Ida Panahandeh ile Nahid ve İran Sineması Üzerine

ida

Melike Ölker

Cannes Film Festivali’nin Belli Bir Bakış bölümünde yarışan ve festivalden Avenir ödülüyle dönen Nahid, İranlı yönetmen Ida Panahandeh’in ilk uzun metrajlı sinema filmi. Daha önce pek çok kısa film ve bir de televizyon filmi çekmiş olan yönetmen, Nahid ile eşinden boşanmış ve on yaşındaki oğluyla yaşamını idame ettirmeye çalışan bir kadını anlatıyor. Çocuğunun velayetini yeniden evlenmemesi koşuluyla alan Nahid’in âşık olduğu adamla olan ilişkisi, kendisini büyük bir çıkmaza sokar. Toplumsal baskının ve ahlaki değerlerin içerisinde bir anne ve bir kadın olarak Nahid, derin bir mücadele ile beyazperdeye yansıyor.

İran Sineması’nın son yapımları arasında başarıyla sergilediği duruşu ve yansıttığı güçlü bir kadın profili ile Nahid’i ülkemizde 14. Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde görme şansına erişebildik. Bu süreçte İstanbul’a gelen Ida Panahandeh ile sizler için kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

Daha önceki röportajlarınızın birinde “İkimiz de (ben ve Arsalan Amiri) babalarımızın yokluğuyla büyüdük. Annelerimizin geleneksel İran toplumunda bağımsız birer kadın olarak kendilerini kanıtlama mücadelelerine tanık olduk.” demişsiniz. Nahid özelinde konuşarak bunu Nahid’in annelerinizin mücadelesinin beyazperdeye doğrudan yansımış olduğu şeklinde yorumlayabilir miyiz?

nahidÇok. Nahid karakteri tek başına bir kadının çocuğunu büyütme mücadelesini anlatıyor ve bu benim hayatımda doğrudan olan bir şeydi. Annem de böyle yaşayan bir kadındı. Bundan dolayı da bunun doğrudan filme yansıdığını söyleyebilirim.

Pek çok açıdan bir Avrupa ülkesi kadar kolay değil bu coğrafyada film yapmak. Fakat yine de çok büyük işler çıkıyor Ortadoğu ülkelerinden. Özellikle de İran’da. Buradan hareketle sanatın üzerindeki baskıların, hikâyeden mizaha kadar sanatın pek çok parçasını olumlu bir yönde etkilediğini ve sizi de bu şekilde etkilediğini söyleyebilir miyiz?

Buna kesinlikle katılıyorum. Eğer o baskılar ve o sistem olmasa ve eğer biz İran’da yönetmenler ve sanatçılar, mesela İsveç gibi bir ülkede olsak belki hiçbirimiz film yapmazdı ya da belki de hiç kimse kendisini bu kadar dışa vurmak için çabalamazdı. Ama öte yanda da “Sanatçılar toplumun aynasıdır.” diye meşhur bir söylem vardır. O yüzden bu baskılar bir şekilde sanatçıları, yönetmenleri zaten o tarafa doğru götürüyor. Konuşmak için, diyalog üretmek için. Bu baskıların dışavurumu, o ayna olabilme durumu için çok etkili.

Toplumsal otoriteye karşı bir kadın mücadelesini izlediğimiz Nahid’in de politik bir film olduğunu söyleyebiliriz. Bunun sonraki projelerinizde daha da keskinleşeceğini söylememiz mümkün mü?

Şöyle ki yaşadığımız coğrafyada bir de Abbas Kiyarüstemi gibi bir yönetmen var. Daha hümanist ve insancıl bir bakışın o siyaset ve politikanın çok üstüne çıkabildiği bir sinemacıdan bahsediyoruz. Benim nezdimde de sanat öyle bir şeydir aslında ve ben de daha çok öyle bir yoldan gitmek isterim. Çünkü o zaman o yolda sanat çok daha kalıcı oluyor. Eğer onu başarabilirse, daha insani bir yerden, politikadan bağımsız bakabilirse kalıcılık sağlanabiliyor. İşte ben de öyle bir yol görüyorum kendi kariyerim içerisinde.

Bir sonraki projeleriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz? İleride sizden belgesel, animasyon türünde eserler de bekleyebilir miyiz?

Belgesel yaptım ve yapacağımı da biliyorum ama asıl yapmak istediğim kendi dilimi, kendi oluşturduğum sinema görüşümü, dünya görüşümü oluşturmak ve bunları devam ettirmek. Bunu yapabilirsem çok şanslı sayarım kendimi.

İran dışında film çekme projeniz var mı? Anlattıklarınızın evrensel olduğunu söyleyebiliriz zira.

Olabilir. İsterim böyle bir şey yapmayı ancak bunun üzerine şimdilik somut bir düşüncem ya da böyle bir projem yok. Ama neden olmasın diyelim.

Farsça tercüman Ali Farkhonde’ye teşekkürler…

 

Share Button