Kadın Kadına mı, Feminist Feministe mi?
Yasemin Akış
Geçtiğimiz sayıda Nil Mutluer, “Feminizm kimin için?” başlıklı yazısında, feministlerin şimdiye kadar ortaya koydukları mücadeleyle sadece kadınları değil, erkekler dâhil birçok kişiyi etkilediğine ve insanların ortak çalışma için bir araya gelmesiyle feminizmin herkes için olabileceğine değindi. Feminist hareketin önemli bir bölümüne eşlik etmiş olan feminizmin kimler için olabileceği sorusu, ‘erkekler feminist olabilir mi’ gibi sıkça konuştuğumuz, tartıştığımız, sıkıldığımız, sustuğumuz ve yeni bir gündem sonucu tekrar tartışmaya başladığımız bir mevzuya dokunmakta. Bununla birlikte, son yıllarda daha da belirgin olmaya başlayan bir durum olarak üniversitelerin kadın çalışmaları bölümleri ve diğer sosyal bilim alanlarında feminist teori veya toplumsal cinsiyet çalışmaları yapan erkeklerin sayısının, erkeklik çalışmalarının da ortaya çıkmasıyla daha da artmaya başladığını görmekteyiz.
Bazıları erkeklik çalışmalarını erkeklerin ataerkil sistem karşısında psikolojik olarak yaşadıkları ezilmeyi dillendirip kendilerini ‘sistem mağduru’ gösterecekleri ya da en azından kadınların ezilmişliğine karşılık erkeklerin ‘biz de eziliyoruz’ diyerek feminizmin önemini azaltacağı yeni bir alan düşüncesiyle eleştiriyor. Erkeklik üzerine henüz yeterince çalışma olmasa da şimdilik görünür olan durum, erkeklerin cinsiyetler arası eşitsizliğe dair söz söylenen alanlarda daha çok yer almaya başladığı. Bunu sadece akademi içersinden değil, çeşitli medya kanalları ve sivil toplum kuruluşlarından takip etmek de mümkün. Bu duruma ilişkin verilebilecek farklı tepkiler hâlihazırda mevcut. Bunlardan birkaç tanesi; bu alanda çaba harcayan erkekleri ‘istisna’, ‘özel olarak ilgilenmeyi gerektirmeyecek kadar az sayıda’ veya ‘her şeye rağmen erkek’ kabul ederek mevzu üzerine çok fazla konuşmamak. Nitekim buna benzer tutumlar bizim geçmişten bugüne ‘feminizm kimin için’ sorusunu sormayı bırakmamıza yaramadığı gibi, bir takım çalışmaların (erkeklik çalışmaları vb.) geleceğine ilişkin endişe üretmemize de engel olamadı. Ayrıca dünyada ve Türkiye’de eşcinsel hareketin de erkek egemenliğine karşı eleştirel sorgulamaya girmesi ataerkilliği eleştirmenin daha fazla insan grubu için bir ihtiyaç olduğunu bizlere gösteriyor. Bu sebeple gelişmelere karşı göstereceğimiz tepkinin, ataerkil sisteme ve birçok baskı biçiminin yeniden üreticisi olan kapitalizme karşı verilen mücadelenin sınırlarını genişletmesi ve mücadelede bizi farklı bir yere taşıyacak yeni sorular üretmesi gerekiyor.
Peki, ataerkil sisteme veya erkek egemen yapıya karşı genişleteceğimiz mücadeleden bahsederken yenileyeceğimiz şey sadece sorularımız mı olacak yoksa bu soruları yönelteceğimiz kişilerin alanını da genişletecek miyiz? Başka bir ifadeyle, feminist kadınların bir araya gelerek oluşturduğu alanların kaybolmaması veya bozulmaması için yeni gruplarla oluşabilecek karma çalışmalara karşı mesafe koyacak mıyız? Feminist alanda söz söylemek isteyenlerle oluşacak ortak diyalogun hangi biçimde kurulacağını belirleyecek olanlar yine feminist kadınların kendileri olabilir. Bu sebeple kadınların geçmişte (özellikle sol örgütlenmeler içinde erkeklerle) yaşadığı olumsuz deneyimlere rağmen başka gruplarla şimdi ve gelecekte oluşabilecek yeni, ortak eylemlere kapılarını kapatmaması lâzım. Bunu savunmak elbetteki erkeklerin büyük oranda değiştiği ve kadın örgütlerinin topyekûn karma olması gerektiği gibi bir anlayışa götürmemeli. Özellikle son yıllarda gelişim gösteren erkeklik çalışmalarıyla, erkeklerin ve erkekliklerin tek tip olmadığını daha iyi biliyoruz. Bu sebeple gelecek kazanımlara, tehlikelere veya taleplere karşı hazırlıklı olmak için feminist duruşu tazelemenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Birbirimizi anlamak ve ortak