Ortadoğu Kadın Konferansı

Yüksel Mutlu

Ortadoğu’da değişimin yönünü demokrasi ve özgürlükten yana çevirerek değişimi gerçekleştirmek için kadınlar olarak ‘‘ne yapmalı’’ ve ‘‘nasıl yapmalı’’ sorularını uzun uzun tartıştık. Dolayısıyla konferans boyunca biz kadınların sık sık dile getirdiği ‘‘buradan kendi geleceğimizi tayin etmeye yönelik bir kadın kurtuluş manifestosu çıkaracağız’’ sözü, bu gerçekliğe dayanmaktadır.

Kadının özgür yaşamını kurmak için alanlarda olan, yeni alanlar yaratan Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) öncülüğünde 31 Mayıs, 1-2 Haziran 2013 tarihlerinde Diyarbakır’da 1. Ortadoğu Kadın Konferansı’nı düzenledik.

Bu önemli Konferans 9 0cak 2013 tarihinde Paris’te katledilen ve gerek demokratik siyasetin gerek Kürt özgürlük mücadelesinin öncü kadınlarından olan, Sakine Cansız Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’e ithaf edildi. Üç ay boyunca sınırsız bir titizlikle çalışılan ve 26 ülkeden farklı kültürlerden, inançtan, etnisiteden, cinsel eğilimden, yaştan, sınıftan ve dilden 250’yi aşkın kadın katılımcı ile gerçekleşen konferans bütün katılımcılar açısından son derece tatmin edici ve başarılı geçti. Aslında sadece Ortadoğu ile sınırlı kalmadık, Ortadoğu sınırlarını aşıp, Kuzey Afrika, Hindistan ve Pakistan’a kadar ulaştık.

Öyle oldu ki Ermenistan’dan bir otobüs kadın konferansa gelmek için yola çıkacaklarını söylediklerinde şaşırdık, gelmemeleri için ikna etmek hayli zor oldu. Tabii buna üzüldük ne kadar ihtiyaç olduğunu gördük. Hazırlık komisyonunda Azerbeycan’a kadar nasıl Ortadoğu’yu aştığımızı düşündük.

Bu konferansı yapmadan önce de gerekli ve önemli olduğunu biliyorduk, hazırlık tartışmaları esnasında aslında bizim de farkında olmadan oryantalist yaklaşımların içine düştüğümüzü tespit ettik; çalışmaya başlayınca bunu daha net olarak gördük. Bu nedenle birincisini gerçekleştirdiğimiz bu konferansın ilerleyen zamanlarda belirli aralıklarla mutlaka tekrarlanması gerektiği kararını aldık. Her şeyden evvel Ortadoğu dediğimiz coğrafyadan gelen kimi kadınlar “Ortadoğu” kelimesine itiraz ettiler. Bu tanımın emperyalistlerin tanımı olduğu gerekçesiyle “Ortadoğu” denmemesi gerektiği söylendi.

Dünyada yaşayan bütün kadınların sorunları neredeyse ortaktır. Fakat Ortadoğulu kadınların sorunları çok daha benzerdir. Konferansta açığa çıkan bu benzerlikler hepimizin bildiğinden, umduğundan daha fazlaydı. Bizler ortak deneyimlerimizi, sorunlarımızı paylaşmak için ama daha da önemlisi bu ortak deneyim ve sorunlara ortak çözüm geliştirmek için bir araya geldik. Yani ortak bir siyaset ve mücadele perspektifi geliştirmek için. Bu da tarihi bir süreçten geçen Ortadoğu kadınları için hayati önemdedir.

Biz Ortadoğu’da yaşayan kadınlar şimdiye kadar birbirimize fazla değmedik, bu coğrafyada kadın mücadelesi yürütmenin çok zor olmasına rağmen birbirimizin köklü mücadele deneyimlerimizi takip edemedik. Ve şunu fark ettik ki, bu değerli mücadeleler ortaklaşırsa, ortak bir mücadele zemini yaratılırsa, Ortadoğu’dan çok daha güçlü bir kadın hareketi çıkacaktır. Ancak böyle güçlü bir birliktelik ve güçlü bir mücadele Ortadoğu kadınlarının özgürleşmesinin önünü açabilir. Bu konferans, Ortadoğulu kadınlar olarak kendi kaderlerimizi tartışmaya vesile oldu. Anladık ki çok kimliklilik bu coğrafyanın kaderi. Katılımcılarımızın pek çoğu, kimliğimize sahip çıkarken bir yandan da kadınlar için özgürlük mücadelesi yürüttüğümüz için DÖKH’ü tanımaktan memnuniyet duyduğunu ifade etti.

Ortadoğu coğrafyası egemen güçlerin bir çatışma alanı olduğu kadar, sistemin girdiği krizleri bölgesel krizler yaratarak gidermeye çalıştığı bir alan da olmuştur. Elbette bunun Ortadoğu’da tezahürü savaştır, katliamdır, hak ihlalleri ve sömürüdür. Bu sömürü politikaları da en çok kadınları olumsuz etkilemektedir.

Bu sömürü politikalarının Ortadoğu’ya yönelik yeniden düzenleme çalışması, gelişen halk ayaklanmaları, yaşanılan devrimsel süreçler gibi tarihsel bir süreçten geçen ve gittikçe muhafazakârlaşan Ortadoğu’da kadınların tutumu ne olmalıdır sorusunu sormalıydık.

