Alınganlığın Bu Kadarı
Burçin Tetik
Çok alınganızdır biz kadın milleti. Öyle biraz falan değil, hep kafamızda kurarız, olmayan şeyler tahayyül ederiz, boşuna üzülür, var olmayan şeylere kızarız. Sevgilimiz olan adamın başka kadınları nesneleştirerek konuşmasından alınırız mesela. Akşam bizimle aynı yatacağa girecek olan kişinin, metroda yanımızda otururken arkadaşıyla yan koltuktaki kadınla alakalı fantezilerini anlatmasına alınırız. Üstelik hem kendi adımıza, hem diğer kadınlar için, hem de bazı bazı insanlık adına alınırız. Dedim ya, hep alınganlıktan işte.
Amaç alınmak olunca, eh isteyen bir bahane bulup alınıyor. En son tecavüze uğradığına çok alınan bir kadın tanıdım örneğin. Tecavüzcü yakın arkadaşıymış, aralarında etkileşimler eksik olmazmış. Bir gün sevişmeye de karar verivermişler. Başta ben diyeyim heyecandan, siz deyin meraktan, her şey güzelmiş. Sonra sonra karışmış işler, arkadaşlıktan çıkmış iş, sevgililik de olamamış, her şey sarpa sarıvermiş. Tabii olayı bana kadın arkadaşım anlattığı için işin aslını kestirmek mümkün değil, belki de her şey ayan beyan ortadaydı da, kadın işte, tam anlayamamıştır. Anlamayınca da üzerine alınmıştır herhalde. Gel zaman git zaman, aradaki gerilim artınca, her sevişme bir dolu kavgayı beraberinde getirmeye başlayınca, “İyi madem” demişler, “bitirelim bu işi”. Sevişmeme kararı almışlar artık, arkadaşlıkları onarılır diye umarak. Bir kış gecesi, beraber film izlerlerken erkek verdikleri karardaki hatayı anlamış. Öyle ya, daha birkaç güne kadar özgürce penetre ettiği beden yine yanıbaşındaymış, değişen pek de bir şey yokmuş sonuçta. Arkadaşım bu kısmı ağlamadan anlatamadığı için pek aklımda tutamadım (kadın milleti işte, sulugöz de oluyor hem) ama geceye dair anıları kesik kesikmiş zaten. Yalnız hangi pijama altını giydiğini ve o pijamanın sadece birkaç santim aşağı indirildiğini hatırlıyormuş, bir de bitmesini beklediğini. Sonra uzun zaman ağzında acı bir tat kalmış. Çok anlayamamış sebebini. Kapısı her çalındığında yerinden zıplar, kalbi göğsünü delip çıkacak gibi atmaya başlar olmuş. Sık sık aynı kâbusu görmeye başlamış, kendisine tecavüz eden yaşlı bir adam ve o adamı sevdiği için onu üzmemeye çalışan bir kız çocuğu. Kâbuslarını anlattığı, kapı sesinden korktuğunu paylaştığı arkadaşları hiç anlamlandıramamış olanları. Zorlamak ve taciz kavramları hep uzaktakilere atfedilen, yakındaki bir insandan gelemeyecek eylemler olarak görülmüş. Eh, sonuçta kızımız ne dayak yemiş, ne yerlerde sürüklenmiş. “Hayır” demiş olması bir şeyi değiştirmez, pek tabii birkaç gün önce izin verdiği şeye o gün de vermesi boynunun borcu olmuştur. Zaten kim bilir kaç kişiye (izin) vermişti o güne dek? Ne kaybederdi ki bir de zaten daha önce (izin) verdiği birine yeniden (izin) verse? Hayır derken içinden evet dediğine eminim, işi gücü karşısındakine köstek olmak, ne olacak. Şimdi, yıllar sonra hala ağlamadan anlatamıyor yaşadıklarını. Utanmasa herkese söyleyecek, öyle bir alınganlık içinde. “Kelimesini kullanmaya dilim varmıyor, ama başkası bana anlatsa tecavüz derdim” diyecek kadar alıngan. Çok alınmış iradesi dışında sekse zorlanmasına!