bir politika oluşturabilmek için, birbirimizden farklı kadınlar olsak da kendi aramızda feminist politika üzerine konuşabilmek için karşılıklı diyalog üretmeye önem veriyoruz. Bu yöntemden hareket ederek feminist mücadeleyle benzer bir hedefi paylaştığını söyleyen erkeklerle diyalog oluşturmak, bir takım feminist kaygıların esas muhataplarına taşınması ve feminist perspektife uymayan gelişmelere süreç içerisinde engel olma potansiyelini içinde taşıyor. Bazılarının sadece naif ama sonuç alınamayacak bir çaba olarak göreceği bu potansiyel ile uğraşmak, en kötü ihtimalle Lynne Segal’ın dediği gibi, ataerkil sistem içersinde sürekli değişmekte olan erkekler ve erkekliklere karşı, muhatabını daha iyi tanıyan, yani daha uyanık bir feminizm açısından gerekli. Hâl böyle olunca erkeklerin ataerkilliğe karşı verilen mücadeleye ne kadar katılabileceği ve bunların feminizme hangi anlamda yarayacağı üzerine düşünebilmek için bu alanda çalışmalar yürüten erkeklerin görüşlerini öğrenmek faydalı olacaktır. Bu bağlamda erkeklerin feminizm ve erkek egemen yapı üzerine görüşleriyle ilgili kabaca fikir edinmek amacıyla, benzer soruları sorarak başladığım yüksek lisans tezinde akademi içersinde yer alan (feminizm, toplumsal cinsiyet veya erkeklik üzerine çalışan) erkeklerle yaptığım görüşmelerden faydalanmaya çalışacağım.
Erkeklerle yaptığım görüşmelerin benim için önemli olmasının bir sebebi, feminist kadınların kendi aralarında yürüttüğü tartışmalara erkeklerin de yakın durduğunu göstermesi oldu. Feminist kadınlardan ayrı olabileceğini düşündüğüm noktalarda erkeklerin çok benzer hassasiyetleri dile getireceğini tahmin etmemiştim. Örneğin görüşmecilerden biri, erkeklerin feminist olmasıyla ilgili şunları söyledi:
“Bir erkeğin feminist olması hani teorik bazda evet ama yaşam pratikleri açısından aslında paradoksal ögeler içeren bir durum. Yani gerçekten layıkıyla hayatının her aşamasında buna uygun davranışlar koyabilmeyi başarmak çok zor. Çünkü içinde yaşadığın kültür tarafından bir şeyleri zaten içselleştiriyorsun ister istemez.”
Başka bir görüşmeci ise yukarıda bahsedilen sebepten ötürü erkekler ne kadar ‘feministim’ dese de veya erkeklik çalışmalarıyla ataerkil sistemin erkekleri de ezdiğini ne kadar gösterse de salt erkekler tarafından yürütülen çalışmaların feminist kadınlardan uzak olduğu müddetçe ataerkilliğin sorgulama noktasında sınırlı kalacağını anlattı:
“Erkek gruplarının erkeklerin ağzından ataerkilliğin eşitsiz bir toplumsal konum olduğunu, erkek kültür ve de toplumsallığının ortaya çıkmasının çok önemli olduğunu ve de bunun feminizm açısından da çok önemli bir kaynak, bir zemin, olumlu bir platform oluşturacağını düşünüyorum. Ama gene de dayanamıyorum, gene de diyorum ki bunu muhakkak şu veya bu şekilde genel bir feminizm anlayışı tarafından mümkünse kadınlar tarafından oluşturulan kültür ve de ortam, bilgi ile her türlü şeyin düzeltilmesi, kontrol edilmesi, katkı, ne bileyim ne dersen, lazım… Ataerkilliğin profeministler tarafından sorgulanmasının sınırlı kalacağı varsayımı, endişesi var bende”
Öte yandan, diğer bir görüşmeci, bazı feminist ortamlarda söylenen ‘erkeklerin önce kendi aralarında tartışmaları-çaba göstermeleri’ gerektiği düşüncesine şöyle karşı çıktı:
“Erkekler bir araya, kadınlar bir araya, yani ayrı ayrı! Bu bana makul gelmiyor. Çünkü bu bizim şahsımızla ilgili bir mesele değil, bu toplumsal bir mesele, biz bunu birlikte çözeriz ancak. Şöyle dersek, erkekliği yanlış tanımlamış oluruz kanaatime göre: Erkekler önce kendi erkeklikleriyle hesaplaşsınlar ayrı bir odada. Sonra gelip kadınlarla birlikte politika yapsınlar. Bu yanlış çünkü erkekliğin sirayet ettiği sayısız kadın var. Bunu ne yapacağız? Anlatabildim mi, eğer cinsiyetler olarak ayrı ayrı meseleyi tartışırsak, sonra nasıl bir araya geleceğiz?”
