Hayâl Kurmak Bile Sınırlanmışken…

Havva Çifçi

Sevişmenin ne menem, ne utanılası bir şey olduğuyla çocukken tanıştım. Su kesintilerinin büyük şehirlerde sık olduğu bir zamandaydık. Amcam okuduğum ilkokulda öğretmen olduğu için sabahları okula beraber gidiyorduk. Sabah amcam “babanlar ne yapıyor?” demişti. Ben de gülerek, “banyo yapıyorlar” demiştim ve o gün amcam kulağımı çekmişti. Çocukluğuma ait hafızamda sebebini anlayamadığım bana uygulanan ilk şiddet vakasını o zaman yaşamıştım. Çünkü çocukken şiddet gördüğümde illa ki şiddetin sebebini de bilirdim. Büyüklerin dünyasına hoş gelmiştim! Çocuk aklım yetişkinlerin dünyasında ilk hayâl kırıklığını böylece yaşamıştı. Nedenini anlayamadığım bir sebepten kulağım çekilmiş ve azar yemiştim. Belli ki bir yerlerde “ayıp” dedikleri bir şey olmuştu ama ayıp olan “şey”lerin adının “şey” olduğunu ben belirlememiştim ve bunlara “şey” ve “ayıp” demek hep büyük büyük amcaların, babaların işiydi. Ayıp olan “şey”lerin mekânları ise yatak odası ve banyoydu. Amcama bizimkilerin banyo yaptığını hafif bir gülücük kondurarak söyleyince daha da ayıp bir “şey” yapmıştım. Halen, çocuk gülümsememle kurduğum o tek cümle geliyor aklıma; sonrasında da amcamın kulağıma asılarak beni azarlaması. O gün tabii ki bu yaşadıklarımı çözümleyememiştim ama ergenliğe geçişle, toplumun genel ahlak kurallarıyla daha fazla kısıtlanmaya başlamamla beraber, o gün yaşadıklarım açıklığa kavuşmuştu. Anne babaların sevişme sonrası banyo yaptıklarını imâ etmenin büyüklerin dünyasında yeri yoktu. Ben en çok birbirlerinden sakladıkları ama hep de yaşadıkları “şey”i biliyormuşum gibi gözükmüşüm ki; koca amcamın aklına daha çok küçük olduğum bile gelmemişti. O günden bu yana “şey”lerin adını hep açık açık söyleyesim var.

Aslında batası dünya, büyüdükçe bizden sevmeyi sevişmeyi hep bir yerlere saklayalım istiyor. Herkeslerde “ayıp şey”lerle tanışmanın illa ki bir hikâyesi mevcuttur. Fakat asıl mevzu ayıpları belirlemede zerre kadar özne olmamamıza rağmen, “ayıp şey”lerin neden “ayıp” olduğunu bilmeyişimizdedir. “Ayıp ne ayol!? Asıl sizlerin yaptığı “ayıp”!” diyesim var! Sevişmeyi, amı, sevmeyi, öpmeyi, öpüşmeyi günlük yaşamımızdan sildikçe daha da sıkıcılaşıyor muyuz, ne?! Dilin sınırını ihlal etme cüretinde bulunanın hakkı kötektir, buna özellikle çocuklar dâhildir. Çünkü ağaç bile yaşken eğilirmiş. Böyle olaylarda kelli felli amcalara karşı hep çocuk kalasım var ama karşılığında şiddet görerek değil! Amcalar, çocuklara büyüdükçe her bir güzelliği saklamayı ve toplumdan saklanarak yaşama becerisi edinmeyi şiddet kullanarak öğretiyorlar.

