Etiketler: sayı 20
Ekososyalist Ekofeminizm İçin Bir Zafer*
Wahu Kaara
Kopenhag, Danimarka
19 Aralık, 2009
Hayatımın bu aşamasında, ekofeminizmin çifte zaferini kutluyorum. Ekofeminizm hem benim eylem çerçevem, hem de küresel jübilesine doğru ilerleyen kapitalizme bir alternatif.
Benim anlayışıma göre, ekofeminizmin merkezinde kapitalizmle savaşma zorunluluğu vardır. Ve bu kapitalizm soyut bir kapitalizm değildir, tersine “patriarkal piyasa ekonomisi” içinde yapılanmış bir kapitalizmdir.
Patriarkal piyasa ekonomisi el koyarak, işgal ederek ve hayata dair herhangi bir tezahürü kâr için metalaştırarak hayatı öldürmeye devam ediyor.
Adaletin Kağıtsız Halleri: Sorular, Sorunlar ve Feminist Siyaset
Begüm Özden Fırat
2010 Haziran’ında feminist haberleşme ağı Feminist e-mail grubuna bir e-mail düştü. E-maili atan kadın, evinde yatılı olarak çalışan Türkmenistan uyruklu bebek bakıcısının Mecidiyeköy’de devriye gezen üç polis tarafından durdurulduğunu, pasaportsuz olduğunun ortaya çıktığını, bunun üzerine kadının sınır dışı edilmek üzere Yabancılar Şubesi’ne götürülmeyi kabul etmesine rağmen Şirinevler’de bir eve götürülüp burada tecavüze uğradığını belirtiyordu. Parası ve cep telefonu da gasp edilen kadın kendisine tecavüz eden polisin adını biliyordu ve onu teşhis etmeye hazırdı. Ertesi gün şikayetçi olmak için Mecidiyeköy karakoluna gidildi. Kadın kimseyi teşhis edemediği gibi ifadesini de geri aldı ve kimseden şikayetçi olmadığına dair yeni bir ifade verdi.
Tecelli

Nuran Kalpakçı
Çünkü hepimiz ölüme mahkûmuz – J. Derrida
Hani yargı kararlarında önce olgular ortaya konur ya, ne olmuş, nasıl olmuş, deliller tanıklar ifadeler… Kimi zaman doğru kimi zaman yanlış, çoğu zaman eksikliğinden dolayı yanlıştır hikâye, hakkını hikâyenin tamamıyla savunan için. O siz iseniz tekrarlar da tekrarlarsınız, ister zeytin tarlası karşılıksız kamulaştırılan olun ister apartman yöneticisiyle takışan, ister yakını faili meçhullere karışan, ister tecavüzden yargılanan. “Öyle olmadı, tamı tamına şöyle oldu”. Bir daha, bir daha, bir daha anlatırsınız, her seferinde ilk kez anlatır gibi, bu dünyaya bunu anlatmaya gelmiş gibi, eşinize dostunuza avukatınıza televizyona yargıca uykuya dalmadan kendinize anlatırken nihayet bir aydınlanma olsun, adalet tecelli etsin diye.
Siyaset Adaletin Tesisidir
Nilgün Toker
Sadece zulme ve adaletsizliğe uğrayanların adaleti düşündükleri ve talep ettikleri bir dünyada, adalet, ancak mazlumun ve mağdurun gramerinde yer bulabilir. Bu durumda da güçsüzler ve güçlüler arasındaki denklem bozulmadan, adalet, güçsüzlerin güçten talebine dönüşür ve adaletsizlik sistemi bir kez daha meşrulaşır. En iyi ihtimalle “adil bir güç”ün, adil olmayan bir “güç”ü kontrol etmesi ve adaleti sağlamasıdır talep edilen. Adaletsizliğe uğrayanların kendi adaletlerini sağlama yetkilerini çoktan devrettikleri bir devlet sisteminde, adaletin tesisi egemenliğin ellerine bırakılmış ve dolayısıyla tümüyle “hukuksal” bir edim olarak tanımlanmıştır; artık adalet “mahkeme”nin ve yasa uygulayıcılarının yetkisindedir. Yargıçların ve yasa uygulayıcılarının adaleti tümüyle yasallık olarak tanımladıkları, dolayısıyla da kural koyucu gücün icracısı oldukları bir yapı içinde, adaletsizliğin bizzat yasadan kaynaklandığı açıktır. O halde adaleti sağlayacak olan yasanın adaletsizliği söz konusudur ve şimdi yapılması gereken yeni bir adalet ölçütü aramak ve adaletin ne olduğunu sorgulamaktır.
Kadınların Öyküleri, Masalları, Şiirleri
Ceren Zeynep Eren
Kadınların Öyküleri, Masalları, Şiirleri
Lila Abu-Lughod
Epsilon Yayınları / Toplumlar ve İnsanlar Dizisi 2004
Çev: Suat Ertüzün
1970’lerin sonunda, Evlad Ali Bedevileriyle geçirdiği iki yıldan sonra, Lila Abu-Lughod, Mısır’dan parçalanmış on sekiz defterle döner. Bu defterlerde tuttuğu notlarla yazdığı kitabının ardından, başka tür bir anlatının eksikliğini hissettiğini fark eder. Tanık olduğu yaşam kitapta aktarılandan çok daha zengin ve karmaşıktır, antropolojik monografinin bunu yansıtmaktaki yeterliliği yazara kuşkulu görünmektedir. Bu yetersizliği aşma isteği kadın yazıları ve feminist yöntem tartışmaları ile çoğalır. Kitabını, bir “kadın etnograf” olarak kadınların ağzından yazmayı planlar, fakat aynı zamanda böyle bir ağzın özcülük ve kültür körlüğü yaratabilme ihtimali Lughod’u rahatsız eder.