Üniversitelerde Tarım Yapabilir Miyiz?
Sema Aslan
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Zeynep Kadirbeyoğlu, aynı zamanda üniversite bünyesinde faaliyet gösteren Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi (BÜKOOP) ile bir öğrenci inisiyatifi olan Tarlataban grubunun gönüllüsü. Kadirbeyoğlu ile BÜKOOP, Tarlataban ve oluşum aşamasında olan Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Kooperatifi hakkında söyleştik.
Tarlataban, nasıl bir ihtiyaçtan, ne zaman doğdu?
Tarlataban’ın tarihi, 2010 Ağustos’una uzanıyor. Öğrencilerin talebiyle yaptığımız bir toplantı sonunda Boğaziçi Üniversitesi’nde tarım yapabilir miyiz sorusunu takiben okumalar yapmaya başladık. Bu, kentli bir çaba esasen. Dünyada da örnekleri var; mesela Küba’da, Kanada’da… Boğaziçi Üniversitesi’nde tarım yapabilmek için nereyi kullanabileceğimizi düşündüğümüz sırada üniversiteye bağışlanmış bir arazinin olduğunu öğrendik. Sadece öğrenci faaliyetlerine açık olan ve üzerine bir yapının inşa edilmemesi şartıyla bağışlanan arazi, bizim ‘tarla’mız oldu. 2011 Kasım – Aralık aylarında, biliyorsunuz, Boğaziçi Üniversitesi’nde Starbucks işgali oldu. Öğrenciler daha ucuz ve daha kaliteli gıdaya nasıl ulaşabileceklerini konuştukları sırada, bir yandan da BÜKOOP ile toplantılar yaptılar. O süreç, bir önceki toplantıyı ve orada konuştuklarımızı tekrar gündeme taşıdı; bir ivme kazandık. Bulduğumuz araziyi temizleyebileceğimizi ve çalışmalara başlayabileceğimizi fark ettik. Baharın gelmesiyle birlikte tarla sürüldü ve yaklaşık 500 metrekarelik bir alanda üretim yapmaya başladık. Amacımız, öğrencilerin ya da üniversite mensuplarının gıda ihtiyaçlarını karşılamak değil, üretim aşamalarından uzağa düşmüş, tarım hakkında hemen hiçbir şey bilmeyen kentli insanlar olarak, üretim sürecine tekrar dâhil olmak, marketten aldığımız ürünlerin aslında emek yoğun bir biçimde üretildiğini görmek ve paylaşımlarımızı artırmaktı.Oluşumun adına Tarlataban dedik. Hafta sonları tarlada buluşup bir dizi soru sorduk birbirimize ve nihayet üretime başladık.
Neler ürettiniz tarlanızda?
Önce okulun serasında tohumlarımızı diktik ve fide haline gelmelerine bekledik. Sonra da fideleri tarlaya diktik. Çok çeşitli ürünler denedik; bazılarından şaşırtıcı derecede iyi sonuçlar alırken bazılarında pek başarılı olamadık. Mesela havuçlarımız güdük kaldı ama domates ve patateslerden iyi verim aldık. Bu arada hiçbirimiz, daha önce bir tarlada üretim sürecinin başından sonuna kadar yer almamıştık. Bu nedenle, kendimizi bir permakültür hareketi olarak görmüyorsak da, tarlaya ekimi yapmadan önce gerekli temel bilgiler için iki günlük bir permakültür eğitimi de aldık. İlk aşamada kompostlarımızı hazırladık. Evlerdeki organik atıkları kullanarak herkes kompost hazırlayabilir -ben kendi balkonumda solucanlı kompost hazırlıyorum mesela. Üniversitede de iki hafta süreyle kantin ve yemekhane atıklarını kullanarakkompost hazırladık. Kompost, organik açıdan son derece değerli olan ve toprağın yapısını koruyan bir tür gübre aslında. Fidanların sağlıklı bir şekilde yetişmesini sağlayabilecek böylesi bir doğal yapıyı, biz, çöp yığınlarına gömüyoruz! Organik atıkları kompostlayarak hem atık miktarı epeyce azaltılabilir hem de daha verimli tarım yapılabilir oysa.
Tüm bu bilgiler aslında Tarlataban’ı bir tür eğitim hareketi de yapıyor…
Şehir insanı olarak bilmediğimiz pek çok şey öğrendik… Tarladaki süreç, etkili bir şekilde ilerledi ve Temmuz ayı itibariyle ürünler meyve vermeye başladı. İlk hasattan sonra topladığımız ürünleri Tarlabaşı’nda faaliyet gösteren Göçmen Dayanışma Ağı’nın mutfağına yolladık. Bu sırada başka gruplarla, hareketlerle de ilişkilendik ve hep birlikte “Müştereklerimiz” adındaki başka bir oluşuma evrildik. “Kapitalizmin dayattığı tüketim ve üretim alışkanlıklarına alternatif olarak ne yapabiliriz?” sorusu etrafında toplandık; şehir ortamında neler yapabileceZeynep ğimizi konuşmaya başladık. Düzenli aralıklarla yapıyoruz şimdi Müştereklerimiz toplantılarını.
