Bir Sır Hazinesi Olarak Kadınsal Taktikler

Ayça Örer

Kadınsal taktikler denilen şeyin “Kendini açıp saçma el âlem önünde” diskurunun rafine hali olduğunu söyleselerdi, sanırım şu boşa geçen seneleri harcamazdım. “Öküzün önde gidenisin!” yerine “Bugün kalbimi çok kırdın canım” demeyi meziyet sayanlarla masaya oturalım. Erkeklerin bizim yüzümüzden bir türlü vakıf olamadığı gerçekleri bir ucundan tutma zamanıdır.

O’nlara bu’nlara şu’nlara

Hatırladıkça hâlâ yüzümü al al eden şirretlik vakalarıyla beraber dünyanın en masum insanı olmadığım aşikâr. Buna rağmen salon kadını duruşumu bozmadığım anları düşündükçe kendimi “nasıl oldu da sesini çıkarmadın a zırtapoz ezikliğim” demekten de alamıyorum.

Misal, geçen aydan.

Doing doing…

Facebook’ta bir vesileyle “arkadaş” olmuşuz, dört cümlede bakmışsın samimiyiz. Hemen siz aşılmış, sen’e ulaşılmış, sürekli yanıtsız geçen sohbetlerde “Ayça???” diye ayarımız bile var.

Şurama kadar geliyor; “Dün boktuk ne gün koktuk birader” dedim, diyeceğim. Babaannem tam hayalimin ortasına dalıp “Deli misin? Kızlar öyle konuşmaz, terbiyesiz de geç. Yok yok iyisi mi sil sen bu münasebetsizi” diye çimdikliyor. Tık. Artık arkadaş değiliz. Geçmiş olsun.

İçimin erkeklerini tokuşturuyorum da, “Biri çayın suyu mu bitti?” diye Terkos’ta su tükenmişcesine feryat ederken, biri iki memesi birden alınmış karısına apandisit ameliyatında nasıl da uf olduğunu anlatıyor. Kadınlar, yüzlerinde o sabırlı tebessüm bakarlarken; sırlar yine yarım kalıyor.

Sorun şu ki, içimiz şişmiş. Baban on dakika gecikince “neredeydin sürtük” dedi, sınıf arkadaşın mal mal baktı, sevgilin tartakladı, nihayet nişanlandın adam yemeğe giderken kızıp yolda bıraktı, hadi evlendin kayınpederin ‘gelin’ diye seslenmekten adını unuttu, oğlan ergen oldu hop çantasını bir yere kendini bir yere attı, kasap aldığın kıymaya karıştı.

Kadınlık tüm bu olanlara karşı susma sanatı âdeta. Sussam olmuyor, konuşsam laf değil de demiyorum. Konuşmasan pekâlâ oluyor. O yüzden bakın kadınlara kendilerine yapıştırılan dırdıra nispet nasıl da susmuşlar.

Erkeklerin yüzüne gerçeği söylememek yaşamsal sırrımız. Kalbimiz çat diye orta yerinden ayrıldığında sanki hissettiğimizi söylesek kalpleri çat diye orta yerinden ayrılıp, bütün ego kaleleri düşecek, “Gerçeği Bilmek Derdinden Ölen Erkekler” kervanına katılacaklar.

Hal böyleyken arkadaş nezaketsizliğinden, sevgili çekilmezliğine uzanan bir “Düşüncesiz Erkekler Karşısında Susmak Sırrına Vakıf Kadınlar” listemiz var.

Susmamış kadınların akıbeti de pek parlak değil elbet.

Büyük halam var mesela, kendisini zilyon kere aldatmış kocasına 52 yaşında bir pilav yüzünden çıkan kavgada “eh be yeter” dedi de o gün bugündür “kocasını kartlığında elinde tutamamış deli kadın” muamelesi görür. Evi var, maaşı var… Kocası yok ama; müstahak.

Sonra Sevda Sonay, bilirsiniz. Uzun uzun düşünmüş, bir gün “Boşanmak istiyorum” demiş, öldürülmüş. Kaderin işine bak eşi Ali Haydar’ın akıl sağlığı yerinde değil, ceza almayacak.

Didem Yaylalı var. HSYK tarafından hâlâ gerekçesini bilmediğimiz bir şekilde hâkim olarak atanmayınca önce dilekçelerle itiraz eden, uğraşabildiği kadar uğraşan sonra çaresizlikten bir otel odasında… İntihar eden.

Açtığı mobbing davası sonuçlanmadan “Doğruyu söyledim diye artık herkes bana ruh hastası muamelesi yapıyor” diye işinden ayrılan H.Ç. şimdilerde davayı kazandı ama yine de işine dönemiyor.

Bütün bunları görüp kendisine asılanı sakinlikle teskin eden mi ararsın; fatura ödemekten aciz kardeşini pamuklara saran mı; yan masada pinekleyen iş arkadaşını erkek diye kayıran şefine tatlı tatlı dert anlatan mı?

Şalter atınca karşında koro hazır: Aaa aaa manyak ayol!

Zaten bir gün o asılana “Neyine güveniyorsun?”, abine “Kalk işini kendin yap”, patronuna “Benden iyisini bulabilirsen bul” dediğinizde tarihe mal oldunuz demektir.

Herhangi şehre gidip sorun “Buranın delisi kim?” Saydıkları isimler içinden kadının hikâyesine bakın göreceksiniz. Doğruları söyleye söyleye delirendir o. Denemesi bedava.

El bebek gül bebek büyüttüğümüz, üzerine titrediğimiz kuzucuklarımız elinden telef olduk. Sevgilimiz gitmesin, bu ilişki bitmesin, işimiz yanımızda, ömrümüz cebimizde dursun diye susuyor susuyor susuyoruz.

Belki bir gün “Hayır” desek, bunu örtmeden, gizlemeden, saklamadan desek, erkekler gibi değil, kendimiz gibi desek, teker teker yalnızlaştırılan kadınların kederine bir katkımız olacak, içten içe kandırdığımız erkeklerle yan yana durmayacağız.

“Kadın dediğin şöyle şöyle olur” diye aklımızın çeyiz sandığına atılan yanlış bir doğru bu. İkindi çaylarında usul usul çekiştirdiğimiz erkekleri idare edip gerçeği söylememekle kalbimizden yiyoruz.

Gerçek; kırıldık çok kırıldık. Artık gidecek yolumuz, söyleyecek sözümüz kalmayacak kadar. Modern evlerimizde de, yün döşeklerimizde de aynı gözyaşının izi var. Sakladığımız sırlarca boğuluyoruz.

Beni “Oğlanlarla konuşma, bir şey sorarlarsa yanıt verme. Kızarsan kızdığını belli etme kızmamış gibi yap, sonra ince ince sitem edersin” diye büyüten babaannemi çağırdım karşıma. Diyorum ki, kadınlık sırrım demlediğim çayda, düzelttiğim dolapta, kaşık salladığım kısırda, büyüttüğüm terede kalsın. Erkeklik gururuna zeval gelmesin diye parça parça ölmekten yoruldum. Derdi kederi yalnızlıksa, çekerim.

Üstelik biliyorum, bir kadın ki, yalnız kalamaz.

Ayna gibi şeffaf olup sırrını sırlayınca, çiçekle bile yoldaş olur.

Share Button