Türkiye’de Aseksüellik: Beden, Cinsellik ve Kimlik Algıları
Güliz Aydın Kendirci
2007 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Antropoloji’de doktora öğrencisiyken Toplumsal Cinsiyet dersi için bir sunum konusu arıyordum ve tesadüfen yardımcı üreme teknikleri yoluyla çocuk sahibi olmak isteyen aseksüel bir çiftin hikâyesiyle karşılaştım. Araştırmaya başlayınca kendilerini aseksüel olarak tanımlayan bireylerin kurduğu aseksüelonline isimli web sitesine ve üyelerin aseksüelliğe ilişkin tartışmalarının yer aldığı foruma ulaştım:
“Şehvetin bir hap içinde satıldığı ve vücudun pazarlama aleti olduğu bir dünyada, hayatınızda hiç cinselliğe karşı zerre kadar ilgisi olmayan erkek veya kadın birisiyle karşılaştınız, böyle bir insanı tanıdınız mı? Hiçbir cinsellik istemeyen, yaşamayan ve yaşamayacak olan bir kimse çevrenizde oldu mu? Sağlıklı, genç, ama cinsellikle ilgisi olmayan?… Ama aseksüeller oldukça yaygın. Onların sesleri çıkmıyor, belki de cinsel açıdan tarafsız davrandıkları için… Oysa hepsi sağlıklılar, iş güç sahibiler, gençler, yakışıklılar, güzeller… Ve aralarında da çıkarsız bir dostluk var…” (aseksüelonline, 2007).
Forumda yer alan bu alıntıda bedene yapılan vurgu ve kapitalist sistemde bedenin bir haz odağı olarak iktidar tarafından kullanıldığına ilişkin aktarımlar bana aseksüelliğin cinsellik, cinsel kimlik, beden ve iktidar ilişkileri açısından incelenebileceğini düşündürdü ve foruma yazan üyelerden ikisiyle derinlemesine mülakat yaptım. Bu mülakatların yanı sıra kendilerini aseksüel olarak tanımlayan bireylerin aseksüelliği nasıl yaşadıklarını ve algıladıklarını anlamaya yönelik hazırlanmış bir soru listesini foruma gönderdim. Sorularımı sekiz üye yanıtladı. Böylece Toplumsal Cinsiyet dersi için hazırladığım sunuma önemli bir katkı sunmuş oldular. Bu yazı 2007 yılındaki o sunumun verilerine dayanılarak yazılmıştır. Dolayısıyla bugüne geçmişte sorulmuş bu sorularla katkıda bulunmaya çalışmaktadır.*
Aseksüeller: Özgürleşme ve Ataerkillik Arasında Değişen Cinsellik ve Beden Algıları
Aseksüelonline sitesinin üyeleri, kendilerini aseksüel olarak tanımlamakta ve bu özelliklerinin bir cinsel kimlik olarak tanınmasını talep etmektedirler. Sitenin kurucusu siteyi kuruş amacını “kendisi gibi başka aseksüellerle buluşmak” olarak açıklamaktadır. Aseksüelonline’ın örnek aldığı benzer bir başka site ise, 2001 yılında ABD merkezli olarak kurulan AVEN (Aseksual Visibility and Education Network)’dir. AVEN’de yazdığına göre aseksüel, cinsel çekim yaşamayan kişi anlamına gelmektedir; celibacy (dini gerekçelerle bekarlığı tercih etmek) durumundan farklı ve daha içsel sebeplerle gerçekleşen bir durum olarak tanımlanmaktadır. Aseksüelonline sitesinde de aseksüel insan, “hiçbir cinsellik istemeyen, yaşamayan ve yaşamayacak olan” şeklinde tanımlanmakta ve doğuştan aseksüel olunabileceği gibi bunun bir tercih olarak sonradan seçilebileceği de vurgulanmaktadır. Her iki sitede de kendini aseksüel olarak adlandıran bireylerin ortak talebi, cinsel kimliklerinin aseksüel olarak tanınması ve aseksüelliğe bir hastalık muamelesi yapılmamasıdır.
