Yazımı Kışa Çevirdin, Karlar Yağdı Başa Leyla’m
Evrim Yağbasan
Şiddet mağduru bir kadın üçüncü sayfa haberinden canlanıp bizi evine götürse, yanınıza oturup yaşadıklarını anlatsa ne hissederdiniz? Korkup kaçar mıydınız? Ya sayfayı kolayca çeviremeseydiniz? Birkaç saniyede okuduğunuz haberin altında kalmaz mıydınız? Seray Şahiner son kitabı Antabus’ta o birkaç saniyede okuyup “vah”lanıp diğer sayfaya geçtiğimiz haberi başımıza yıkıyor. Zira öyle bir dil kullanmış ki, Leyla şiddet gördükçe biz de görüyoruz…
Leyla hayatla sahip olduklarının teker teker erkekler tarafından elinden alınmasıyla tanışıyor. Önce çok sevdiği kuzusu elinden alınıyor, sonra kazandığı para ve emeği, ardından bedeni… Televizyon mezunu, bildiği her şeyi oradan öğreniyor. Kimsenin sesini duymadığını anlayınca hayatla(dolayısıyla kocasıyla) başedebilmek için kendince yöntemler geliştiriyor. İnatla mücadele ediyor. Yalnızca aynı şiddeti başka bir hikayede yaşayıp kendini kurtarabilen refakatçi Ülker Abla onu anlayabiliyor. Leyla öyle bir noktaya geliyor ki, kocasını öldürmekten başka bir çaresi kalmıyor. Fakat hikaye burada bitmiyor. Üçüncü sayfalarda çıkan haberleri birleştirdiğinde adı, soyadı ve adresi apaçık okunuyor. Hapse girmese bile katil bir anneye sahip olarak büyüyecek çocuklarını ve başına gelecekleri tahayyül etmeye başlıyor. Yani mücadelesini kadın olduğu sürece sadece kocasına ve yakınındaki erkeklere değil bundan böyle tüm topluma karşı sürdüreceğini anlıyor.
Seray Şahiner iki farklı final ile kurguladığı romanında mücadele (tahammül mü demeliyiz) etmek ve etmemek arasındaki farkı da gözler önüne seriyor. İntihar seçeneğini kahramanına yakıştıramamış olsa gerek, ikinci bölümde mücadele etmesini tercih ediyor. Kimi zaman Leyla’nın kimi zaman küçük kızının gözünden seyrettiğimiz evin içinde gerginlikten bir köşeye çekilip olacakları izliyoruz. Leyla’ya bazen cesaret vermek bazen yardım etmek bazen de engel olmak istiyoruz. Yani yazar, merakla dinleyip kulak verdiğimiz fakat müdahalede bulunmadığımız ev içi şiddetin tam ortasında oturtuyor bizi. Ama başköşeye değil, Leyla’nın gördüğü bizimse görünmek istemediğimiz bir kapı arkasına. Leyla’nın kendi ağzından dinlediğimiz hikayesi ise bu hissiyatta yardımcı oluyor.
Seray Şahiner’in cesur kalemi bu romanda da kendini gösteriyor ve kutsal sayılana dokunmaktan çekinmiyor. İlk finalde karnındaki bebeği ve yanındaki çocuğuyla beraber intihar ediyor. Ya da belki bir saniye için annelerin akıllarından geçirip akıllarından geçirdikleri için bile ömür boyu suçluluk duyacakları o düşünceyi uygulamaya geçiriyor; vazgeçtim, bakmak istemiyorum…
Yazar, mizahi üslubunu “Gelin Başı” ve “Hanımların Dikkatine” kitaplarında olduğu gibi Antabus’ta da ustaca kullanmış. Tam ağlayacakken gülümseten, güldürecekken gözümüzü dolduran bu üslup romanı bir çırpıda bitirmemize neden oluyor.
İşçi sınıfına dair romanların pek az görüldüğü günümüzde kahramanını bir kadın işçi olarak seçen Seray Şahiner, Türk Edebiyatının önemli bir boşluğunu doldurmaya aday. Özellikle refakatçi Ülker Abla’nın “Sana bir şey söyliyim mi, insanın başına ne geliyorsa tokluktan…” (S.73) ile başlayan paragrafı sınıf farkı nedir sorusuna cevaben akademilerde ders olarak okutulacak kadar sade ve derin. Soma cinayetinin hafızalarımızda henüz çok taze olduğu varsayıldığında işçi sınıfının sesi olmuş Şahiner.
Yazar düğünlerde ne takacak diye gözünün içine bakılıp kocasından dayak yediğinde bir lokma vermeyen, evine almayan akrabalardan, sevgilisi olarak en fazla hasta bakıcıları layık gören insanlara, toplumun riyakarlığına öyle bir ışık tutuyor ki “bu tip olaylar yaygın tabii” deyip geçemeyeceksiniz. Kitap korunaklı alanlar içinde yaşayanlar için hiç de uygun değil. Sadaka verip gönlünü rahatlatanlar, bir kaç yardım kuruluşuna giysi göndererek vicdanına soğuk su serpenler için de değil. Zira Leyla’nın çığlığı altında ince ince işlenen sistem eleştirisi taşa bakıp üzülmek yerine elinizi taşın altına koyup o taşı atmanız gerektiğini öğütlüyor. Leyla’nın çığlığı göğe yükseliyor ve dilediğiniz kadar kulaklarınızı kapatın, duymamanız mümkün olmayacak. Hatta sizi beraber çığlık atmaya davet edecek. Çünkü ancak o zaman bir şeyler değişmeye başlayacak.
Türkiye’de hala günde 3 kadın öldürülürken şiddeti istatistiksel rakam olmaktan kurtaran ve Leyla’nın mücadelesini, öfkesini, hayal kırıklıklarını bize her yönüyle gösteren Seray Şahiner’i çarpıcı, yoğun, gerçekçi anlatımı için tebrik ederim
Eline, kalemine sağlık Seray Şahiner.