Çok alınganız gerçekten. “Bayan” diyenler yüzünden alınırız, başlarını şişiririz insanların. “Kız-erkek” diyenlerin bile lafını “kadın-erkek” diye düzelten gördüm. Böyle bir nem kapma hali işte. Halbuki errrkeğin karşısına bayan yahut kız kelimesini koymakta ne sakınca olacak? Basbayağı ayıp kadın demek, buna da alınılır mı? İnanmazsınız, geçenlerde yuvarlak hatlı bir tanıdığım sokak ortasında “Kilo versene” diye laf yemesine alındı. Lafı eden adam pek haklı, kendi kocaman göbeğine, terden sararmış gömleğine rağmen haklı. En nihayetinde erkek adam canım, göbeksiz mi olacak. Oysa bizim kız gerçekten son zamanlarda kilo aldı, böyle giderse sevgili bulamayacak, kadın dediğin kendine dikkat etmezse olur mu hiç? Gel gör ki anlatamadım ona bunu, hatun safi alınganlık. Beden sınırlarından, tacizden bahsetti bütün gün. Yalan mı söyledi yani adam şimdi? Basbayağı alıngan bizimki.
Fakat yalan söylemeyeyim, vakt-i zamanında benim de bir şeylere alınmışlığım var. Artık daha olgun bir hanım olduğumdan alınmıyorum tabii, ancak bir partnerim vardı ki, çok alınganlığımı gördü zamanında. Kendisi oral sekse pek meraklıydı, yapmaya değil de kendisinde yapılmasına tabii. Her sevişme başlangıcında en temel vazifemi yapıp kafamı aşağılara eğmemi beklerdi. Gençlik bu ya, bir gün ben de aynı muameleyi kendisinden rica edecek oldum, bir hiddetlendi, bir köpürdü. Vajina demeyi de ayıp saydığından (eh haklı elbet, devlet erkânı gibi adamdı, ağza alınacak kelime mi şimdi bu?) “Oranı yalayamam!” diye dehşetle karışık bağırıvermişti. Sonra ben çok alındım. Alınacak şey olduğundan değil de, cinsimin zayıf yaradılışı sebebiyle. Yoksa hiç alınılır mıydı çifte standartlı sevişmelere, cinsel organımdan iğrenen bir adamın kifayetsizce kendi cinsel organını burnuma dayamasına? O ilk tartışmadan sonra demişti zaten, “Bıktım senin bu alınganlığından!” diye, hakkı vardı. Böyle böyle öğrendim. Zaman aldı, ama ne yapayım, toydum. Ayan beyan ortada gördüğüm doğruları söylemek, kimliğim ve bedenimle bir bütün olarak saygı görmeyi beklemek, karşımdakinin davranışından rahatsız olduğumda bunu konuşmak, dünyanın en doğal şeyleri sanıyordum.
Meğer hepsi benim aşırı hassaslığım, paranoyaklığım, her mevzuyu abartma sanatım ve en çok da alınganlığımdan kaynaklanıyormuş. Tuhaf görünümlü cinsel organıma rağmen bir de oral seks bekliyor, gerçekleşmeyince nedenini sorgulayarak tarihin en büyük alınganlığına imza atıyormuşum. Arkadaşlarım sokaktan geçen elin adamının tacizine karşılık verince “aşırı sinirli”, istemediği halde cinsel ilişkiye zorlandığında “abartıyor” oluyorlarmış.
Neyse ki artık eskisi gibi abartıcı, alıngan, sinirli bir kadın değilim. Eğitildim. Bazılarına rahatsızlık vermektense, kendi irademden ve bedensel sınırlarımdan ödün vermeyi öğrendim. Şimdi çok seviliyorum, biliyor musunuz?
Yalnız lütfen öyle hayretle bakmayın. Ne de olsa hala zayıf yaradılışlı bir kadınım. Biraz alınıyorum.