Web sitesinde yazılanlar, forumda tartışılanlar ve yaptığım görüşmeler değerlendirildiğinde aseksüel bireylerin aseksüelliğe birbirlerinden çok faklı anlamlar yükledikleri ortaya çıkıyor. Bu farklılıklar görüşme yaptığım kişilerin aseksüelliğin anlamınına dair sorduğum iki farklı soruya verdikleri cevaplarda açığa çıkıyor. Kadınların aseksüelliğe ilişkin öğrendikleri tanımlar şöyle: “Cinsel çekim hissetmeyen kişi… Cinselliğe karşı nötr olmak… Genel olarak cinsel hislere sahip olmama ve ilişki kurmama…” Öğrenilen bu tanımların yanısıra kendilerinin aseksüellik tanımları ise şu biçimde sıralanıyor: “Kendi başıma mutlu huzurlu bir hayat… Eve gelip yalnız kaldığımda kendimi çok iyi hissediyorum… Üzerime yakışanı giymek gibi bir şey… Arkadaşlarımla hoşça vakit geçirerek değerlendiriyorum zamanı… Özel bir anlamı yok… Yalnız yaşıyorum…” Erkeklerin aseksüele dair öğrendiği tanımsa, “Hayatında cinselliğin konu dahi olmadığı insanlar”dır. Evlendikten sonra eşiyle cinsel ilişki kurmak istemeyen ve aseksüelliğin tanımını internetten “cinsel tarafsızlık” olarak öğrenen bir erkeğin kendi yaptığı tanım ise şudur: “Yalnız uyumak çok hoşuma gidiyor, sanırım böyle yaşıyorum.” Evlenip boşanan bir başka erkekse, web sitesinde tek bir aseksüellik tanımının yapılmasına yönelik bir eğilim bulunduğunu ve bundan rahatsız olduğunu açıklamıştır:
“Sitede ayrımcılık söz konusu oldu. Safkan aseksüelin kim olduğu soruldu. Bu bir tercih mi, yönelim mi soruları saçmadır. Bu bir yaşam tarzıdır sonuçta. Ben böyle yaşıyorum. Şimdi kimseye diyemezsin “aseksüelim demen için cinsellik yaşamaman gerekir” diye. İyi de hiç yaşamamış birinin cinselliğe ilişkin düşüncesi olamaz ki… Kimisi de yaşadıktan sonra yaşamıycam, hissetmiycem diyebilir. Şahsen ben aseksüelliğin duygusal boyutuyla ilgileniyorum. Bence bi ilişkide illa cinsellik olmak zorunda değil. Önemli olan duygusallıktır. İşi cinsellik aşamasına getirmemek lazım.”
Bir başka erkek üyenin öyküsünde başka bir erkekle süren bir ilişki vardır ancak bu erkek kendini eşcinsel değil de aseksüel olarak tanımlamaktadır:
“Kendimi bildim bileli, ergenlik öncesinde ve sonrasında kızlara karşı ilgim cinsellikten daha farklı olarak hep arkadaş seviyesinde kaldı… Karşı tarafın cinsel anlamda beklentileri artıp beni zorladıkça ilişkimiz bozuldu ve ayrıldık. Küçüklüğümden beri, hemcinslerime de hayal kurma anlamında ilgim vardı ama bunu hep bastırıyordum. Hayaller, gene sadece sarılma vb. ten teması üzerineydi, ötesini düşündüğümde, kızlarla aynı şekilde, midemde bulantı hissi oluşuyordu. Neyse, kız arkadaşımla ayrıldıktan sonra 2 yıl süren bir yalnızlık döneminin ardından, hemcinslerime olan ilgimi irdelemeye karar verdim ve internet yoluyla gay sitelerinde insanlarla sohbet etmeye başladım. Güvenebileceğim birisini bulduğumu düşündüğümde, ilişki için buluştuk fakat karşı taraf aktif şekilde cinsellik kurmaya davrandığında, müthiş şekilde midem bulandı ve dayanamadım.”
Bu anlatı, daha önce cinsel ilgi duyulan birinin ya da cinsellik deneyiminin olup olmadığına dair sorduğum sorulara verilen diğer yanıtlarla benzerlik göstermekte. Görüşme yaptığım kişiler genellikle cinsel ilgileri olmadığını ama cinsellik yaşadıkları dönemler olduğunu söylediler. Ancak bu cinsel deneyimlerden hiç haz almadıklarını ve bedenleri haz alsa bile ruhlarının orada olmadığını eklediler. Sorularımı yanıtlayanların hemen hepsi cinsellikten uzak bir sonsuz aşk talebini dile getirdiler. Aşk için “hiçbir şey” diyen erkeklerin aksine kadınlar, aşksız bir hayat düşünemediklerini söylediler. Aşk onlar için “olmazsa olmaz… dünyanın en güzel şeyi… hayat… aşık olmadığım biriyle kesinlikle sevgili olmam…”dı.
