Dünya-Alem
Oskar Töreni’ndeki Büyük Şaşkınlık: Yaşa Jenny Beaven!
Ülkü Özakın
Her yıl akademi ödüllerinin verilmesi, filmlerin yarıştığı bir tören olmakla, ünlü kadınların giydiklerinin yarıştığı bir tören olmak arasında gidip gelir. Bu kez, yeteneği tartışılmaz bir kadın ödülünü alırken, diğerleri gibi bir Disney Prensesi olmayı reddettiğinde, erkeklerin yüzerindeki ifade görmeye değerdi.
En iyi kostüm tasarımı ödülünü bu yıl ikinci kez kazanan Jenny Beaven, ödüle aday gösterilen diğer kadınlar gibi, o geceye özel tasarlanmış pahalı bir elbise giymemiş, saçını kuaförde saatlerce oturup mükemmelleştirmemiş, hatta makyajsız gelmişti. Beaven, geceye ödül aldığı filme atıf yapan alışılmadık bir kostümle katıldı. Giydiği sahte deriden, sırtında Mad Max filminden esinlenen, parıltılı kuru kafanın tepesinden çıkan ateş baskılı Marks and Spencer montu, topuksuz ayakkabıları ve bol siyah pantalonuyla, Beaven kendi kıyafetlerini, içinde rahat hareket etme ölçütüne göre seçen bir kadın. Ödülünü almak için sahneye doğru yürüyüşünde, topuklu giymediği için merdivenlerden hızla inişi, rahatça sallanan kolları ve geri dönüp baktıktan sonra başını kaldırıp yürümeye devam etmesi, bu seçiminden duyduğu gururu çok net göstermiyor mu? Harrison Ford, Indiana Jones kostümüyle katılmış olsa büyük sükse yapacakken kadınlara dayatılan elbiseler ne kadar tek tip, hatırlamış olduk.
Dünyada Diren! Filmine Dair Feminist Tartışmalar
Ülkü Özakın
Diren!/Suffragette filmi bu akşam özel gösterimle Türkiye’de ilk kez gösterilecek. Birkaç ay önce 59. Londra Film Festivali’nin açılış filmi olarak seçilen filmde, kadınların oy hakkı için mücadele eden sufrajet hareketinin lideri Emmeline Pankhurst’u canlandıran Meryl Streep, gösterim öncesi yapılan basın toplantısında filmin ve kendi açıklamalarının yarattığı tartışmalar hakkında konuştu. Streep, bir süre önce -hem de tam filmin tanıtımı sırasında- bir söyleşide “Feminist misiniz?” sorusunu olumsuz yanıtlayarak büyük hayâl kırıklığı yaratmıştı. “Hayır, hayır, hayır, bir feminist değil, o bir hümanist.” Time Out dergisine verdiği söyleşide, Streep, tam olarak şöyle diyor: “Ben bir hümanistim, hoş ve tatlı bir dengeden yanayım.” Alaya alınmamak ve söylediklerine itibar edilmesi için feminist olmadığını söylemek çok tanıdık değil mi? Streep, Londra Film Festivali açılışındaki basın toplantısında, daha önceki bu söyleşide kendisini “feminist” olarak nitelemeye yanaşmamasıyla ilgili soruya şöyle yanıt verdi: “Bu filmde bir ifade geçiyor; “Laf değil, iş!” diye… Benim için de aynı ifade söz konusu. Yaşamımda yaptıklarım, bir insan olarak ne olduğumu gösterir. Onunla uğraşın, sözcüklerle değil!” Streep daha sonra sinema endüstrisinin hâlâ erkeklerin egemenliğinde olmasının öfke uyandırdığını söylerken, karar alma süreçlerine daha fazla kadının dahil edilmesi çağrısında da bulundu.
