Etiketler: sayı 33

İnsan Yaşıyorken Özgürdür: Politik Bir Kavram Olarak Aşk

soylesi icin_foto 3

Emine Ayhan, Nilgün Toker, Aksu Bora

Aksu: Lauren Berlant’la Michael Hardt’ın konuşmalarını okurken, baştan itibaren aklımda hep aynı şey vardı; Gezi devam ederken birinin ortaya atıp herkesin bir ucundan tuttuğu o laf: “Hepimiz aşık olmuş gibiyiz”. Politik bir kavram olarak Aşk’a girmenin iyi bir yolu olabilir bu sanki, değil mi?

Emine: Soruya geçmeden, son dönem aşk/sevgi konusunun akademide politik bir yaklaşımla sorunsallaştırılması ile ilgili kafamda uyanan bazı soruları dile getirmek istiyorum: Birincisi, aşkı akademide adalet, özgürlük, eşitlik gibi bir politika “kavramı” olarak tanımlama çabası, okurda yepyeni bir anlamlandırma çabasıyla karşı karşıyaymış etkisi yapabiliyor. Oysa edebiyat, şiir ve genel olarak sanatın tarihinde aşk bir metafor, kimi zaman da alegorik bir unsur olarak zaten beşeri duyguları politik, toplumsal ve kozmik düzlemlerle ilişkilendirir tarzda kullanılagelmiştir. Doğrusu, “aşk örgütlenmektir” diyen Ece Ayhan’ı, “Yoksuluz gecelerimiz çok kısa/Dörtnala sevişmek lazım” diyen Cemal Süreya’yı, aşkı, umudu ve ütopyayı şiirinde ince ince işleyen Turgut Uyar’ı, aşkı Allah’a ve sevgiliye bile rest çekecek denli güçlü bir başkaldırının mayası yapan Mevlana’yı ve daha nice şairleri düşününce iki Batılı akademisyenin onu kavramda ve düzyazıda yeniden keşfine şahit olmak biraz dip sularında yüzmek gibi. Demek istediğim, aşkın estetik-retorik ve sembolik kullanımları öteden beri hep politiktir; ama estetikle, duyumsallıkla kopmaz bağı içinde bir politikadan bahsediyorum tabii burada. Aşkın aldığı tarihsel sembolik, retorik, söylemsel, vs. biçimler aşk öznelerinin dünyayla ve çoğullukla kurduğu tarihsel ilişkiye dair fikir vericidir her zaman. Sözgelimi, Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyat Tarihi’nde aşkın ferdi-toplumsal-politik-kozmik-dini düzlemler arasındaki dolayımı imleyen bir istiare/metafor olarak aşka ilişkin tarihsel saptamaları bu açıdan çok ön açıcıdır. Aşk özelinde, metaforun anlamsal, çağrışımsal çok-katmanlılığı ve bilgi açısından telkin ettiği eşitlikçilikle ile karşılaştırdığımda, izlerkitlesi son derece sınırlı, hiyerarşi telkin eden bir kurum olarak akademinin aşkı kavramsal düzeye indirgeme eğilimi estetik-politik duyargalarımda belli bir tedirginlik yaratıyor. Sanki bir şeyler herkesin uzanamadığı yanlış dillerdeymiş gibi. Gene de, bu düşünsel çabayı toptan değersizleştirmek için söylemiyorum katiyen.

Share Button

Yazmak

yazmak

Zeynep Kaçar

En olunmayacak şeyi oldum, feminist oyun yazarı oldum. Üstelik yeni de olmadım. Tam 14 yıldır yapıyorum bu işi. Ülkede sadece feminist oyunlar yazan tek yazarım. Bir sürü oyunum var, basıldı, oynandı, oynanıyor filan. Kendimle barışık, huzur dolu bir hayatım olması gerek. Birazcık param, azıcık bilenen bir adım. Yok. Onlar yok. Benim oyunlarım var.
Hep biraz buruğum, hep biraz kırgın. Ama burulmak kırılmak hayata aykırı…

Share Button

Sanatçı Anne Nasıl Bir Şahsiyettir?

Güneş Savaş, Özge Açıkkol

“Özge Açıkkol, Güneş Savaş ve Seçil Yersel’den mürekkep bir sanatçı kolektifi olan Oda Projesi, geçen yıl çoluk çocuk Kopenhag’da bir ay süreyle kalıp, ANA ismini verdikleri projeleriyle “sanatçı ebeveynlik” üzerine fikir teatilerinde bulundular, çeşitli atölyeler düzenlediler. İstanbul’a döndüklerinde de ANA’yı Türkiyeli sanatçı / akademisyen / aktivist ebeveynlerle sürdürmeye karar verdiler. Hali hazırda devam eden projeyi Oda’dan Güneş ve Özge anlatıyor:”

2013 yılında Danimarkalı bir ekipten, ANA –Astrid Noack’s Atelier’den bir davet aldık; Kophenag’da bir ay kalmak ve bir proje oluşturmak üzerine. Ancak Oda Projesi eskisi gibi üç kişilik bir ekip değil. Üçümüzün de birer çocuğu var artık. Ekibe yazdığımız cevapta bu davete ancak çocuklarımızla katılabileceğimizi söyleyince olumlu bir cevap aldık. Ama işte tüm hikâye de bu noktada başladı. Bir yandan ekibe nasıl bir proje önereceğimizi tartışırken diğer yandan da içimizdeki endişeler artıyordu. Birimizin oğlu henüz iki yaşına basmamıştı bile; diğerimizinki ancak sekiz aylıktı.

