Etiketler: tanıtım
Küba’da Gezgin Olmak
Sevim Dinç
Doğum sonrası bir yıl ücretli izin veriliyor, izini anne ya da baba kullanabiliyor. Anaokulu eğitimi 1 yaştan itibaren başlıyor ve yaygınlığı %98. Bildiğiniz gibi Küba’da her yaşta eğitim ücretsiz
İnsan Küba’ya neden gider? Altmış sekiz kuşağının devrimci hayallerinin ışığında Che’ye olan hayranlığımızdan, gençliğimizden bu yana her toplantıda söylediğimiz Che Guavara şarkısından, kendimizi yeniden gençliğimizin coşkusuna kaptırabilme umudundan mı? Yoksa ABD’ye hala kafa tutan Fidel Castro’nun liderliğinden etkilendiğimizden mi? Teorik olarak bolca okuduğumuz sosyalizmin bu ülkede nasıl inşa edildiğini anlamaya, dinlemeye, görmeye, on iki milyon nüfuslu bu okyanus ülkesinden devrime ve bize ait dersler çıkararak, iki ülke insanları arasında dostluk ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmeye mi? Kölelikten “özgür birey” olan kadınların izlerini sürmeye mi?
Sorularım oldukça çoktu. Hepsine yanıt bulabilecek, sosyalizmin yarım asırdır uygulandığı ülkede “yeni kadın”ın nasıl olduğunu görebilecek miydim? Ailede, kadın ve erkek rollerinde değişiklikleri izleyebilecek miydim?
Her gezi insana, kendine bir yolculuk değil midir? Böylece bakışlarım kendime döndü. Gezmek benim için ne ifade ediyordu? Günlük yaşamın dayatmalarından kaçmak, yeni insanlara, yeni mekânlara, yeni düşlere yelken açmak mıydı? Yaşam enerjisiyle yeniden yeniden dolmak mı? Başa çıkamadığım sorunları çözmek için kendime özel bir zaman dilimi, özel bir mekan yaratmak mı istiyordum?
Yazımı Kışa Çevirdin, Karlar Yağdı Başa Leyla’m
Evrim Yağbasan
Şiddet mağduru bir kadın üçüncü sayfa haberinden canlanıp bizi evine götürse, yanınıza oturup yaşadıklarını anlatsa ne hissederdiniz? Korkup kaçar mıydınız? Ya sayfayı kolayca çeviremeseydiniz? Birkaç saniyede okuduğunuz haberin altında kalmaz mıydınız? Seray Şahiner son kitabı Antabus’ta o birkaç saniyede okuyup “vah”lanıp diğer sayfaya geçtiğimiz haberi başımıza yıkıyor. Zira öyle bir dil kullanmış ki, Leyla şiddet gördükçe biz de görüyoruz…
Kurtlara Yem Olan Kadınlar
Ayşe Uslu
Akılcılığın dünyası ile mitosun dünyası arasında zamandan daha yaşlı bir kadın durmaktaymış. Dişil niyetlerin arşivleyicisi bu kadın, bıyıklarıyla geleceği hisseder, yaşlı kocakarıların çok uzağı gören süt gibi beyaz gözleriyle zaman içinde geriye ve ileriye doğru eşzamanlı yaşar, bu ikisini dans ederek dengelermiş. Zihin ve içgüdülerin birbirine karışıp bu iki dünyanın üzerinde döndüğü eklem kemiğinden evi, bağışıklık sistemimizin kök saldığı, okyanuslardan daha yaşlı topraklarda kuruluymuş. Kaybolmuş ve başıboş dolaşan insanların ve arayış içindekilerin yaşadığı yere gelmelerini beklerken yaptığı tek şey kemik toplamakmış. Mağarası her türden çöl yaratığının kemikleriyle dolu olan kadın, özellikle Dünya’dan kaybolma tehlikesi olan kemikleri toplar, korur ve saklarmış. Toprağı didik didik ederek bulduğu kemiklerden bütün bir iskeleti bir araya getirdiğinde, onun yanında durur ve şarkı söylemeye başlarmış, bu iskelet yeniden can kazanıp ete kemiğe bürünene dek.