Jana Sanskriti- Hindistan’da Ezilenlerin Tiyatrosu
Jale Karabekir
Kadınların oyuncu olmaları, kadın takımlarına katılmaları ya da seyirci-oyuncu olmaları ilk olarak onların bireysel hayatlarını değiştiriyor
Anlatacağım hiçbir şey gerçek dışı değil, hiçbir şey ütopik değil. İnanması zor, ama Hindistan’da dev bir tiyatro topluluğu var. 1984’ten beri Hindistan’ın kırsal bölgelerinde, ufacık köylerde tiyatro çalışan, köy meydanlarında oyunlar sergileyen, demokrasiye inanan, asıl sorun patriarka diyen, kadın takımları oluşturan, kadın sorunları üzerine oyunlar yapan, tiyatro monolog değildir diyalogdur diye haykıran ve seyircisini oyuncu yapan dev bir tiyatro topluluğu: Jana Sanskriti. 24 yıllık yolculuklarını bu kısa yazıya sığdırmam mümkün değil, ama imkânsızın nasıl imkânlı olduğunun en büyük kanıtı Jana Sanskriti; katılımı, kolektivizmi, örgütlenmeyi yaşayan, deneyimleyen, değişimi ve dönüşümü hedefleyen, en önemlisi de bunları başaran bir kolektif.
Jana Sanskriti’nin merkezi Batı Bengal’in Kalküta kentinde. Ancak kentli bir tiyatro topluluğu değil, tam tersi Hindistan’ın köylerinde birçok tiyatro takımı bulunuyor. Şu anda binden fazla oyuncusu, 150 kadın takımı var. Her kadın takımı 35-50 kişiden oluşuyor. Kendi sorunlarını, kendi ezilmelerini oyunlaştırıyor ve seyirciye sunuyorlar. Seyircinin tiyatrosunu oluşturabilmek adına…
Jana Sanskriti dünyada Ezilenlerin Tiyatrosu alanında çalışan en büyük tiyatro topluluğu. Amargi’nin geçen sayısında Ezilenlerin Tiyatrosu ve kadın çalışmaları üzerine kendi deneyimlerimi yazmıştım. Benim de alanım kadın ve patriarka olduğu için Jana Sanskriti’nin benim için önemi büyük. Bir anlamda beni teşvik eden, çalışmalarımda örnek aldığım, imkansızın imkanlı olduğu gösteren bir oluşum. İlk ne zaman Jana Sanskriti’den haberdar olduğumu hatırlamıyorum. Bir Ezilenlerin Tiyatrosu toplantısında “Playing for Change (Değişim için Oynamak)” adlı belgesellerini seyrettiğimde, Hindistan’ın ne kadar uzak, onlara ulaşmanın benim için ne kadar zor olduğunu düşünmüştüm. Oysa kısa bir zaman sonra, Kırgizistan’da Jana Sanskriti’nin sanat yönetmeni Sanjoy Ganguly ile birlikte atölye çalışması düzenledik. Kırgizistan’ın Canicar adında küçüçük bir köyünde çalışıyorduk, geceler geçmek bilmeyecek kadar uzundu ve dostluğumuz böylece başladı. Dünyada Ezilenlerin Tiyatrosu çalışan binlerce uygulayıcı var, ama Jana Sanskriti’nin benim için tabii ki bambaşka bir anlamı var! Ezilenlerin Tiyatrosu tekniklerini ilk öğrendiğimde, bu tekniği kadın çalışmalarımda uyguladığımda hatta yüksek lisans araştırmamı bu konu üzerine yapmak istediğimde karşıma çıkan binlerce engelden biriydi bu: Kimsecikler ne yapmak istediğimi, ne gibi sonuçlar çıkaracağımı anlamıyordu, belki de anlamak istemiyordu. Bu benim ütopyamdı, onlara göre. Oysa Jana Sanskriti orada, Hindistan’daydı. Ve ben onları bulmuştum. Daha sonra Hırvatistan’da Jana Sanskriti topluluğundan daha çok kimseyle tanıştım, bu kez gösterilerini seyretme şansına sahiptim ve müthiş oyuncu Shima ile tanışmaya…
Monologdan Diyaloga
Ezilenlerin Tiyatrosu’nun temel özelliklerinden biri, tiyatronun monolog yapısını (sahneden anlatılanın seyirci tarafından algılanması anlayışını) diyaloga (seyir yeri ile oyun yeri arasındaki ilişkiyi aktif iletişime) dönüştürmektir. Jana Sanskriti de monologu ezilmenin en önemli unsuru olarak görüyor. Ancak en önemli farkları, Jana Sanskriti’nin Hint halk sanatını kullanmaları. Hint dansının ve müziğinin seyircisiyle daha demokratik bir ilişkisi olması, onların Ezilenlerin Tiyatrosu çalışmalarında halk sanatını kullanmalarına kapı açmış. Bu aynı zamanda, köylere gittiklerinde de yardımcı bir etken olmuş. Çünkü ilk olarak yerel seyirci Jana Sanskriti’yi daha rahat kabullenmiş, ikinci olarak da bildiği, alıştığı, sevdiği sanatı seyretme olanağı bulmuş seyirci.