Bu yanıtlara bakarak erkeklerin, feminist kadınların söylediklerini tahmin ettiğimden daha fazla dinlediğini fark ettim. Görüştüğüm kişilerin çoğu feminizmin kendi düşünce ve davranışlarını çok fazla etkilediğinden bahsettiler ve feminizmin sadece toplumsal bir eşitsizliği değil kendi erkekliklerini görmeye, dolayısıyla kendileriyle hesaplaşmaya yaradığını anlattılar. Ayrıca, erkeklik çalışmalarıyla kadınların sistematik olarak dışlandığı erkek kurumlarını incelemenin de ataerkilliği farklı bir açıdan eleştirdiği için feminist teoriye ve pratiğe katkı sağlayacağını vurguladılar. Bu görüşmeler erkeklerin ve erkekliklerin aynı kalmadığını, feminizmin etkisiyle bazı genel bilgilerin zaman içersinde değiştiğini göstermesi açısından kıymetli oldu. Şu ana kadar bahsettiğim yeni diyaloglar kurarak feminist alanların genişleyebileceği kısmına bu sayede daha çok inandım.
Şüphesiz yaptığım görüşmeler sadece olumlu düşüncelerle geçmedi. Görüşmelerin benim için en düşündürücü olan kısımlarından biri, görüştüğüm erkeklerin çoğunun söylemlerini feminizmi tanıyarak ve ataerkil sistemi eleştirerek kurmaları noktasında oldu. Bu durum, erkeklerin doğrudan mücadeleye girmemeleri hâlinde, sistemi iyi eleştiren ancak değişim için herhangi bir politik çaba göstermeyen erkeklerin ve daha da inceltilmiş bir ataerkilliğin yaygınlaşabileceği endişesini verdi. Bana şaşırtıcı gelen kısımlardan biri, görüştüğüm erkeklerden bazılarının da benzer kaygıları taşıdığını söylemesiydi. Bu görüşmeler çerçevesinde fark ettiğim başka bir nokta ise, ataerkil sisteme karşı mücadelede erkeklerin, yapabileceklerine ilişkin kendilerini sınırlı görmesiydi. Erkeklerin bir kısmı, kendi erkekliklerinden tamamen sıyrılamayacakları için feminist kadınlar olmadan yapılan çalışmaların eksik kalacağını söyleyerek çözümü feminist kadın hareketinin daha da güçlenmesinde buluyor ve ataerkil sisteme karşı esas uğraşı kadınların göstermesi konusunda ikna olmuş gözüküyordu:
“Feministler bize bunu fark ettirdi. Ben, feministler sayesinde, kendi meselemin farkına vardım. Ve feminist hareket yükseldikçe ve alanlara indikçe, benim gibi insanların sayısında da artış olacak. Erkeklerin bu meselenin onların da aleyhinde olduğunu;kendi özgürlüklerinin hiç de ahlâki ve temiz bir şey olmadığını fark etmeleri gerekiyor. Bu da kadın hareketi sayesinde olacak.”
Feminizme ve kendi çevrelerinde feminist kadınlara yakın duran erkeklerin çoğu, feminist mücadele içinde daha pasif bir konumda olacaklarına kendilerini alıştırmış gibi. Genel anlamda erkeklerin feminist harekete duyduğu ‘hayranlık’ ve feminist kadınlara alanın sahipleri olarak bakmaları, mücadele içerisinde erkeklerin aktif olarak rol almasına engel olmakta. Ayrıca erkeklerin feminizm içersinde daha geride durmalarında feminist kadınların erkeklere koydukları mesafenin de etkisi var. Bu şekilde devam ettikçe, uzun vadede erkekler açısından politik olarak daha radikal bir düşünce veya duruşun olması pek mümkün gözükmüyor.
Yazı boyunca, feminizmin önünü açtığı alanlarda çalışan erkeklerden edindiğim bir kısım algıları yansıtmaya çalıştım. Örnek verdiğim diyaloglarla, erkeklerin de feminist kadınlara yakın ve uzak düşünceleri olduğunu, dolayısıyla erkeklere alışılmış varsayımlarla yaklaşmak yerine feminist kadınlarla birlikte yapılacak ortak eylemler etrafında toplanılabileceğini vurgulamak istedim. Bu tabii ki erkeklerin kendi erkekliklerinden tamamen sıyrılmış olduğu anlamına gelmiyor ancak erkekler tarafından geliştirilen ve geliştirilebilecek olan farklı ataerkil eleştirilerin feminizmden beslenmesinin önemi göz ardı edilmemeli. Bunlara ek olarak feminist kadınlarla geliştirilecek ortak stratejiler aracılığıyla bir araya gelmek, erkeklerin feminist pratiğe daha kolay geçmesine yardımcı olacağı gibi, feminist pratiğin alanını genişletmeye de yarayabilir. Burada unutulmaması gereken yegâne şey ister kadın olsun ister erkek, feminizmden uzak durularak yapılan muhalif eleştirilerin mutlaka eksik kalacak olması. Yola bu düşünceyle devam edersek kadın kadına çalıştığımız kadar, feminist feministe birlikte yapılan çalışmaları da ortaya çıkartabiliriz.