Lekesiz Zihin

memories

Tennur Baş

Giden sevgilinin ardından yapılacak işlerin listesi numara 1: Ona ait, onu hatırlatan eşyaların kıyı bucak temizliği.

Issız Adam filminde, dağ gibi adamın bir tel toka tarafından alt edilişini hatırlarsak, yatak altlarına, giysi dolabının diplerine kadar bir araştırma yerindedir. Kitap aralarını da unutmayalım. Maazallah hazırlıksız bir anda tatlı bir hatıraya yakalanmak istemeyiz. Mesele, hafızayı tetikleyen dış etkenlerden uzakta az da olsa vakit geçirmek, tetiklenenin bizi vurmasına engel olmak. Hafıza sadece gördüklerimiz, duyduklarımız ya da kokladıklarımızla harekete geçmiyor maalesef. Kendi başına, sırf öyle istediği için, sirenlerin tehlikeli şarkılarının eşliğinde, koparıldığı o yaşama ya da ondan kalan hatıraların denizine doğru arzu ve kederle dalıyor. O zaman sırada, onunla birlikte gidilen yerlerden imtina ederek, tek başınalıktan uzak, kalabalığa yakın bir sosyalliğe doğru seyirtmek var. Bu aşamanın faydasını gören çok olmuştur, fakat bazı vakalarda, sağlanan konforlu ortamın etkisi altına girmeyen zihnin, yüzlerce yıllık zihin-beden ayrımı tartışmasına da riayet ederek, o dipsiz sularda kulaç atmaya devam ettiğine rastlanmıştır. Türlü etkinlikler sonucu yine de hatıraların etkisinden kurtulamayan kişi, hafızasının kafatasında bir yerlerde olduğunu düşünerekten, adı geçen organı duvarlara vurmakta çözüm arayabilir. Bu noktada, fiziksel yaralanma, depresyon ya da melankoli gibi durumların önüne geçmek adına Lacuna Şti’den bahsetmekte fayda var.

Yönetmen Michel Gondry ile Being John Malkovich ve Synecdoche, New York’tan bildiğimiz, sevdiğimiz senarist Charlie Kaufman güçlerini Sil Baştan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind) adlı film için birleştirmişler. 2004 tarihli film, Joel Barish’in işten kaytarıp deniz kenarına gitmesi ve orada mavi saçlı, sokulgan Clementine Kruczynski ile tanışmasıyla başlar. Hemen sonrasında iki yıl süren ilişkilerinin bitimine denk gelir gibi görünen bir ana tanık oluruz, ayrılıktan sonra Clementine kendine bir sevgili bulmakla yetinmemiş, Joel’i tanımazlıktan gelmiştir. Bunun sebeplerini düşünerek kıvranan Joel’in haline dayanamayan arkadaşı kendisine gönderilen bir kartı gösterir: “Clementine Kruczynski, Joel Barish’i hafızasından sildirtmiştir. Lütfen ona bu ilişkiden asla bahsetmeyiniz. Teşekkür ederiz. Lacuna Şti.” Ne olduğunu anlamak için Lacuna’nın ofisine giden Joel, Dr. Mierzwiak’ın ağzından duyduğu cümlelerle önce üzüntü sonra da öfkeye gark olur: “Bayan Kruczynski mutlu değildi ve hayatına devam etmek istiyordu. Biz bu fırsatı sağlıyoruz.” Bunun üzerine Joel de öfkesini soğutmadan, sevgililer günü öncesi pek yoğun olmalarına rağmen, Lacuna’nın hafıza silme listesinde kendine bir yer bulur.

Silme işlemi için öncelikle sildirmek istediğiniz kişiyle ilişkili her türlü nesneyi topluyorsunuz ki, o kişinin beyninizdeki haritasını çıkarabilsinler. Bir kasete unutmak istediklerinizi anlatıyorsunuz, nesnelere bakıp onlarla ilgili anılara yoğunlaşıyorsunuz, böylelikle duygusal tepkilerinizi monitörde görmeleri mümkün oluyor. Haritalandırma tamamlandıktan sonra Lacuna teknisyenleri gece siz uyurken evinize gelip işlemi gerçekleştiriyorlar. Doktorun sözleriyle özetlersek: “Böylelikle sabah uyandığınızda kendinizi yatağınızda, hiçbir şey olmamış gibi bulacaksınız. Sizi yeni bir hayat bekliyor olacak.” Acıları, boğucu tartışmaları, aldatışları/aldanışları, sonrasındaki huzursuzluğu hiç olmamışçasına silmek elinizde olsa, bir şirket sloganının içinde sunulsa da o yeni hayatı denemek ister miydiniz? Bir olayın anıları dayanılmaz acılar veriyorsa bu anılardan kurtulma şansına sahip olmak bir hak değil midir? Tarifsiz acılarda kıvranıp durmakta bir erdem var mıdır?

