Etiketler: sayı 27

Kişisel Bir Macera

mezura

Şaziye Silen


Beslenme meselesi ile ilgili kişisel dileğim, bu meselenin, cam tavanlarla çivili yataklar arasında sıkışmış kadınların her cepheden üstüne yıkılan “kişisel sorumluluk/kişisel tercihlerin bedeli” kılığında değil de, cinsiyet eşitsizliğini gören bir büyük resimde nereye müdahil olunması gerektiğini veya olunabileceğini işaret eden bir çerçevede gündeme gelmesi.


 

Bu yazıyı eskiden iyi vakit geçirmenin önemli öğelerinden biri olan “ne yesek” sorusundaki heyecanlı beklentinin, yerini son yıllarda nasıl sıkıntılı bir çaresizliğe bıraktığını, kişisel bir macera ile paylaşmak için yazdım.

Mesainin düzenlediği günlük hayatımda yemekle ilişkim, hafta içi günlerinde büfede ekmek olup olmadığına bağlı olarak; “pideci çorba da getirir mi” ile “bu akşam da kahvaltı yapılabilir bence” arasında değişiyordu. Son üç dört yıldır ise “beslenme” çevresinde çeşitlenen tuhaf bir performans sorunu daha hayatıma girdi, sanıyorum benzer hayatlar yaşayan herkesinkine de.

Share Button

Suriyeli Genç Kadınların Gözünden Suriye Devrimi

Hatice Pınar Şenoğuz

Çeviri: Şenay Özden

Rejimin yapmaya çalıştığı şey, Kürtleri ve Arapları ikiye bölmek, birbirinden uzaklaştırmaktı. Biz de Arap öğrenciler olarak özgürlük ve demokrasi adına Kürt Hareketiyle Arap Hareketini bir araya getirmeye çalışıyorduk.

Suriye’de geçtiğimiz Bahar döneminde gelişen halk ayaklanmasına dair deneyimlerini aktarmak üzere birkaç günlüğüne gelen genç Suriyeli kadınlardan biriyle kısa bir görüşme gerçekleştirdik. Rejimin gazabına uğramaması için adını ve fotoğrafını kullanamayacağımız bu kadın aktiviste, gelin ona Arapça’da kadınlar anlamında Niswan diyelim, Suriyeli aktivistlerin el saura (devrim) dediği ayaklanmanın zor sorularını yöneltmedik. Suriye’deki halk hareketlerini ne ölçüde emperyalist güçlerin yönlendirdiği, hareketin siyasal İslamcı ajandası ya da etnik kutuplaşmaya kayması gibi merakları dışarıda bırakıp, ayaklanmanın kadınları ne şekilde dahil ettiğini sormaya çalıştık.

Sorular Suriye’deki halk hareketlerine ilişkin gelinen aşamayı varsaydığı için buna ilişkin bir arka plan sunmak kaçınılmaz. Suriye’de 2011’in Mart ayında Deraa şehrinde okul çağındaki çocukların duvara rejim karşıtı slogan yazdıkları için işkence gördükleri haberiyle protesto gösterileri patlak vermişti. Rejimin protestoları bastırmak için şiddetle karşılık vermesi sonucu başlayan çatışmalarda bugüne kadar çoğu sivil 40 bine yakın insan öldü.

Niswan, başkent Şam’ın merkezinde orta sınıf bir muhit olan Mezze’de yaşıyor. Kimsenin işine gidemediğini ve yiyecek sıkıntısı yaşanmaya başladığını vurguluyor. Zira Şam merkezinde 500 metrede 7 kontrol noktasıyla karşılaşabilirsiniz. Asker geçmenize “o günkü ruh haline göre” izin verebilir ya da vermeyebilir.

Share Button

Başka Zamanlar, Başka Ruh Halleri: Muhit Resimli Aylık Aile Mecmuası

sahaf

Aksu Bora

Bir kenarcığında inci gibi yazmış adını: Feride Esat. Ve hemen altında tarih. 1931 yılının Muhit dergileri. Güzelce ciltletmiş; bez ve dikişli cilt.