Neden Patriarka?
Jana Sanskriti köylerde ilk çalışmaya başladığı zamanlarda, kadınlar onların topluluğuna katılmıyor, oyuncu olarak kendilerini var etmiyor ve aynı zamanda da sahneledikleri oyunlara kadın seyirciler gelmiyor. Bunun üzerine topluluğa eşlerini, annelerini, kadın arkadaş ve akrabalarını katarak farklı bir üretim içine giriyorlar. Jana Sanskriti kendi deneyimlerinden yola çıkarak patriarka sorunuyla mücadeleye başlıyor. Batı Bengal’in kırsal bölgelerinde feodal yapının güçlü olması, babanın mülkiyete sahip bir erk olması hem sosyal, hem kültürel hem de ekonomik olarak bir baba hâkimiyetini gösteriyor. Jana Sanskriti yıllardır patriarkayı anlamaya çalışırken ve ona karşı mücadele verirken, en önemli durduğu nokta şu: Daha demokratik bir tiyatroyla, kadınların güçlenmesi mümkün olabilir. Bu anlamda da Ezilenlerin Tiyatrosu onlar için en önemli araç. Alkolizm, kadına yönelik şiddet, ekonomik bağımlılık, zorla evlendirme, kız çocuklarına eğitim hakkının verilmemesi gibi konular onların sıkça çalıştığı konular. Patriarkayı toplumsal ve politik olarak sorunun merkezi olarak görüyorlar. Kendilerini feminist bir topluluk olarak nitelendirmeseler bile, yaklaşımları ve izledikleri yolun feminist olduğunu söyleyebilirim. Oyunlarını sergiledikleri köylerde, hem seyirciyi hem oyuncularını dönüştürürlerken, bir yandan da köyün dinamiklerini değiştiriyorlar. Yirmi dört yıllık serüvenlerinin içinde, Batı Bengal köylerindeki kadın takımlarıyla, yaptıkları oyunlarla tüm köy sakinleri tarafından tanınıyorlar, köy sakinlerini bizzat tanıyorlar. Köydeki kadınların oyuncu olmaları, kadın takımlarına katılmaları ya da seyirci-oyuncu olmaları ilk olarak onların bireysel hayatlarını değiştiriyor. Birincisi, oyun yerinde sergilenen ezilme durumuna müdahale edilebileceğini görüyor, aktif rol alarak çözüm yolları bulmaya çalışıyor, stratejiler üretiyorlar. Çözümün bir tek olmadığını, alternatiflerin olabileceğini de görme olanağına sahip oluyorlar. İkinci olarak köyde zaten bu sorunla karşılaştıklarından, bu tiyatro deneyiminden sonra bu soruna daha farklı yaklaşabiliyorlar ya da sorunlara karşı kadınlar birlik olabiliyorlar.
Sanjoy Ganguly’nin çok önemsediğim bir sözü var. İlk olarak yaptıkları hiçbir çalışmaya –özellikle- proje demiyorlar:
“Biz bunlara misyon diyoruz. Projeler kısa oluyor. Mesela kadınları güçlendirmek istiyoruz diyorsak, bu bir iki yılda gerçekleşemez. Biz uzun vadeli işler yapıyoruz. Patriarka ortak bir sorun. Eğer bununla savaşmıyorsak, bir yere ulaşamayız. Demokrasiye ulaşmak için eğitimden, kadının güçlenmesinden bahsetmek zorundayız. Kadınlara acımak değil, onların bu tür bir kapasitelerinin var olduğunu bilmek gerekiyor, sadece bir alana ihtiyaçları var. Biz de bunu tiyatro yoluyla oluşturmaya çalışıyoruz.”
Jana Sanskriti’nin Özel Yöntemleri
Jana Sanskriti’nin farklı Ezilenlerin Tiyatrosu uygulamaları var. Bunlardan biri, aynı oyunu birkaç sefer aynı köyde oynamaları. Çünkü dönüşümün çok kolay olmadığını düşünüyorlar. Oyunu birinci defa sergiledikten ve çeşitli seyirci katılımı aldıktan bir iki ay sonra tekrar aynı köye gidip, aynı oyunu aynı seyirciye sunuyorlar. Bunun şöyle bir dinamiği var: Oyun ilk sergilendiğinde seyirciyi bir sosyal etkinliğe dahil ediyorsunuz. Müdahale edebileceği bir ezilme/baskı durumunun oyununu sunuyorsunuz. Seyirci-oyuncuların katılımıyla farklı bakış açıları, farklı çözüm ve stratejiler deneyimliyorsunuz. Oyun bittikten sonra, seyirci yaşamına geri dönüyor, ama aklında bu deneyimler yer ederek. Oyun yerinde yaşadığı deneyimi yansıtmaya çalışıyor. Bir iki ay sonra tekrar aynı oyunla aynı seyircinin karşısına çıktığınızda, bu sefer seyirci ilk oyundan bu yana düşündüklerini oyun yerinde gerçekleştirme olanağına sahip oluyor. Seyirci-oyuncunun müdahaleleri değişiyor, çok daha farklı çözüm yolları ve stratejiler sahneden denenmeye başlıyor. Jana Sanskriti’nin Ezilenlerin Tiyatrosu pratikleri gerçeklikten kurguya, kurgudan gerçekliğe sonra tekrar gerçeklikten kurguya doğru döngüsel bir yapıda işliyor. Dönüşümün ancak bu şekilde aktif, eylemsel ve döngüsel bir şekilde olabileceğine inanıyorlar.
