Feminist Tarihyazımı Üzerine Kişisel Notlar

aynur2

Aynur Demirdirek

Feminist tarihyazımı, geçmişte herhangi bir noktada kadınların nasıl yaşadığını merak edip, “kadınlar o sırada ne yapıyordu?” sorusunu güçlü bir biçimde sormakla başlayabiliyor. Bunun arkasından da, bir kadına ya da kadınlara ulaşabilmek için çok çeşitli ama sınırlı kaynaklar arasında çoğu zaman iğneyle kuyu kazmayı gerektiren bir çalışma geliyor. Eviçlerinden kamusal alanlara, kadınların hayatlarını ve uzandıkları her yeri önemli bularak kendi yöntemini yaratan bu arayış, bir süre sonra, yakınlarda bir yerde öylece durup fark edilmeyen ama değerlendirilebilecek belgeleri görebilme yetisini de geliştiriyor. Kadınlara görünürlük kazandırma çabası ile başlayan ama bununla kalmayan feminist tarihyazımı, artık geçmişe toplumsal cinsiyet kategorilerini dışlamadan bakmak anlamını da taşıyor.

Benim feminist tarihyazımı terimi ve onun etrafındaki tartışmayla kavramsal ve kuramsal düzeyde ilgilenmem, 1987’den sonra yükselen feminist hareketin içindeyken yaptığım araştırmanın sonrasına rastlıyor. Cumhuriyet öncesinde Osmanlı’da haklarını arayan kadınları farkına varıp araştırmaya başladığımda, 1960’larda Amerika’da, 70’lerde Avrupa’da feminist kadınların eril tarihi sorgulayıp geçmişe kadınlar açısından bakarak elde ettiği birikimi henüz farkında değildim. Kadın tarihi, feminist tarihyazımı çerçevesinde bir bakışım yoktu. Ama dünyanın pek çok yerinde belli dönemlerde hem kadın hareketi içinde hem akademideki feminist kadınlar, kadınlarla ilgili basit soruların ardından gittiklerinde, nasıl hep beklediklerinden fazlasına ulaştılarsa ben de aynı şeyi yaşadım.

Geçmişle, geçmişin hangi yüzüyle, geçmişte kimlerle ilgilendiğimizin arkasında yaşadığımız ânın soruları ve o gün dert ettiklerimiz var elbette. 1988’te feminist bir grup içinde, Perşembe Grubu’nda yaşadıklarımızı, bilgi üretilen alanları feminist bir bakışla değerlendirirken kadınlarla ilgili olarak geçmişe ilişkin önceden sormadığım sorular sormam beni bu araştırmaya yöneltmişti. Sonuç olarak 1988’de o dönemde “geçmişteki benzerlerim” dediğim kadınların izinden gitmek, feminist politika yapmanın bir parçasıydı.

O günlerdeki duygularımı “kütüphanede buluştuğum geçmişten gelen kadınlardan bir grubum oldu” diye ifade etmiştim. Ağırlıklı olarak Osmanlı Türkçesi birincil kaynaklarla kendilerine ulaştığım bu kadınlar, 1. Dalga feminizminin, yaşadığımız coğrafyadaki temsilcilerindendi. Önce, onların, dönemin kadınlara yönelik yayınlarında yer alan sözlerini paylaşmıştım Perşembe Grubu’nda. “Hayat hakkı” isteyen, tanımadığımız bu kadınların sözlerini paylaşmak, şurada, şu yıllarda bunları söylemişler, demek işin kolay kısmıydı. Belgeleri, bilgileri yorumlayarak bir çerçeve içinde tarihsel anlatıya dahil etmek söz konusu olunca, biraz daha zorlandım. Yansıttıkları ölçüde onların kişiselliklerinin kaybolmasını istemedim. Kendilerini nasıl tanımlıyorlardı, başkaları onları hangi kimlik altında görüyordu? Eldeki belgelerin izin verdiği ölçüde bu soruları yanıtlamaya çalıştım. Kadınlara görünürlük kazandırırken, elde ettiğimiz bilgileri, yazılmış tarihin var olan kategorilerini sorgulamaksızın, yeni başlıklar açmadan eklemenin yetmediğini belirtmeliyim.