Yunan mitolojisinde adını nisyan tanrıçasından alan Lethe ırmağının suyundan azıcık içmek, yeni bir bedende doğacak ruhların önceki hayatlarını ve ölüler diyarı Hades’te geçirdikleri zamanı unutmalarını sağlıyordu. Başka bir kişi olarak doğacak olanın eski yaşamını unutması elzem gibi görünürken, Memento filminde unutmak istemediği şeyleri bedenine dövme yaptıran Leonard’ı ve Iris filminde parlak bir beynin alzheimerlı portresini hatırlayaraktan, istem dışı hafıza kaybı ya da zayıflığının arzu edilir bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Meşakkatli dünyada, deneyimlerimizi ve çıkardığımız dersleri unutmamayı başardığımız için bir şükür halinde, bir yandan hafızaya doping olsun diye kuru üzümlerimizi atıştırırken diğer yandan sadece belli deneyimleri hedef almış istemli bir hafıza kaybının bize faydalarını kestirmeye çalışabiliriz.

Faydacı ahlak anlayışı, acıdan uzaklaştıran ve mutluluk veren şeyin iyi ve doğru olduğunu söyler. Buradan hareketle hafıza sildirme işlemi, filmde bu işlemden geçen üç karakterin, Clementine, Joel ve Mary’nin, bedbahtlıklarına bir nihayet vermeyi başarabilirse iyi demektir. Önce Mary’e bakalım. Lacuna Şti’nde sekreter olarak çalışan ve alıntı kitaplarından okuduğu sözleri bizimle paylaşarak filmin felsefi göndermelerine işaret eden Mary, hafızasını sildirdiğini filmin ortalarında bir yerde öğrenir. Evli olan Dr. Mierzwiak’la olan ilişkisi ona çok acı verdiği için unutmak istemiş, unuttuğu adama yeniden âşık olmuş ve aynı hayal kırıklığını bir daha yaşamıştır. “Geçmişi hatırlayamayanlar onu tekrar etmeye mecburdurlar” sözünü doğrular bir şekilde, deneyimlerinden faydalanamayan Mary’nin mutsuzluğuna şahit oluruz. Clementine ise hafıza sildirme işleminden sonra, ona ayak uydurmaya çalışan genç sevgilisine rağmen (ilişkilerine katkısı olur diye Joel’in günlüğünü araklayan Lacuna Şti teknisyeni) kendine güvensizlik atakları ve ‘hiçbir şeyin anlamlı olmaması’ hissi devam etmektedir. Clementine’in karmaşasının sebebi olarak, yeni sevgilisini Joel’le daha önce gittiği mekanlara götürmesinin ima ettiği üzere, sildirme işleminin pek de başarılı olmadığı ya da romantik bir dille söylersek aşkın silinemeyecek kadar derinlerde bir yerlerde olduğu düşünülebilir. Bir yandan da Clementine’in kendine zarar verme kapasitesini göz önünde tutarak, mutlu hatıralar için mutlu yaşam enerjisinin yüksek olmasının öneminin de hakkını vermek gerekir. Yani, unutmak istediğimiz hatıraları, yeniden unutmak istediğimiz hatıralar yaşayabilelim diye sildirmek yerine, hatıraların oluşumundaki ve onlardan etkileniş biçimlerindeki hal ve tavıra bir şekil şemal vermek elbet daha zor ama denemeye değer bir yol gibi görünmektedir.

