Çokuz, hassasız, üstümüze gelmeyin incinir ve de incitiriz
Pınar Ögünç
Çoğunluk kelimesinin en mühim özelliklerinden biri çokluğu işaret etmesidir. Çoğunluk çoktur. Çok olmak başlı başına güçtür, siyasi iktidarlar çokluk üzerine inşa edilir. Hangi buluşturucu nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın, yalnızlık hissini emdiği, bir güven membaı olduğu için kalkandır. Psikolojik bir kalkan olduğu kadar, söylemeye lüzum yok, kavgada da kalabalık olan taraf kazanır. Teker teker de gelmezler üstelik.
Çoğunluk çok hindir. Nicelik bakımından üstünlüğün toplumsal ve siyasi bir iktidara dönebilmesi için, normal koşullarda karşısında az kalana atfedebilecek bir hasleti de gasp eder. Çok hassastırlar. Bütün o kalabalık halleriyle pek alıngan, ziyadesiyle kırılganlardır. Kendilerine özenle yaklaşılmasını isterler. Fark şuradadır ki, bunu rica değil, talep ederler. Güç biriktirmekten mülhem özgüvenle fütursuzca yükselen bu talepte bir tür tehdit de bulunur. “Bizim hassasiyetlerimize” hürmette kusur etmek yekten çıplak bir elektrik kablosuna dokunmak gibidir. Böyle anlaşılsın, bu mesaj bilinsin isterler. Bu, evrenin kaidesi, azınlık ve çoğunluğun bir arada yaşayabilmesine dair bir karinedir. Bunu bilmek ve tartışmamak icap eder. O hassasiyetlere dokunulduğunda, bir biçimde incitildiğinde, çoğunluğun bir karşılık vereceğini bilmemek sizin hatanızdır. Üzerine doğru bir şey geldiğini görünce gözün, dize minik bir çekiç darbesi indiğinde alt bacağın otomatik biçimde karşılık verişi kadar doğaldır çünkü bu. Bir çeşit refleks, bu tür primata ait bir içgüdü gibi. Artık bunu anlamıyorsanız evrene, insanlığa dair bilginizde noksanlık vardır. Siz bilirsiniz. Ve dahi siz kaybedersiniz. Böyledir.
Her vaziyete serpiştirilmesi kolay olduğundan en çok “belli hassasiyetler” kalıbıyla kullanım tercih edilir. Bizim belli hassasiyetlerimiz var! Akan sular durur. Burada tehdide bir de imtihan eklenmiştir üstelik. Üzerine titrenmesi gereken o hassasiyetlerin hangisi olduğunu, o salise hangisinin kastedildiğini, “toplumun geri kalanının” kendiliğinden bulup çıkarması gerekir. Böylelikle çoğunluk açısından defteri kapamaya da lüzum kalmaz; her an listeye yeni hassasiyetler eklemek yahut zaman içinde kiminde tadilat yapmak mümkün olur. “Belli hassasiyetler” herkesin bildiği sırdır. Tek tek saymamıza dahi lüzum olmayan yüce değerlerimizdir. Tamamıdır.
“Toplumun geri kalanı” dedik ama zaten bu aritmetik işleminde, pi’yi üç, “toplum”u çoğunluğun ta kendisi olarak almak gerekiyordur. Halk deniyorsa da böyle, kamuoyu, taban, vatandaş deniyorsa da böyle anlamamız icap eder. Hassasiyet denklemi tam da bu idrakten doğar zaten. Biz bir bütün olarak böyle düşündüğümüzden, hissettiğimizden, bunlara inandığımızdan o kadar eminiz ki, çatlak ses çok aşikâr, bu ahengi bozmak maksadıyla yükselmiştir. Eğer ki hepimizin hemfikir olduğuna katılmıyorsa, bizim de bir bildiğimiz vardır. Ahenk bozulmaz, ülke bölünmez. Lütfen hassasiyet gösterilmelidir. O, bildiğiniz lütfen değildir.