Sahaflarda karşıma çıkan kadınlardan biri değil Feride Hanım. Kitapların üzerlerine isimlerini yazan, aralarında mektuplar, alışveriş listeleri, notlar, fotoğraflar unutan kadınlardan biri değil. Bıraktıkları bu izleri takip edip nasıl kadınlar olduklarını hayal ettiklerimden. Feride Hanım, benim çok sevgili bir hocamın, İpek Gürkaynak’ın annesi. Dergi cildini de bana o verdi. Güzel dikiş diken, harika yemekler pişiren bir kadınmış. Dikişlerini görmedim ama yemek reçeteleri bana kadar ulaştı, tarafımdan denendi, çok güzel oldu. Ayva reçeli kaynatırken “ayvayı sıkmaması için” şekerin sonradan eklenmesi gerektiği türünden tüyolar da cabası. Ama bunları dedim diye sanmayın ki Feride Hanım bir karavel saçlı kadındır; yuvanın dişi kuşudur, Amerikan tarzı bir mutfak ve buzdolabından başka hayali, beklentisi yoktur…

Share Button

Araf: Toplum Annelerinin ve Hayat Memurlarının Genç Kızlara Karanlık Nasihatleri

pamukprenses

Melike Koçak

Erkek kendi istediği, dilediği yola gidebilecek -ki bu bir araf dahi olsa o bunu tercih edebilecek- hep “ıssız”, hep “kaybeden”, hep “yalnız”, hep “yabancı”, hep “yeraltı insanı”… olacaktır. Kadınlarsa trajedilerin başkahramanı, cezaya ve cefaya mahkumgillerdir!

Bugün, sinema ve edebiyat anlattıklarına, gösterdiklerine dair alışıldık/bilindik algıları altüst etmediğinde söz ya da görüntü güdük ve cılız kalmaktadır. Beden, kimlik, toplum, cinsiyet, toplumsal cinsiyet vb. üzerine söz alan, bunlarla kendisi hesaplaşmadıysa sineması ya da edebiyatıyla toplumun tıkır tıkır işleyen totaliter çarkına yağ sürecektir. Oysa bedenin, aklın, eylemlerin eril ve baskıcı iktidarlarca kontrol edilmeye, denetim altına alınmaya çalışıldığı Türkiye toplumunda kadın ve erkeğe dair söylenecek her söz hazırkalıp zihniyetleri tedirgin ve rahatsız etmelidir -artık-.

Share Button

Mutfağa Saklı

kitchen_photoburst

Gülşah Seydaoğlu

Yedi yıldır annesini görmemişti. Annesinin evine üvey evlat olarak yeniden kabul edildiğinde 11 yaşındaydı… Üç yaşındayken anneannesi ile bu evden gönderilmişti… Güzeller güzeli annesi, başına bir iş gelmesin diye orta Anadolu’nun bozkır kentlerinden birinde suskun, dingin, sade bir adamla erkenden evlendirilmiş, 14’ünde çocuk gelin, 15’inde çocuk annesi olmuştu. Annesinin evlendiği adamın dinginliği, karıncayı incitmeyen naifliği ve sadeliği, ufuksuzluğa uzayıp giden sarı, kuru, çorak bozkırın ürkütücü sessizliğini, renksizliğini bir o kadar da iddiasızlığını taşıyordu.

Share Button

Bir Yanım Öbür Yanıma Düşman

Meral Akbaş

Nedir kustuğun?

“bunu kimseye söyleyemiyorumm”

Söylesen eğer, kim anlayacak seni?!


Kasıklarımda mağara gibi büyük bir yara.Doğurmakla öldürmek arasında uzun ince bir ip.

Delirmekle yemek pişirmek arasında kısa kalın bir kalas.

Gidip geliyorum.

Gidip geliyorum.

Her adımda b-i-r-ş-e-y eziyorum.

Şimdi o şeyi üzerine kusacağım.

Share Button

Üniversitelerde Tarım Yapabilir Miyiz?

tarim

Sema Aslan

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Zeynep Kadirbeyoğlu, aynı zamanda üniversite bünyesinde faaliyet gösteren Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi (BÜKOOP) ile bir öğrenci inisiyatifi olan Tarlataban grubunun gönüllüsü. Kadirbeyoğlu ile BÜKOOP, Tarlataban ve oluşum aşamasında olan Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Kooperatifi hakkında söyleştik.

Tarlataban, nasıl bir ihtiyaçtan, ne zaman doğdu?

Tarlataban’ın tarihi, 2010 Ağustos’una uzanıyor. Öğrencilerin talebiyle yaptığımız bir toplantı sonunda Boğaziçi Üniversitesi’nde tarım yapabilir miyiz sorusunu takiben okumalar yapmaya başladık. Bu, kentli bir çaba esasen. Dünyada da örnekleri var; mesela Küba’da, Kanada’da… Boğaziçi Üniversitesi’nde tarım yapabilmek için nereyi kullanabileceğimizi düşündüğümüz sırada üniversiteye bağışlanmış bir arazinin olduğunu öğrendik.

Share Button