Ayıp şeylerin önemli bir ayağını oluşturan sevişmek de, çocukluğumuzdan itibaren sevişmenin imâ edilmesinin dahi yasaklandığı dünyanın gidişatından, muhafazakârlığı ve militarizmi kutsayan kurallarından daha bağımsız şekilde kurgulansaydı, yaşamlarımız daha sevilesi olurdu. Ne yazık ki sevişmek, tam da günlük yaşamın içimize işleyen ve insanın sıcak soluklarını kesen bol kurallarla bezeli iticiliğinden hiç uzak değil! Sevişmenin kamusal alanda açık açık konuşulması ve eylenmesi ayıpken; genel ahlaka uygun kurallarının olması da yine irademiz dışındadır. Kiminle, nerede, ne zaman, nasıl ve hangi yaşımızda seviştiğimiz önemlidir. Sevişmeyi hangi yaşımızda arzularsak arzulayalım, toplumun sevişme yaşına da uymak lazımdır. Sevişmenin olmazsa olmazı olarak belirlenen orgazmı, erkek bedeninde hep doyurulması gereken bir arzu ve ihtiyaç olarak tanımlamak da sevişmeye haksızlık etmek anlamına gelir. Sosyal yaşamın her alanını santim santim denetleyen militer düzen, sevişme hallerine ait seks organları yaratırken; bedenlerin haz noktalarını da kendisi belirler. Erkek devletin ve dünyanın bitmeyen orgazm ihtiyacı her yanımızı sardıkça, kendi sevip sevişmelerimizden de uzaklaşırız. Sevişmenin içine orgazmı dâhil ederken; silinmeye mahkûm ettiğimiz dokunuşlar ve bakışları, zorunlu sevişme alanlarımıza ne kadar dâhil edebilirsek; o denli kendimiz oluruz. Ne kadar sıyrılabilirsek kurgulanan sevişme hallerinden, sevişmeye de kendi hakkını o kadar teslim etmiş oluruz. Bırakalım herkes kendi orgazmını, sevişmesini kendisi tanımlasın ve gerçekleştirsin…

Günlük yaşamda bu denli kontrollü ve giyinik olmaya alışıkken, zamansal olarak geceye ve mekânsal olarak da yatak odalarına sıkıştırdığımız sevişmeler bize ne kadar iyi gelebilir?! Hayâl kurarken bile uzaklara, zamandan kopmuş anlara ve doğaya odaklanamazken, sevişirken bir odanın içinde kısıtlı zamanlarda ne kadar yaratıcı ve gerçek biz olabiliriz ki?! Tabii ki işimiz hep zor! Sevişmek zamansal, mekânsal ve kültürel olarak baskılandıkça sevişememe halleri de üzerimize üzerimize gelir. Sokak lambasının altında, kalabalık bir caddede, mesai saatinde ve kendi cinsimizle sevişmek meşru değildir. Aslında her ne kadar sevişmenin yaşamımızda önemli bir yeri olduğunu bilsek de, tüm memleketin sevişememek ve sevememek gibi bir derdi olduğunun da üzerini örtemeyiz. Çocukluktan itibaren üzerinde konuşulması bile yasaklanan sevişme eylemi, insanlığa mutluluk kaynağı olabilecekken; dokunabilme ve sevebilme engelli bireyler üreten bir çarkın içinde dönüp duruyoruz. Mutsuzluğumuzda, sevişmeyi dar alanda kısa paslaşmalara çeviren dünya kurallarının payı büyüktür. El ele dolaşmanın ayıp olduğunu fetva vererek duyuran devlet yetkililerinin sevişenlere ne denli düşman olduğunu anlatmaya cümle yetmez…

Özel alanın en ücra ve en özel bölümüne savrulan sevişme halleri, bireyleri tatmin etmeyince; yaşamın her alanında bastırılmış cinsel libidinal enerji de hep yanı başımızdadır. Dokunmaya ve dokunulmaya yabancılaşmışken ve güzel tensel temaslarla aramıza kilometreler girmişken, sadece sevişme partnerine dokunabilme özgürlüğümüz bile gayet sınırlanmıştır. Muhafazakâr iş yerlerimizde, okullarımızda, her gün daha da militer olmaya and içmiş coğrafyamızda sevişmek bu denli baskılanırken, bizde de sevişmenin hangi halleri nüvelenebilir ki?! Her sevişme karesi, porno film yıldızlarıyla sevişiyor olma hissiyatını üretmeye adayken; porno filmlerin kafalara, bedenlere işlediği karakterler yaratan muhafazakâr ve militarist düzen, “Alacağın olsun!” diyorum.

Sevişmeyi bedensel parçalara, penise, memeye, dudağa indirgeyen, sevişen bireyleri seksin objelerine dönüştüren ve tüketici, erkek cinsel hazzın varlığını meşrulaştıran düzene inat, sevişmeyi ruhsal ve bedensel bir keşif haline getirmek daha güzel bir dünyanın olmazsa olmazıdır. Çocukluğumdaki o güne dönüp “Amca biliyor musun? Annemle babam seviştiler, sonra da beraber banyo yaptılar. Biliyorum dün sen bir adamla seviştin. Aslında tüm dünya sevişiyor ve durmadan kahkaha atıyor. Bunların hiçbirisi ayıp şeyler değil. Sen de beni yanağımdan öpsene!” diyesim var…

Share Button