Çernobil’in Babuşkaları: Yasak bölgeyi terk etmeyen kadınlar
Holly Morris- Çeviri: Özde Çakmak [1]
26 Nisan 1986’da, Çernobil’in 4 numaralı güç santralinin reaktörü soğutma deneyinin ardından patladı. Bu patlamanın ardından gelen nükleer yangın on gün sürdü ve Hiroşima’ya atılan bombadan dört yüz kat daha fazla radyasyon yaydı.
Bugün Çernobil’in toprağı, suyu ve havası dünyanın en kirlileri arasında. Reaktör, sınır polisleri, pasaport kontrolü ve radyasyon izlemesi ile tamamlanan karantinaya alınmış bir tarafsız bölge olan bin milkarelik “yasak bölge”nin merkezinde.
Böyle bir yıkımın ortasında, Çernobil’deki insanların hikâyesi genellikle kayboluyor. Bu kaybolan hikaye, karantina altına alınan ve insansızlaştırılan yasak bölgede yaşamaya devam eden yüz otuz kişinin alışılmadık hayatını içeriyor. Bu yüz otuz kişinin neredeyse hepsi kadın. Kaza sırasında bölgeden yaklaşık 116000 kişi tahliye ediliyor, fakat bu kişilerin 1200’ü uzakta yaşamayı reddediyor. Şimdi 70’lerinde ve 80’lerinde olan ve bölgede yaşamaya devam eden kadınlar, kazadan kısa süre sonra kaçak yollardan evlerine dönen bu insanların hâlâ hayatta kalanları.
Londra’da gösterime giren Holly Morris ile Anne Bogart’ın yeni filmi [2], toksik atıkların olduğu bu boşaltılmış alanda günlük yaşamlarını devam ettiren bu pek de alışılmadık isyankâr grubu izliyor. Film, bölgenin şimdi sessiz, ürkütücü ve kirlenmiş olan dağınık hayalet köylerini gösteriyor. Birçok köyde hâlâ hayatta olan sekiz ya da on iki babuşka veya babalar [3] yaşıyor. Köyün yaşlı sakinlerinden biri olan Hanna Zavorotnya, 1986 yazında köyüne geri dönmek için çalıların arasından nasıl sıvıştığını, onu ve diğer aile üyelerini tahliye etmeye çalışan askerlere, “Mezarımızı kazın ve bizi vurun. Yoksa, kalıyoruz!” dediğini anlatıyor. Peki neden bu ölü topraklarda yaşamayı seçiyor Zavorotnya? Risklerden habersiz mi? Yoksa o tehlikeleri görmezden gelecek kadar çılgın mı? Ya da ikisi birden mi? Radyasyon sorulduğunda, Zavorotnya şöyle cevap veriyor: “Radyasyon beni korkutmaz. Ama açlık korkutur”.
Zavorotnya ve diğer kadınlar, Stalin’in “Holodomor”unu – ya da 1932–1933 yılları arasında suni olarak yaratılan kıtlık sebebiyle milyonlarca Ukraynalıyı yok eden Ukrayna Kırımı’nı – ve sonra da 1940’lardaki Nazileri görüp yaşadılar. Çernobil kazası sonrasında, açıkçası pek çok kişi görünmez bir düşmandan kaçmakta isteksizdi.
Tehcir travması
Doğurganlık yaşını hayli aşmış olmaları sebebiyle, yasak bölge yerleşimcilerine “yarı-yasadışı biçimde” kalma izni verildi. Peki ya sağlıkları? Bu konuda yapılan farklı çalışmalar var. Sezyum, strontiyum ve amerikyum gibi radyoaktif atıkların bulunduğu bir alanın yarattığı komplikasyonların yanı sıra Dünya Sağlık Örgütü, 4000’den fazla ölümün Çernobil felaketi sebebiyle olduğunu tahmin ediyor. Greenpeace ve diğer kurumlar, bu sayının onbinlere ulaştığını söylüyor. Diğer taraftan, bu tahmin ve araştırmaların hepsi, tiroid kanserinin çok yüksek olduğundan ve Çernobil’den tahliye edilenlerin anksiyete ve depresyon da dahil olmak üzere tehcir travması yaşadığından bahsediyor.
Kazanın radyoaktif atığı öldürmüştü. Fakat tehcir travması da Çernobil’in bir diğer tezahürü. Tehciri yaşayan, Çernobil’de tıbbi teknisyen olan ve bölge işçilerine yıllık radyasyona maruz kalma testi veren bir yaşlı şunu söylüyor: “Açıkçası, ızdıraptan ölüyorlar.” Diğer babuşkalarsa şöyle konuşuyorlar: “Terk edersen ölürsün”; “Terk edenler şimdi daha kötü durumda. Hepsi üzüntüden ölüyorlar”; “Anavatan, anavatandır. Asla terketmeyeceğim”.
Radyasyon olsun olmasın, bu kadınlar hayatlarının son deminde. Fakat devam eden varlıkları ve ruhları, evi ve evin anlamını dönüştüren bağlara, kendi hayatını tayin edebilmenin gücüne işaret ediyor. Nükleer bir trajediden beklenmeyen dersler bunlar…
Not
[1] The Guardian’da yayımlanan bu yazıda, filmin yönetmenlerinden Holly Morris’in TED konuşması özetlenmiş; ilgili link için bkz.: The Guardian
Konuşmanın tamamının Türkçe çevirisi için bkz.: <a=”https://www.ted.com/talks/holly_morris_why_stay_in_chernobyl_because_it_s_home/transcript?language=tr”>TED Talks
[2] Film için bkz:
The Babushkas of Chernobyl
[3] Rusça ve Ukraynaca “büyükanne” anlamına gelen kelimelerdir.