Cinsellik, aşk, evlilik ve cinsiyete ilişkin yanıtlar çeşitlendikçe web sitesinde aseksüelliğin dayatılan cinsellik kodlarına karşı bir çeşit özgürleşme alanı olarak sunuluşunun sadece aseksüel kimliğin tanınması talebiyle ilgili olduğunu gözlemledim. Anlatılarda bunun dışındaki alanlar için belirgin bir özgürlük talebiyle karşılaşmadım. Özellikle evlilik söz konusu olduğunda kendini aseksüel olarak tanımlayan bireyler verili toplumsal cinsiyet rollerini eleştirmekten çok bu rollere uygun ilişkiler talep ettiklerini söylediler. Evlilik talebinde bulunanlar ağırlıklı olarak kadınlardı. Evlilik ve çocuk isteyen bu kadınların evlilik tariflerini belirtmek isterim: “Evlilik mutlaka olması lazım… Aşk dünyanın en güzel şeyi… Eş ruh ikizi… Aseksüel biriyle evlenmek istiyorum… Normal evlilikler nasılsa aynı şekilde… Tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olmak istiyorum…”
Kadın ve erkeklerin bedenlerine ilişkin söylediklerinin ortak noktası bedenin “biyoloji… bir enerji formu… kollar ve bacaklar… bir kılıf… giysi… kabuk… ruhu örten deri… eskiyen giysi…” olduğudur. Bedenin özelliklerinden biri olarak cinsellik ise “rant… magazin sayfaları… hiçbir şey… fiziksel bir olgu… sevginin bir adım ötesi… vıcık vıcık vıcık bir şey…” olarak tanımlanmaktadır. Beden algısındaki tanımlar genellikle bedeni önemsizleştirme eğilimi taşırken, cinselliğe ilişkin tanımlar ise cinsel nötrlük ya da tarafsızlıktan çok cinsellikten iğrenme, cinselliği kirli bulma veya utanılacak bir eylem olarak algılama biçimindedir:
“Neden aseksüelim? Benimki daha çok bir tercih aslında. İğrenç olduğunu düşünüyorum cinselliğin. Hayvanlara yakışıyor daha ziyade. İnsanların çok daha farklı duygular yaşaması gerekiyor gibi. Aşk kirleniyor sanki seks işin içine girince. İnsan küçülüyor, değersizleşiyor. Bilemiyorum gerçekten… Aşkın gerçekten aşkın bir şey olması gerekiyor. Ruhların birbirine dokunması lazım. Bedenler cinsellik yoluyla nesneleştiriliyor. Oysa ruhlar birbirine dokunduğu andan itibaren aşkın yaşanması için bir şeye ihtiyaç yoktur.”
Bu anlatının sahibi kadın boşanmış ve ikinci evliliğini yapmıştır; ilk evliliğinden de bir çocuğu vardır. İkinci evliliğinde hemen cinsellik yaşamayı istemediğini, biraz zaman talep ettiğini, ancak eşinin sabır göstermeyerek kendisine tecavüz ettiğini aktarmıştır. Bu olayın yaşanmasının ona hissettirdiği, beden ve ruh ayrılığıdır: “Bedenimi ona bıraktım. Ne yaparsa yapsın diye. Ruhum orada değildi.”
Görüşme yaptığım kişilerin evliliğe ilişkin görüşlerinde ortaya çıkan verili toplumsal cinsiyet rollerini benimseme eğilimi, kadın ve erkek algılarında da benzer bir şekilde ortaya çıkmış; kadın ve erkek olmakla ilgili bir sıkıntıları olmadığını, bu anlamda toplumsal normların dışına çıkmadıklarını ve diğer kadın ve erkeklerden kendilerini farklı hissetmediklerini söylemişlerdir. Kadın ve erkeğin onlara ne ifade ettiğini sorduğumda da, hem kadınların ve hem de erkeklerin yanıtlarında kadınlar için “cadı” ve “şeytan” ifadesi yer almıştır. Kadınlar erkekleri “güç… kahraman… xy kromozomlar…” şeklinde tanımlarken, kendi hemcinslerini “düşman… kuyu cadısı… kıskançlık… xx kromozomlar… göğüsler…” olarak tariflediler. Erkeklerse kadınlar için “dost… kedi… şeytan… içten pazarlıklı… bir erkeği baştan çıkarma gücüne sahip…” gibi ifadeler kullanırken, diğer erkekleri “düşman… kedinin karşıtı olarak köpek… kadın tarafından idare edildiğinin farkına varmayan… şehvet düşkünü yaratık…” olarak nitelendirdiler. Bu erkeklerden biri, kadının cinsellik talep etmemesi gerektiğini söylemiş; kadınlarla ilişkisini yorumlarken de erkek egemen bir zihniyete ait ifadeler kullanmıştır: “Ben diğer erkeklerden farklıyımdır. Kadının ne istediğini bilirim. Cinsellik amaçlı bir şekilde kadına yaklaşmam. Bu kadının değerini düşürür. Kadının zaten erkek gibi bir isteği yoktur. Kadın istemez ki… Kadın annedir ve temiz kalması gerekir.”