Adını koyacaksak, bu topraklarda en rağbet gören çeşidimiz “milli” hassasiyetler ve değerlerdir. “Milli” inşaatının çimentosu budur hatta. Ülkenin huzurunu bozmaya, ekonomisini çökertmeye, başarılarını engellemeye heveskâr harici düşmanlar için başka türlü çareler düşünülürken, “dahili bedhah” olarak tespit edilenlere yönelik mühimmatın mühimlerinden biri de hassasiyetler, hassasiyetlerimizdir. Onlara dokunulduğunu hissetmek müdahaleyi doğal ve haklı hale getirecektir. Kaşımamayı, tahrik etmemeyi salık veren bir yanı vardır. Bizi linç etmeye mecbur etmeyin, sonrasında başınıza geleceklerden biz mesul değiliz der gibidir. Demeden bunu anlatır. Tersinin pis olduğunu, misal çadır yakabileceğini, pencere taşlayabileceğini, mekân basabileceğini, sopayla saldırabileceğini, ilgili makamlara şikâyet edebileceğini, suç duyurusunda bulunabileceğini, en azından ağzını burnunu kırabileceğini sessizce fısıldar. Zaman zaman bireysel yahut kitlesel tezahürleriyle bunların her birini yapabileceğini kanıtlamış olması, daha sonraki hassasiyetlerin de teminatıdır. “Vatandaş” kendini savunuyordur neticede. Bu da bir haktır o lügate göre. Karşı koymak, direnmek, eleştirmek, çoğunluğun bu hakkını kullanmasına mani olacağından hak ihlalidir, suçtur. Olmaz ya, diyelim oldu, mahkemede kendinizi böyle savunmak pek tabii mümkündür. Handiyse tabiatın yasasında vardır bu. Anlayacaklardır.
Topluma lansmanı “genel ahlak” olarak yapılan ise tam tekmil bir hassasiyetler toplamıdır. Evrensel hukuk kaidelerine göre kişisel hak ve hürriyetlerin hudutları üzgünüz ki “bize ters” duvarına kadardır. Kamusal alanlar aile değerleri, dinin gerekleri, gelenek, görenek, anane koalisyonu olan “bize ters” duvarlarıyla çevrilidir; gerekirse evlerin kapısı zorlanır. Zorlanmaktadır. Muhbirlik itinayla teşvik edilir, mahalle baskısı mayalanır. Çünkü bu “genel ahlaksızlara” her şey müstehaktır.
Milli hassasiyetler başlığında farklı etnik ve inanç kimlikleri ön plana çıkarken, genel ahlakın hürmet talebi daha ziyade kadınlardan ve LGBT bireylerden olur. Ne yazık ki onların hayatlarına dair çoğunluğun birtakım tasavvurları vardır ve riayet etmeleri kendileri için hayırlı olacaktır. Tesadüftür, hassasiyetlerine dokunulunca mecburen tahrik olan ve karşılık vermek mecburiyetinde kalan çoğunlukla, tipik tecavüzcünün robot resmi birbirini çok andırır. Giydiğiyle giymediğiyle, haliyle tavrıyla bazı kadınların erkek tecavüzünü çağırdığına, hatta tecavüzü hak ettiğine hükmeden kafaya göre, “belli hassasiyetleri” dikkate almayan da linçi çağırıyordur. Erkeklik gururuyla, çoğunluk gururu birbirine benzer. Çoğaldıkça erkekleşilir. Çoğunluk, kavgalı olduğu karısıyla barışmaya cebinde bıçakla gidendir.
Sayıları daha fazla olabilir. Lakin Türk olmayanlar Türk çoğunluğun, Müslüman olmayanlar Müslümanların, Sünni olmayanlar Sünnilerin, heteroseksüel olmayanlar heteroseksüellerin, kadınlar erkeklerin hassasiyetlerine dokunmadan, o sigortaları attırmadan yaşamalıdır. Bunun çıplak bir elektrik teline dokunmaya benzediğini unutmak, kendileri için iyi olmaz. Çarpar.