphan Dağı’nda bir uçurumda hâlâ yankılanan aşkı. Vurulan bir geyiğin ettiği lanet. Kraliçe Semiramis’in Van Gölü’nün dibinde hâlâ durduğuna inanılan meşhur tacı. Ya da zamanında burada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamar adındaki kızıyla adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç adamın yurdu olan Van. Burada anlatılan destanlar, zamanla zihinlerde “silikleştikçe zenginleşerek” günümüze kadar gelmiş, insanlığın büyük ortak hikâyesine katılmış.

Kürtçe deyişiyle, Behra Wanê’ye (Van Denizi), Akdamar Adası’na, Süphan ve Nemrut Dağlarına ve sayılamayacak kadar coğrafi güzelliğe sahip Van ve yöresi, insanı, yerkürenin sarsılan damarlarından dolayı yıkıldı.

Artık giderek daha çok susan Vanlıların gözlerinden en çok okunan cümle bu. Van yıkıldı.

Share Button

Kızkardeşlik: Kadınlar İçin, Kadınlar Arasında

Selda Tuncer

Kızkardeşlik bir feminist için üzerine yazması en zor kavramlardan biri bugün belki de. Öyle ki, bir yandanfeminist hareketin dayandığı en temel fikirlerden biri olan kadın dayanışmasının kaynağını oluşturduğu içinvazgeçilemeyecek bir kavram hepimiz için; ama diğer yandan bu fikri hayata geçirmenin taşığıdı zorluklar vebugüne dek yaşanılan deneyimlerin bıraktığı olumsuz izlerle ne yapacağımızı, nasıl başedeceğimizi bilemediğimizden bir türlü tam olarak sahip çıkamadığımız, hatta yer yer kaçtığımız bir mesele kızkardeşlik.

Share Button

Aslında Aynı Değilsek

Nilgün Toker

Şeylerin başlangıçta nasıl olduğu sorusu, mevcut olanın yol açtığı acının hem kaynaklarını anlamak hem de nasıl aşılacağının kılavuzunu bulmak bakımından önemlidir. Modern düşünce, eşitsizliğin doğallaştırıldığı bir yapı içinde, bu doğallaştırmanın bizzat doğaya aykırı olduğunu gösterecek bir şekilde doğayı eşitsizliğin aşılma mücadelesinin referansı yaptığında, inşa edilmiş olan ve kendiliğinden olan arasında, mevcut toplumsal yapı ve türün her türlü yapıdan önce sahip olduğu dolayımsız, kendiliğinden ilişkisi arasında bir ayrım yapmıştı. Bu ayrımın sonucunda da eşitsizlik üreten toplumsal yapıların, bizzat doğaya aykırı olduğu, dolayısıyla da eşitsizliğin doğal olmadığı, o halde doğal olanın geri çağrılması yoluyla eşitsizliğin aşılacağını savlamıştı. İlk büyük örneğini Rousseau’da gördüğümüz bu doğal olanın hatırlanması yoluyla mevcut olanın olması gerektiği gibi olmadığını anlama ve olanı, olması gereken yönünde değiştirme bilincinin ve bu gerçekliği bu bilince göre yeniden tesis etme iradesinin insanı yeniden insan yapacağı düşüncesi, toplumsal yapıyı ve onun içindeki tüm hiyerarşik düzen bağıntılarını doğallaştırarak meşrulaştırma şeklindeki modern tasarıma yönelik belki de ilk modern eleştiriydi.

Share Button