Etiketler: sayı 34
Mutant Olmakla Kadınlıktan Çıkılmıyor Canım!
Aksu Bora
Ne olacak bu X-Men kadınlarının hali? “E, adı üstünde, X-Men, ne bekliyordun ki?” diyeceksiniz, haklısınız tabii. Ama bu film işi çıkmadan durumları bu kadar feci değildi, aradan kayıp olmadık işler yapabiliyorlar, yüreğimizi ağzımıza getirebiliyorlardı. Yok, filmler mahvetti onları, ben bunu bilir bunu söylerim.
X–Men, 1963 yılında yayınlanmaya başlamış bir çizgi dizi. Konusunu özetlemek çok zor ama kabaca, genetik mutasyona uğramış bir grubun (mutantlar) hikâyesi diyebiliriz. İnsanlar, kendilerinden beklenebileceği gibi, her birinin özel yetenekleri olan bu türden hiç hazzetmiyorlar, arada barış dönemleri yaşansa da genel olarak onlardan korkuyor ve nefret ediyorlar. Mutantlar sıradan ailelere doğuyorlar, yani mutant aileler, soylar falan yok (hikâyenin bir eşcinsel topluluğu hikâyesi olduğunu düşündüren şeylerden biri de bu). Ama tabii bir araya gelmelerini sağlayan bazı liderler var. Bunların en önemli ikisi, Charles Xavier (Profesör X) ve Magneto (Eric Lehnsherr ya da Max Eisenhardt- geçmişi epey karanlık, Nazilerin toplama kamplarından geçtiğini biliyoruz mesela). Charles Xavier, mutantlarla insanların barış içinde bir arada yaşayacakları bir dünya hayal edip bunun için çabalarken, Magneto insanların hiçbir zaman mutantlarla dost olmayacaklarına inanıyor ve savaşa hazırlanmak üzere Brotherhood’u kuruyor. X-Men ise, Charles Xavier’in takımı; onun okulunda yetişip güçlerini “kontrol etmeyi” öğrenen mutantlar.
Zaman Yolcusu Kadınlar: Furuğ Ferruhzad
Gülden Treske
Furuğ; kısacık bir hayata, her şeyi doldurabilen kadınlardandı. Kim olduğunu ve şiir yazmak için doğduğunu biliyordu. Tüm kırılganlığına karşın, kim olduğunu bilemesin diye konulan bütün kuralları alt edecek kadar da güçlüydü.
(Yeniden Doğuş)
“Bahçeye dikeceğim ellerimi,
Çiçekleneceğim,
biliyorum, biliyorum, biliyorum
Ve bembeyaz yumurtalarını bırakacak
kırlangıçlar
Avuçlarımın mürekkep lekeli
çukurlarına”
FURUĞ FERRUHZAD
(5 Ocak 1935 – 13 Şubat 1967)
Öylesine çiçeklendi ki Furuğ, mürekkep lekeli ve kırlangıçların yumurtalarını bıraktığı elleri ile Fars edebiyatının en güzel şiirlerini yazdı. Şair oldu. Yazar, oyuncu, ödüllü bir yönetmen, ressam, eş, anne, âşık oldu. Furuğ; kısacık bir hayata, her şeyi doldurabilen kadınlardandı. Ve kim olduğunu ve şiir yazmak için doğduğunu biliyordu. Tüm kırılganlığına karşın, kim olduğunu bilemesin diye konulan bütün kuralları alt edecek kadar da güçlüydü.
Vişneli Kamusallık…
Değiştirmeyi istemiyorsak reçel bile kaynatmam ben!
Nilgün Toker, Emine Ayhan, Hazal Halavut, Aksu Bora
Okuyacağınız tartışma, haftalara yayılmış, hastalıklar, yolculuklar, ev taşımaları aşmış, şahsi dertlere sapıp zıplayıp dönmüş, dolayısıyla çok kesintili, uzun sıçrayışlı, hatta belki de çok “şahsi” bir tartışma. Ona tartışma değil de sohbet demeliyiz. Baştan bir tür “jam session” gibi tasarlamıştık, fakat hesaba katmadığımız şey, bu sessionların canlı icra edildikleriydi – aradan şunca zaman geçtikten sonra, ister istemez biraz şekle şemale sokulması, ayıklanması, “anlaşılır” kılınması gerekti. Dileriz ki bu haliyle bile sohbete katılanlara verdiği esini verir, belki yeni sohbetlere vesile olur.
Başlarken tek kuralımız vardı: Düşünür ismi zikretmeyecektik, sanatçılar serbestti. Buna sadık kaldık… Hemen hemen!