Çernobil’in Babuşkaları: Yasak bölgeyi terk etmeyen kadınlar
Holly Morris- Çeviri: Özde Çakmak [1]
26 Nisan 1986’da, Çernobil’in 4 numaralı güç santralinin reaktörü soğutma deneyinin ardından patladı. Bu patlamanın ardından gelen nükleer yangın on gün sürdü ve Hiroşima’ya atılan bombadan dört yüz kat daha fazla radyasyon yaydı.
Bugün Çernobil’in toprağı, suyu ve havası dünyanın en kirlileri arasında. Reaktör, sınır polisleri, pasaport kontrolü ve radyasyon izlemesi ile tamamlanan karantinaya alınmış bir tarafsız bölge olan bin milkarelik “yasak bölge”nin merkezinde.
Böyle bir yıkımın ortasında, Çernobil’deki insanların hikâyesi genellikle kayboluyor. Bu kaybolan hikaye, karantina altına alınan ve insansızlaştırılan yasak bölgede yaşamaya devam eden yüz otuz kişinin alışılmadık hayatını içeriyor. Bu yüz otuz kişinin neredeyse hepsi kadın. Kaza sırasında bölgeden yaklaşık 116000 kişi tahliye ediliyor, fakat bu kişilerin 1200’ü uzakta yaşamayı reddediyor. Şimdi 70’lerinde ve 80’lerinde olan ve bölgede yaşamaya devam eden kadınlar, kazadan kısa süre sonra kaçak yollardan evlerine dönen bu insanların hâlâ hayatta kalanları.
Dünya-Alem (Ağustos 2015)
Bedenlerimizin nasıl görünmesi gerektiği ve öğrenilmiş utanç
Geçen ayki dosyadan devam edelim: Son bir yıldır ilk kez koşacağınız bir maraton için çalışıyorsunuz, bir önceki gece regl oluyorsunuz, ne yapardınız? Kiran Gandhi tam bu durumu yaşamış, gece boyu bacaklarının arasında tampon ya da pedle o kadar yolu koşmanın zorluğunu da düşündükten sonra “akıntıyla gitmeye” karar vermiş. Regl olmanın doğallığını, bundan duyduğumuz utancın saçmalığını maratonda göğüslemesine iki arkadaşı da destek verince Londra Maratonu’nda aşağıdaki linkteki görüntüler ortaya çıkmış. Harvard mezunu olan ve bir müzik grubunda davulcu olarak yer alan Gandi, maraton koşarken bile görünümüne dikkat etmesi gerektiği anlayışıyla böyle bir mücadeleye girip bizce kazanmış.
Kadınların maraton koşmalarının tarihiyse elli yılı bile bulmuyor. Kadınların koşmasına daha önce izin verilmemesinin en büyük nedenlerinden biri, medikal olarak, bu kadar uzun süre koşarlarsa rahimlerinin düşeceğine inanılması. 1967 yılında ilk kez Boston Maratonu’na resmi olarak koşu numarasıyla katılan ve maraton sırasında yaka paça durdurulmaya çalışılan Kathrine Switzer’i hatırlayalım. Aşağıdaki fotoğrafta erkek arkadaşını da onu korurken görebilirsiniz. Ondan bir yıl önce, 1966 yılında Roberta Blib adında bir kadın erkek kılığında Boston Maratonunu bitirmiş.1972 yılında kadınlar maratonlara resmi olarak katılmaya hak kazanabilmiş. Switzer bu olaydan sonra otuzbeş maratona katılıp, 1974 New York City Maratonu’nu kazanmış. Kadınların maratonlarda koşarken özgürleşme mücadeleleri son hızla devam ediyor..
Kaynaklar Medium, Buzzfeed , NY Mag, Kathrineswitzer.com, Bust.com
İyi de Serena Williams gerçekten kadın mı?
Serena Williams çok iyi bir tenisçi ama neden onun başarıları rahatsızlık uyandırıyor? Anladık ki, bir kadının bedeni siyah ve şişmansa taklit de edilir, başarılarına burun da kıvrılır.