Filmin ana izleği olarak yer alan Joel’in hafıza sildirme işlemi her sildiği hatırayı önce bir ziyaret ederek, çiftin iki yıllık ilişkilerini sondan başa, en yakın hatıradan tanıştıkları güne doğru görmemizi sağlar. Başta, en yakın zamanlı, dolayısıyla en acılı hatıralar silinirken Joel keyiflidir, hatıralarındaki Clementine’e “seni siliyorum ve mutluyum” diye bağırır: “Boktan bir hikaye için mükemmel bir son.” Silme işlemi ilerlerken, takdir edilesi bir görsellikte kaybolan nesneler, yıkılan mekanlar, iç içe geçmiş hatıralar arasında Joel, bütün hatıraların birbiriyle bağlantılı olduğunun, kötü tat veren hatıraların yanında, mutluluk verici eşsiz anların da gitmesi gerektiğinin farkına varır ve işlemi iptal ettirmek ister. Uykusundan, dolayısıyla ancak zihninden seslendirdiği bu istek karşılık bulmayınca, Clementine’in silinmesini engellemek için hatıraları arasında kaçmaya başlarlar. Bir kişi ile ilgili iyi ve kötü hatıraların aynı ağın parçaları olmasından hareketle, sürekli bir akış olarak kurgulayabileceğimiz hayatın tüm anlarının birbiriyle ilişkili ve birbirlerini etkilediklerini kabul edebiliriz. Yaşadığımız bütün anlar ve deneyimler, yeni deneyimler edinme şeklimizi ve ben’i oluşturur ise, bizim için önemli anlardan birini kaybetmek ben’in değişmesine sebep olacaktır. Her şey bittikten sonra yatağında uyanan kişi, yeni bir hayata kavuşmuş olabilir, filmdeki karakterlerden farklı olarak mutlu da hissedebilir kendini, fakat dün akşam uyuyan kişiyle aynı olduğu şüphelidir. Bu farklılık ‘her yaşanılan anla değişiriz’ kalıbının ötesinde, daha çok bir kayıp, bir eksilme üzerindendir. Tekrar beden ve zihin ayrımına dönersek, bedenimde hoşuma gitmeyen bir yeri değiştirttiğimde, daha yukarıya bakan bir buruna ya da göğüsün yarattığı değişikliğe rağmen aynaya bakan benimdir. Öte yandan, şişedeki gibi durmayan, doğumdan ölüme kadar yaşanan bütün anlarla ilişkilenen hatıraları kaybettiğimde ise ben değişmişimdir. Bir hastalık olarak değerlendirip içimden atmaya çalıştığım benimdir/bendirim.

Zihin içi köşe kapmacanın başarısız olduğunu fark eden Joel ve Clementine, tanıştıkları gün gizlice girdikleri ev, silme işleminin etkisiyle yıkılırken vedalaşırlar. Pişmanlıkla ikinci bir şansları olsaydı daha farklı olacağını söyleyen Joel’in son duyduğu “Montauk’ta benimle buluş” cümlesidir. Belki Joel silinme işlemine direnç gösterdiği için belki de vedalaşma anında içinde bulundukları hatırayı değiştirdikleri için, sabah uyandığında evden işe gitmek için çıkan Joel, kendini Montauk’ta bulur ve filmin en başındaki tanışma sahnesine döneriz. Doğrusal bir anlatımı olmayan film, karakterleri, iki sene önce tanıştıkları mekanda yeniden tanıştırır, kaynaştırır. Filmi ‘sen benim kaderimsin’den öte götüren ise postadan çıkan ses kayıtları olur. Başta şirketin insanlara yardımcı olduğu inancı ile tanıdığımız Mary, kendi anıları ile ilgili gerçeği öğrenince, müşterilerin dosyalarını, ses kayıtlarını da dahil ederek sahiplerine gönderir. Birbirleri ve ilişkileri için söylediklerini dinlerler. İlişkinin zaman algısını kıran, iki yılı birlikte geçirdikten sonra söylenenleri, ‘yeni başlayan’ ilişkinin en başında açık eden bu durum, tekrar etmesi çok olası bir geleceği görmelerini mümkün kılar. Ama ikisi de, artık sadece bu kasetlerde var olan hafızalarının dile getirdiği olasılığı yaşayarak görmeyi seçer. Şaşırtmacalı ve biraz buruk olan bu mutlu son, acı tatlı her yaşantıyı bir bütün olarak ve olduğu gibi kabul etmekle gerçekleşmiştir. Bir yandan, filmin ismini aldığı dizedeki sonsuz günışığının zorluğunu kabul edip, lekesiz bir zihnin mümkünlüğünü tartarken, diğer yandan yeniden düşünelim: Acı dolu hatıralardan kurtulma imkanımız olsa…

Share Button