İyi okumalar…
Sansasyonel Hormonlu Domates ve Gençliğin Ahlakçılığı Üzerine
Hüner Aydın
Yıkmak istediğimiz ağaca sırtımızı yaslıyoruz; meyvesini yiyoruz ve gölgesinde dinleniyoruz; ama yıkacağız, kesin kararlıyız; yine de meyvesi ve gölgesi üzerinden kurduğumuz pragmatistliğe devam ediyoruz, tabii yıkana kadar!
Nisan ayında BDP Dersim Gençlik Meclisi “Kutsallarımız ve Ahlaki Değerlerimizin Yozlaşmasına ve Sömürgeciliğe İzin Vermeyeceğiz” pankartıyla Dersim’de bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşün akabinde bir basın açıklaması yapıldı ve iki birahaneye saldırıldı. Roştîya Asmê Dersim LGBTİ oluşumunun, saldırılar için “kadın garsonlara yönelik, seks işçilerine yönelik” gibi ifadelerle basında çıkan haberlere karşılık olarak, eylemin seks işçilerine değil; çete, patron ve pezevenklere yönelik yapıldığını belirttiğini Roştîya Asmê adına Loren Elva açıkladı.
Mağduru Korumak
Toros Güneş Esgün
Hasina Bibi, kendisine tecavüz eden akrabasının salıverilmesini protesto etmek için bir kafese girdi. Hasina, aslında tecavüzcünün kapatılması gerektiğini düşündüğü kafese kendini hapsederek fail ve mağdur arasındaki ilişkiyi ters yüz etmişti.
Geçtiğimiz aylarda Pakistan’da 13 yaşında bir kız çocuğu, Hasina Bibi, kendisine tecavüz eden akrabasının salıverilmesini protesto etmek için kendini annesiyle beraber bir kafese kapattı. Haberin fotoğrafında kızından birkaç adım geride ve ürkek oturan annenin aksine, keskin gözleri kafesin parmaklıklarını delip geçen bir genç kız vardı. Hasina, aslında tecavüzcünün kapatılması gerektiğini düşündüğü kafese kendini hapsederek fail ve mağdur arasındaki ilişkiyi ters yüz etmişti. “Mağdur”dan beklenilenin aksine üzgün ve güçsüz görünmüyordu. Birilerine, uğradığı adaletsizliği anlatmak için kendini hapsetmesi, adeta cevap beklediği eril hukukun aslında faili değil, mağduru kapattığının ve failin değil mağdurun özgürlüğünü çaldığının bir temsiliydi.
Aquellare: Müzikle Konuşan Kolombiyalı Cadılar
Pınar Selek
Aquallare, Baskça bir kelime. Cadılar Birliği demek. Fransa’da cadılığı feministlik olarak algılayan, bu işi de pek seven Kolombiyalı kadınlar 2010’da, daha dört sene önce, birleşmişler ve o tehlikeli işi yapmışlar: Örgüt kurmuşlar.
Büyük altüst oluşlar yaşayan hiçbir ülkede, hiçbir coğrafyada, sosyal mücadeleler yerel kalamıyor. İnsanlar dört bir yana dağılıyor çünkü. Sürgünler, kaçanlar, gidenler bohçalarında ülkelerinin gözyaşlarını, şarkılarını, ihtiyaçlarını, siyasi gündemini de taşıyorlar. Gidip orda burada örgütler kuruyorlar. Dayanışma örgütleri. Uzaktan devrim örgütleme örgütleri. Lojistik örgütleri.
Ya da köprüler kuran, ağlar ören örgütler… Fransa’daki Kolombiyalı feministlerin örgütü Aquellare bunlardan biri.
Velev ki Tercih!
İsmigül Şimşek
Bırakalım “heteroseksüellik” düşünsün, kendi varoluşu tercih mi yönelim mi.
Şu yazıyı kaleme alma fikri, daha doğrusu fikri bile değil, karşı konulmaz heyecanı, bir facebook tartışması sırasında ortaya çıktı. Zaten bir süredir hayatta karşıma çıktıkça, “ay öyle değil o işler anacım” diye düzeltegeldiğim ama tembellikten oturup da yazamadığım bir şeyken, şimdi böyle somut somut karşımda görünce, bir de sıkıcı ofis saatlerinde, bana çalışmamak için en az camdan dışarı bakmak kadar geçerli bir sebep verince, bir baktım bedenime sirayet etmiş bile yazının paragraf maddeleri.
Mevzu, başlıktan da bir bakışta anlayabileceğiniz üzere, “tercih mi, yönelim mi” ikiliği. Aslında şu anda şu cümlenin kuruluşundan, mevzunun yanısıra kendi durduğum yere dair de ipucu verdim. “İkilik” diyerek belli ettim pozisyonumu.