Williams, “toplumun gönüllerinin şampiyonu” Maria Sharapova’yı geçtiğimiz on yıl boyunca onyedi kez üstüste yenmesine karşın kortların dışında Sharapova’nın kazandığının yarısını kazanabiliyor. Beyonce de siyah, ona neden böyle davranılmıyor derseniz, Williams’ın kaslı vücudunun erkekler için kontrol edilemez ve tehdit edici bulunması beyefendilerin hevesini kursağında bırakıyor tabii. Erkeklerin hayalini süslemeye yaramayan bir imajının olması dolayısıyla Williams için de – daha önce lezbiyen tenisçi Amelie Mauresmo için olduğu gibi- “gerçekten kadın mı?” sorusu sorulmaya devam ediyor.
bir erkeğin yazdığı en iyi toplumsal cinsiyet yazılarından biri de burada.
Kaynaklar Huffington Post, Women News
Dünya-Alem (Mayıs 2015)
Hazırlayan: Ülkü Özakın
Geçen aylarda kadınlar, periyodik kanamalarımızın toplumdan saklanması gereken utanç verici şeyler olarak görülmesi gerçeğine karşı iki ilginç eylem yaptı. Bunlardan biri Almanya sokaklarında gerçekleşti, sonrasında internette paylaşıldı, diğeri direkt olarak internette bir deney olarak tasarlandı ve amacına ulaştı:
Almanya’da Elone adındaki bir kadın, günlük pedlerin içine feminist mesajlar yazıp kamusal alanlara yapıştırmaya başladı. Bunların birinde “Hayal edin, erkekler reglden tiksindikleri kadar tecavüzden de tiksiniyorlarmış” yazıyordu, Elone peddeki mesajı yapıştırdığı direğin fotoğrafını çekip inernette paylaştı ve Buumm!! : iki günde fotoğrafın 100 000 paylaşımı yapıldı. Yapıştırılan pedlerin bir diğerinde ise “tecavüzcüler kıyafetlere değil kişilere tecavüz eder” yazıyor. Anlaşılan o ki, bu eylem tarzı tutuldu, Brezilya ve İsveç gibi ülkelerde de sokaklarda aynı tarzda ped mesajları görülmeye başlandı.
Kaynak: BuzzFeed
İkinci eylem pedden sızan regl kanıyla biraz lekelenmiş bir eşofmanla yatan bir genç kadın ve biraz lekeli bir çarşafı içeren bir fotoğraftan oluştu. Şair Rupi Kaur’un fotoğrafı, Instagram tarafından şirketin belirlediği toplum kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle iki kez kaldırıldı. Bunu beklediğini yazan Kaur bu duruma karşı Facebook’tan bir açıklama yayınladı. Birçok kadın gibi regl sancıları yüzünden birçok kez hastanelik olduğu halde, kadın düşmanı toplumun bunun gizli kalmasını tercih ettiğini zaten bildiğini söyleyen Kaur kaldırılan fotoğrafı Facebook’ta paylaşarak, “kadın bedeninin sürekli nesneleştirildiği Instagram’da bedenini küçük bir iç çamaşırıyla sergilemesine izin ve talep olduğu halde, ufak bir kan sızıntısına tahammül edemeyen bu kadın düşmanı toplumun egosunu ve gururunu beslemediğim için özür dilemeyeceğim” yazdı.
Kaynak: Yahoo Health
“Erkekler regl olsaydı neler olurdu?” sorusu son yıllarda Twitter’da ve başka alanlarda soruluyor. En ilginç ve belki de gerçekçi cevaplar, bu durumda regl kanının kutsal ilan edileceği, erkeklerin regl olmasının onların ne kadar özel olduklarını gösterdiği ve şu andaki gibi saklanması bir yana, gurur duyulacak erkekçe bir seremoni olarak sürekli teşhir edileceği şeklinde oldu. Hayal gücümüzü zorlayalım, örneğin sünneti düşünelim, siz ne dersiniz, gerçekten böyle olur muydu?