aynur1Feminist tarihyazımı, feminizmin tarihinden daha fazlası elbette. Ama eril tarihe müdahale edip kendilerini nasıl adlandırırlarsa adlandırsınlar kadınların çeşitli dönemlerde ataerkiyle girdikleri pazarlıkları, özne olarak ortaya çıktıkları anları, geri itilişlerini görünür kılmak, feminist tarihyazımının çok önemli bir boyutu ve bu alanda daha da yapılacaklar var. Feminist bakıştaki araştırmacıların her dönemdeki birincil kaynaklara ulaşması ve onları yeniden okuması önemli. Farklı arayıştaki kadın bakış açıları, bir belgedeki ayrıntıyı yorumlamaya değer bulabilir, kadınların izlerini taşıyan gündelik yaşama ilişkin belgeleri yeniden gözden geçirebilir. Örneğin, 1913’te İstanbul’da vapura binecekken bir gazete satıcısının Kadınlar Dünyası (1) diye bağırdığını duyup dergiyi satın alan Rum cemaatinden Loksandra Aslanidi ve onun dergiye yazı yazışı ya da matbaacılıkla uğraşan, kadınların işletmeler kurması için somut önerilerde bulunan Atiye Şükran’ın küçük kızının elinden tutarak İstanbul’un çeşitli yerlerine gidişinden söz edişi, sararmış sayfalarda duran ayrıntılardı önceden. Bunları anlatmaya değer, diğer bilgilerle bir araya getirip kullanılacak bilgiler olarak ortaya koymak için genel olarak tarih yazımında uzun süre dışlanmışları ve her toplumun “ötekileri”ni görmeyi öğrenmiş olmak yetmiyor her zaman, kadın bakış açısı gerekiyor.

Önemli olan kadın deneyimlerini öğrenme isteği… O zaman başka görünmezler de değerlendirilmeye dahil edilecektir. Araştırmalarıma başladıktan çok daha sonra sık sık şunu düşünmüştüm: Hadi iyice kenarda köşede kalmış kadın çabalarını bir yana bırakalım, Türk dili ve edebiyatı eğitimi alırken Tanzimat döneminde ağırlığı itibariyle haklı olarak çokça üzerinde durulan Ahmet Mithat Efendi’nin Fatma Aliye hakkında yazdığı “Fatma Aliye Hanım yahud Bir Muharrire-i Osmaniye’nin Neş’eti [Osmanlı Kadın Yazarının Doğuşu]” başlıklı kitap hiç mi karşıma çıkmadı, öne çıkaran kimse olmadıysa da karşıma çıkınca bile o zaman belirginleşmemiş feminist bakışımla ilgilenmemiş miydim?

Bunun arkasından son yirmi – yirmi beş yılda bulup öğrendiklerimiz ve sahip çıktıklarımızı düşününce kadın varlığının görünür kılınmamasının, belli bir dönemle ilgili “gerçeğin” kavranmasını ne kadar eksik bırakacağını çok daha çarpıcı biçimde hissediyorum. Bunu, bir dönemi anlamak, tanımak isteyen herkesin de önemli bulduğunu düşünüyorum.

Geldiğimiz noktada, feminist tarihyazımının, farklı kesimlerden kadınların değişik kalemlerce yazılacak biyografilerine de ufuk açması ve kaynak sağlaması, beni heyecanlandırıyor. Biyografi yazımındaki öznelliğin kaçınılmazlığını kabul edip, anlatıcıyla anlatılan arasındaki ilişkiyi merkeze koyan bu feminist biyografilerin yolunu açmakta feminist tarihyazımının payı büyük bence.

 

(1) Kadınlar Dünyası, savaş yıllarındaki uzun kesintilerle 1913 ile 1921 yılları arasında çıkarılan, kadın haklarını savunucusu yayın. İlk 100 sayı günlük, daha sonra haftalık çıkıyor. Sahibi Ulviye Mevlan Civelek.

 

Share Button