Bu görüşmede söylenenler, kadınların erkekleri iktidarın erkekliğe atfettiği güç, kahramanlık gibi tanımlarla nitelendirmeleri ve her iki cinsin yanıtlarında da kadınlar için şeytan ve cadı ifadelerinin geçmesi toplumsal olarak cinsiyetlendirilmiş bedenleri ve verili cinsiyet rollerini kabul ettiklerini göstermektedir.
Görüşmelerde her ne kadar aseksüelliğe ilişkin birbirinden farklı anlatılar ortaya çıkmış olsa da herkesin ortak talebi aseksüelliğin bir kimlik olarak tanınmasıdır. Hatta sitenin üyelerinden biri bu aseksüel kimlik talebini “farklı olma isteği” olarak yorumlamıştır: “Şimdi bu insanlar kendilerinin diğerlerinden farklı olduğunu göstermek için de yapıyorlar bunları. Aseksüelim demek ben farklıyım demenin de bir yolu aslında. Hem diğer farklılıkları ilan etmekten daha kolay”. Aseksüel olduğunu söylemenin diğer farklılıkları ilan etmekten daha kolay olduğunun düşünülmesi, aseksüelliğin “cinsel tarafsızlık” tanımının başka cinsel yönelimlere göre daha fazla toplumsal kabul göreceğinin düşünülmesi ile ilgilidir. Bu durumda aseksüellik bir direniş alanı olarak algılanmaktan çok bir kamuflaj tarzı gibi algılanmaktadır. Örneğin, sitedeki forumda eşcinsel olduğunu ailesine söyleyemeyen ve onların baskılarından kurtulmak için aseksüel bir kadınla anlaşmalı evlilik yapmak istediğini söyleyen bir kişinin mesajına rastlanmış; bu mesaj sitenin diğer üyeleri arasında kabul görmüş ve bu konuda dostane bir yaklaşım içinde olunması gerektiği yazılmıştır.
Sonuç Yerine
Aseksüellik, “temsil edilen” ve “yaşanan” olmak üzere ikili bir düzlemde ele alınabilir. “Temsil edilen aseksüellik”te, aseksüellikle ilgili olması gerekenler aktarılmakta, kapitalist sistemin beden üzerinde iktidar kurucu aygıtları eleştirilmekte ve aynı şekilde cinselliğin bu bio-iktidarın nesnesi haline gelmesine karşı çıkılmaktadır. Ancak “yaşanan aseksüellik”, aktardığım anlatıların da gösterdiği üzere beden, cinsiyet ve cinselliğe çok farklı anlamlar yüklemektedir. Yaptığım görüşmelerde cinsellik çoğu zaman nötrlükten daha çok “kirlilik”le tanımlanmıştır. Beden hem bir kılıf ve/ya deri olarak önemsizdir ve hem de cinsellikle kirletilmeyecek kadar değerlidir.
Görüşme yaptığım kişilerin kadın ve erkeklere, evlilik ve aşka dair anlatılarına hakim olanın, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin iktidar tarafından onaylanmış şekilleri olduğu kolaylıkla fark ediliyor. Hem kadınların ve hem de erkeklerin anlatılarında kadınlığı ikincileştiren tanımlar kullanılıyor; evlilik tercihine ilişkin verili durum kabul ediliyor. Bu yanıyla aseksüellik bir direniş alanı olarak değil de bir kamuflaj ve ataerkilliğin yeniden üretildiği bir alanda dile getirilen bir kimlik talebi olarak görünüyor.
* Bu yazıyı mümkün kılan görüşmeler, 2007 yılında Ankara’da küçük bir grupla gerçekleştirildi. Dolayısıyla yazıda aktarılanlar bütün aseksüelleri temsil etmemekte ve aseksüelliğin güncel durumunu, kimlik taleplerine ilişkin güncel tartışmaları yansıtmamaktadır. Ayrıca görüşme yapılan bireylerin anlatılarına daha fazla yer verebilmek için, hazırladığım sunumun beden kuramlarına ilişkin teorik kısmı bu yazıya dahil edilmemiştir.