Etiketler: sayı 36
Fatma

Hatice Meryem
Ne hilâldi kaşları ne bademdi gözleri, ne boyu servi ne saçı sırma. Yaşadığı devrin güzellik anlayışından fersah fersah uzak, düpedüz çirkindi. Çocuk yaşta geçirdiği sarılık yüzünden göz akları sarıya çalardı. Koyu kahve gözleri bu sarı bulanıklık içinden dünyaya çorak bir ada gibi bakardı. Çevresindekilerde takdir hissi uyandıracak hiçbir meziyete sahip değildi; kanaviçe işlemeyi denediyse de becerememişti. Bunca niteliksizliğine rağmen kocası onu el üstünde tutar, bir dediğini iki etmez, canı ne çekse koşar alırdı. Fatma’ydı adı.
Konu komşu ona gıptayla bakar, Fatma’nınki altın kaplı olmalı derlerdi. Bir alt tabaka latifesi gibi görünmekle beraber isabetli bir öngörüydü bu. Sarılık Fatma’nın çilliğini de vurmuş; ince, yumuşak, sarı bir zarla kaplamıştı. Dili, dudağı, hatta sağlam köklü kılları bile pasparıldı. Öyle ki eğer güneş hiç var olmasaydı bile Fatma’nın çilliğinden yayılan ışıkla geceler gündüze yahut en azından Norwegian night’lara dönüşebilirdi.
12. Yüzyıldan Güncel Tavsiyeler: Tuhfetü’l-Müteehhilîn: Evlilik Armağanı

Neslihan Demirkol
Annesiz bir kız çocuğuysanız kadınların mahrem dünyalarına ilişkin pek bir bilginiz olmayabilir. En azından benim vakamda durum böyle gelişti. Annemin olduğu zamanlardan yaşça büyük kuzenlerle yapılan ağda partilerini hatırlıyorum ama ötesi boş. Bedenim gelişip dönüşürken neyin ne olduğunu her seferinde başka biri anlattı bana. Genellikle benden büyük, tanıdık/akraba ablalardı bunlar. Ama bu konuşmalar hep hedefe yönelik, bir defaya mahsus ve kendileriyle bağlantılı daha büyük bir gerçeğin adı anılmadan yapıldı ve geçildi. Dolayısıyla ne öncesinde ne de 28 yaşında evlenirken kimse benimle cinselliğe dair bir konuşma yapmadı. Sanırım isteseler de bu tür bir konuşmayı yapamazlardı. Geniş ailenin her yaştan kadınından uzakta, tek başıma büyümüş, dolayısıyla onlarla böyle bir mahrem dili kurma imkânını hiç bulamamış, ama daha da önemlisi onlara hiçbir konuda “otorite” rolü biçmemiş, akıl danışmamıştım. Yaşı bana en yakınlar için bile ben “o ne yaptığını bilir”dim, bu nedenle kimse akıl vermeye kalkmadı.
Cinselliği dokunarak, deneyerek ve okuyarak kendi kendime öğrendim. Burada “okuyarak öğrenmek” çok modern bir olgu gibi görünüyor. Oysa cinselliğe dair bilgilerin “kitap” yoluyla yayılmasının tarihi çok eskiye dayanıyor. İlter Uzel, androloji bilimine ilişkin kitapların Batı’daki tarihinin M. Ö. 5. yüzyılda yaşamış olan Hippokrates’e kadar gittiğini söylüyor. İslam coğrafyasında da androloji kitaplarına benzer yapıtlar bulunuyor: “Bâhnâme”. Bâhnâme, bir tür cinsel bilgiler ansiklopedisi. Bazılarında pornografik hikâyelere, minyatürlere rastlanmakla birlikte özellikle erken dönemdeki örneklerinin amacı cinsellik, dış görünüş, gebelikten korunma gibi konularda bilgi vermek.
Oysa ben dilin doğrudan kullanımını severim

Parlak Cevriye
Acelem vardı. Merakım vardı. Ayıp mı? Artık neyse o işler ben de dahil olmak istiyordum onlara. Ama şu daha önce hiç yapmamışlık meselesi ayak bağı oluyordu bana. Yok hayır, “ilki” üzerine kafa yorduğum sanılmasın. İlk defası şöyle olmalı, ay çok sevdiğin biri olmalı, en güzeli olmalı, bıdı bıdı bir sürü kriter. Sanki iş başvurusu yapıyoruz! Ben sadece bir an önce işin şu ilk kısmını geçip daha derinlerine, daha güzellerine doğru yol almak istiyordum. “Ne kadar ileri gittiniz?” sorusuna dil çıkarmak istiyordum yani.
Önce erkek arkadaşıma karşı mücadele vermem gerekti. Zavallı, dehşete düşmüştü. Hep aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu: “Emin misin? Emin misin? Bak gerçekten emin misin?” Allah allah, eminim işte, yahu gelsene sen! Yok! Garibim lise öğrencisi, “Böyle bir sorumluluğu alamam, ya sonra üzülürsen, pişman olursan?” demişti; arkadaşa asıl sorumluluğun kimde olduğunu anlatırken, herhalde farkında olmadan hayatımın ilk feminist mücadelesini vermiş oldum. Ah, o ikna süreci! Neyse, sonunda amacıma ulaştım, o gizemli kapıdan içeri adımımı attım. Attım atmasına ama öyle herkesin anlattığı gibi bir zevkler denizine falan da düşmedim. Önemli olan şu girişi yapabilmekti; bir nevi, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam, önemli olan gramer değil pratik yapmak!” diyerek yola koyuldum.