Share Button

Bir Dew, Av ve Xwin Hikayesidir

konser

Meral Akbaş

Kısacık bir cümle bazen: “Söyle bakayım nasıl bir öyküydü?” Bildiğim şey hikâyesi, anlatacağı olana kat’a sorulmaya bir sorudur bu! Bu kadar kesinlikle sorulan bir soru cevaplanmaya mahkûmdur çünkü. Sorulduğu andan itibaren iki tarafı birbirinden uzağa iten bu soruyu soran, cevabı bildiğini sanır çoğu zaman; ama işte bir de karşı taraftan dinlemek ister zaten bildiğini. Hele az önce aynı şarkının sözlerinde buluşmuş üç kadından biri müziğin sesini kısıp sorduğunda bu soruyu yakın gibi duranın aslında ne uzak olduğu birden görünüverir. Sertab Erener, Aynur Doğan ve Ayşenur Kolivar sahnede beraber Kürtçe bir şarkı söylemektedir : “… dewo dewo bibe ez te dakim / bejna fitoz peşte bakim / van cahilan ji xewê rakim / van hortikan ji xwê şakim…” Şarkının tam da burasında Sertab Erener durur ve konuşur; “ne güzel söylüyorsunuz işte Sertab, bak Demir de ne güzel vuruyor gitarına… konuşma n’olur!!!” deyiverirsiniz içinizden… ayak sesleri ve işte o ezeli / ebedi “Vatandaş Türkçe Konuş!” emri…

Share Button

Bizim Arkadaşlığımız Bir Cümleye Sığar mı Hiç?

İpek Gürkaynak

Hepimiz biliyoruz: Dejavu, daha önce yaşamadığı bir şeyi yaşamış olduğu hissine kapılma; bir ânı, zamanı, yeri daha önce görmüş gibi hissetme demektir. Dejavunun tersi neyse, bana ondan oldu! Amargi’nin geçmiş bir sayısı için, kadınlararası dostluk konusunda bir yazı hazırlarken, arkadaşlarıma danışmış ve yazıyı onların görüşlerinden de alıntılar yaparak yazmıştım. Bu kez de –önceki yazıyı anımsamayarak- öyle yapmaya kalkmaz, arkadaşlarıma “bana arkadaşlık konusundaki görüşlerinizi bir cümle ile söyler misiniz?” diye e – posta atmaz mıyım!

Share Button

N’olacak bu memleketin hali?

kahvefali2

İfakatle Fitnat

İ- Fitnat bugün Afitap’la Gözde geldi.

F- Ay ne iyi ettiler.

İ- Hani kahveler Fitnat?

F- Ama kahveleri de hep bana yaptırıyorsun. Hatırım çok birikti valla.

İ- Senin kahvelerin güzel oluyor. Ben evlendiğim zaman Turgut, “”bir kahve yap da içelim,” dedi. Bi düşündüm, mutfağa gittim. Bir kahveye bakıyorum, bir cezveye. Baktı ki ne kahve ne kadın geliyor mutfaktan olmuş kaç saat, kendisi geldi yaptı kahveleri.

A- Seni istemeye geldiklerinde kim yaptı kahveyi?

İ- Kız beni kimse istemeye gelmedi.

Share Button

Kadınları Anlamak

questionwomen

Aroma Arar

Geçenlerde şu yeni nesil, başkahramanı kadın olan polisiye dizilerden birini izliyordum. Dizide yine bir “dahi adam flörtöz olur” modellemesi, şu sürekli çapkınlık performansında yakışıklı-orta yaşlı-çapkın tiplemelerden birinde can bulmuş ve tabii ki başkahraman kadın polisimizi “sempatikliği” ile taciz edip duruyordu. Diziyi omzumun üzerinden henüz izlemeye başlamış bir erkek arkadaşım, o an çok keyif aldığım, kadının bu zeka küpüne cevabı yapıştırdığı sahne ile ilgili şöyle bir yorum yaptı: “Ya adam ne güzel açık açık ne istediğini soyluyor. Bu kadının yaptığı gösterip vermemek de nedir? İstiyor mu istemiyor mu? Alice de bana aynısını yapıyor işte. Benimle olmak istemiyorsa, söylediklerini neden söylediğini anlamıyorum.”

Share Button