Tarlataban elde ettiği ürünü her defasında Göçmen Dayanışma Ağı’yla mı paylaştı peki?
Hayır. Bir sonraki hasattan elde ettiğimiz domateslerden domates sosu elde ettik mesela ve sosları kavanozlayıp BÜKOOP’ta satışa sunduk. Amaç, biraz da Tarlataban’ın görünürlüğünü, bilinirliğini artırmaktı.
Üniversitenin BÜKOOP ve Tarlataban ile ilişkisi nedir?
BÜKOOP, Boğaziçi mensuplarının kurmuş olduğu bir tüketim kooperatifi. Dolayısıyla resmi, tüzel bir kişiliği var. Üniversite içinde kiraladığı bir odası var BÜKOOP’un… Ben de BÜKOOP’un üyesiyim. Çok sayıda gönüllünün desteğiyle çalışan bir kooperatif, BÜKOOP. Tarlataban ise aslında bir öğrenci inisiyatifi. Hiçbir tüzel kişiliği yok. Ayrıca sadece Boğaziçili öğrencilere değil, dileyen herkese açık olan, yatay olarak örgütlenen bir inisiyatif. Tarlataban çalışmalarını sürdürürken, tüzel bir kişiliği olmadığı için zaman zaman üniversitedeki Çevre Kulübü’yle de işbirliği yapıyor. Hem BÜKOOP hem de Tarlataban, üniversite tarafından destekleniyor. Hatta yeni rektörümüz de BÜKOOP üyesi oldu.
Tarlataban’a üniversite dışından da katılım mümkün fakat anladığım kadarıyla BÜKOOP tamamen üniversite ile ilişkili olan tüketiciye açık.
BÜKOOP’un ideal durumlardaki stratejisi sadece üyelerine satış yapmak. Fakat başka üniversiteler de BÜKOOP’un deneyimlerinden faydalanarak kendi kooperatiflerini kurma yolunda; haberlerini alıyoruz.
http://www.bukoop.org
http://tarlataban.wordpress.com
Boğaziçi Öğrenci Kooperatifi de yolda
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, nitelikli ve sağlıklı gıdaya ulaşmak amacıyla Kasım 2011’de başlattıkları ve 80 gün boyunca sürdürdükleri “Starbucks İşgali” ile kamuoyunda da seslerini duyurmuşlardı. Panellerden film gösterimlerine zengin bir içerikle sürdürülen işgal sonunda, öğrenciler bir öğrenci kantini / kooperatifi fikrine ulaştılar.
Öğrenci Kooperatifi Çalışma Grubu adı altında bir araya gelen Boğaziçililer, üniversitede bir öğrenci kooperatifi / kantin kurulmasına yönelik yürüttükleri çalışmayı nihayete erdirmiş görünüyor. Temelde nitelikli beslenme ve bir öğrenci sosyal mekânı oluşturma amacıyla ortaya çıkan inisiyatifin ilkelerini anlattığı metinden küçük bir alıntıyla, öğrencilerin gıda meselesine bakışını da yakalayabiliriz:
“Öğrenci Kooperatifi; üretim, tüketim, mülkiyet ve emek süreçlerini kapitalist olmayan ilişkiler içinde kurgulamayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda kooperatifin iç işleyişini düzenleyecek bütün kararlar, özellikle üretilen değerin nasıl tüketileceği ve dağıtılacağı doğrudan üreticiler tarafından, katılımcı ve demokratik yöntemlerle alınacak; kooperatifin ortaya koyduğu temel ilkelere sadık kalarak kendi kendini sürdürebilmesi ve gelişebilmesi ön planda tutulacaktır.
(…) Kooperatifi yalnızca alışverişe dayalı ilişkilerin sürdürüldüğü bir kantin olarak değil; aynı zamanda forum kültürünü canlandırabileceğimiz, gündelik yaşama dair sorunlarımızı, fikirlerimizi paylaşabileceğimiz bir karşılaşma mekânı / kamusal alan olarak da hayal ediyoruz. Üreticiler ve tüketiciler arasında dönüşümlülüğün sağlanabileceği, böylelikle satıcı – müşteri ilişkisinin yerini kolektif üretim ve tüketimin aldığı, herkesin kendisini ait hissedebileceği bir ‘Öğrenci Mutfağı’ yaratabilmeyi umuyoruz.”
Biz Zeynep Kadirbeyoğlu ile söyleşirken kuruluş hazırlıklarını tamamlamak üzere olan öğrenci kooperatifi ile ilgili haberleri şu adresten de izleyebilirsiniz: http://bogaziciogrencikooperatifi.wordpress.com