Ezilenlerin Tiyatrosu’ndan farklı olarak, Jana Sanskriti ayrıca oyunlarında seyirci-oyuncunun ezen karakterlerin yerine geçmesine izin veriyor. Bu nokta özellikle nasıl bir dönüşümü hedeflediklerini anlayabilmek için önemli. Çünkü Ezilenlerin Tiyatrosu’nun genelde amacı, ezilen seyirci-oyuncuyu güçlendirmek. Bu da ancak oyun yerinde seyrettiği oyundaki ezilen karakterin yerine geçerek mümkün olabilir. Bir başka deyişle patronu, babayı insanileştirerek bir çözüm bulamayız; biz işçi ya da kız çocuk olarak çatışmanın içinde nasıl bir strateji bulmalıyızı araştırmalıyız. Ancak Jana Sanskriti bunu değiştiriyor, çünkü kırsaldaki seyircisini tanıyor. Yıllardır aynı köylerde çalışmaktan gelen bir deneyimle seyircisine bazen ezen karakterlerin yerine geçmesine de olanak sağlıyor. Örneğin bir adam ezenin yerine geçip onu insanileştiriyorsa, bu bir anlamda o küçük topluluk içinde bir taahhüt anlamına geliyor. Yani bu adam gerçek hayatta, oyun yerinde seyirci-oyuncu iken yaptığından farklı bir şekilde davrandığında köydeki diğer insanlar ona oyunda oynadığı durumu hatırlatabiliyorlar. Bir şekilde farklı bir baskı (!) uygulanıyor. Ayrıca ezenin yerine geçme, bir noktada o kişinin kendi ezme noktalarını da fark etmesini sağlıyor. Bu da kişisel bir dönüşümü sağlıyor.
Jana Sanskriti’nun en inanılmaz başarılarından biri de, sanatın hayatın vazgeçilmezi olduğunu ispat etmesi. Batı Bengal’in kırsalında sanat, tiyatro artık bir ihtiyaç. Yemek yemek, su içmek, banyo yapmak kadar bir ihtiyaç.
Yeni Projeler
Jana Sanskriti birçok farklı konuda çalışırken, şu anda köylerdeki eğitim kalitesi ve temel sağlık hizmetleri üzerine çalışma yapıyor. Bu talebin kadınlardan geldiğini, kendilerinin ve çocuklarının neden daha kaliteli eğitim almadıklarını sorguladıklarını söylüyorlar. Bunun üzerine Jana Sanskriti on farklı takım kurarak, köylerde eğitim kalitesi üzerine oyunlar yapmaya başlıyor ve tüm seyirci-oyuncu katılımlarını belgeliyorlar. Daha sonra seyirci-oyuncunun yaptığı katılımı ve oynadığı çözüm yollarını küçük bir gazete haline getirerek, tekrar aynı seyirciye sunuyorlar. Yukarıda söylediğim gibi, oyun zaten aralıklı olarak birden fazla olarak seyirciye sunulurken, aynı zamanda bu küçük gazete formatıyla oyunu seyredeceği bir sonraki sefere kadar seyirci-oyuncu katılımlarının tekrar düşünsel düzlemde kalmasını sağlıyorlar. Bu çalışma, 2008’in eylül ayına kadar sürecek olan, bir buçuk yıllık bir zamanı kapsamakta ve Jana Sanskriti sonunda halkın taleplerinden oluşan bir rapor hazırlamayı hedefliyor.
III. Mukthadara Festivali’ne doğru…
Jana Sanskriti, iki yılda bir gerçekleşen dev bir festivale misafirlik ediyor. Hindistan’dan ve dünyadan binlerce insan katılacak. Hatta son seyirci-oyuncu yürüyüşünde, 12.000 kişiden fazla olduğu söyleniyor! Seyirci-oyuncuların ellerindeki dövizlerden bazılarında şunlar yazıyor: “Biz toplumu çözümlemek istiyoruz, bu yüzden sanat bizim dostumuzdur. Uygarlığın başlangıcından bu yana, sanat bizimle (halkla) birlikte olmuştur. Bu gerçeği kim bizden uzaklaştırdı?
Sanat yalnızca seçkinler için midir? Biz emekçiler düşünce dünyasına giremediğimiz için sanat bizim elimizden alınıyor.”
Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Forum Tiyatrosu Festivali 25 Kasım- 8 Aralık arasında Kalküta’da gerçekleşecek. Yürüyüşler, atölye çalışmaları, gösteriler, çeşitli köylere ziyaretlerden oluşan çok zengin bir programı var. Belki yolu düşeniniz olur… İmkansızın imkanlılığına!