Antidemokratik, tahakkümcü ve ataerkil olan sistemin girdiği bir kriz olarak da okunabilecek bu değişim sürecinde, kadınlar ya güçlü örgütlenmeler ve ortak mücadeleler ile özgürleşecek ya da daha derin bir köleliğe mahkûm olacaklardır. Kadınların demokratik bir coğrafyada özgürce yaşaması bir bütün olarak Ortadoğu’nun demokratikleşip özgürleştiği anlamına gelecektir. Ortadoğu’da değişimin yönünü demokrasi ve özgürlükten yana çevirerek değişimi gerçekleştirmek için kadınlar olarak ‘‘ne yapmalı’’ ve ‘‘nasıl yapmalı’’ sorularını uzun uzun tartıştık. Dolayısıyla konferans boyunca biz kadınların sık sık dile getirdiği ‘‘buradan kendi geleceğimizi tayin etmeye yönelik bir kadın kurtuluş manifestosu çıkaracağız’’ sözü, bu gerçekliğe dayanmaktadır.

Üç gün boyunca yoğun tartışmalarla geçen konferansta, farklı ülkelerden gelen kadınlar öncelikle kendi yaşadıkları yerlerde kadınların durumu, yaşanılan sorunlar ve kadınların bunlara yönelik mücadelesiyle ilgili bilgiler aktardılar. Burada yaşayan kadınların sorunları arasında kapitalist modernitenin kadınları yok saymasından kaynaklı tüm dünya kadınlarının yaşadığı ortak sorunların yanında, Ortadoğu’ya özgü sorunlar daha ağır basmaktaydı. Ortadoğu’ya özgü olması; hem sömürgeci-işgalci güçlerin Ortadoğu’ya yönelik politikalarının yarattığı sorunlardan, hem radikal İslamın, dinler siyasallaştığında kadınlara baskı olarak geri dönmesinden kaynaklanıyordu.

Örneğin Afganistan’dan gelen ve eski bir parlamenter olan Malalai Joya’nın; ‘‘Amerikan işgali bir bütün olarak Afgan halkının ama özellikle de Afgan kadınların yaşamını ciddi anlamda sekteye uğratmaktadır. Bunun yanında 18 olan evlenme yaşını 9’a indirmek istiyorlar. Kadınların yüzde sekseni şiddet görüyor. Sırf bir kadın parlamenter ve kadın hakları savunucusu olduğum için yedi kez suikasta uğradım.” Milletvekilliği elinden alınmış ve diyor ki “Bizi çok korkunç bir gelecek bekliyor’’. Malalai Konferansa 8 aylık bebeğiyle gelmişti ve bebeğe üç gün boyunca bir Kürt annesi baktı. Malalali’nin bu anneyle kurduğu diyalog acılarımızın ne kadar benzer olduğunu hatırlattı.

Ortadoğu halklarının en büyük sorunu, işgal altında yaşam mücadelesi vermeleri. Dolayısıyla kadınlar da erkekler gibi öncelikle insan olarak, halk olarak yaşam mücadelesi veriyor. Örneğin Filistin’den gelen Leyla Halid ve Rabab Abdülhadi’nin klasik feminizmin Ortadoğu’da işlemediğini belirtmesi önemliydi. “Özel ve kamusal alan tartışmasında kadınlar sokağa çıkmalıdır bunu feminizm de söylüyor. Ama Filistin deneyimine baktığımızda bilhassa ikinci intifada sırasında günler süren sokağa çıkma yasağı yaşanıyor. Bu durumda sadece kadınlar değil toplumun tüm kesimi evlere kapatılıyor, kimse sokağa çıkamıyor. Dolayısıyla Filistin’de kamusal alan meselesini klasik feminizmin ele aldığından farklı bir biçimde tartışmak gerekir.’’

Özellikle devrimsel süreçlerden geçen, Mısır, Tunus, Libya gibi ülkelerden gelen kadınların ortak vurgusu da önemliydi. Hepsinin ortak eleştirisi yaşanan devrimlere “Arap Baharı” denilmesinden duyulan rahatsızlıktı. Fakat esas vurgu yaptıkları, ister “devrim” ister “bahar” olarak adlandırılsın, bu süreçlerde kadınların bütün öncü rollerine rağmen, bunların ne kadınların baharı ne de kadınların devrimi olduğu vurgusuydu. ‘‘Bize devrim bitti, şimdi evlerinize dönün, biz de ülkenin geleceğini konuşalım denildi.’’ Mesela Mısır’da Tahrir’de sokağa çıkan, mücadele eden kadınların şu anda eski haklarından bile geriye gitmeye zorlandıklarını ifade etmeleri oldukça önemliydi.

Pakistan’dan Şair Sarah Husein’in sözleri Konferansın amacını özetler şekildeydi. Husein şu anda Ortadoğu’da iki feminist koldan bahsedebileceğimizi söyledi: Biri Batı merkezli feminizm, diğeri reaksiyoner İslami gelenekçi hareket. Husein’e göre, bunların ikisi de Ortadoğu kadını için özgürleştirici hareketler değildi. ‘‘Çünkü Ortadoğu’da yaşayan kadınların sorunları kamusal alanda görünürlük ve eşitlikten ibaret değil. Yine aynı şekilde İslami gelenekselci hareket de bir noktada kadını tekrar zincirlemektedir. Dolayısıyla bizlerin üçüncü bir yol yaratması gerekiyor. Üçüncü yolu üçüncü dünya kadınları yaratabilir. Bu konferansa bu yüzden çok anlam biçiyorum. Çünkü bu konferans üçüncü bir alan yaratabilecek bir konferans. Kürt, Afgan, Suriyeli, Pakistanlı ve işgal altında yaşayan tüm kadınlar olarak üçüncü bir alan yaratmalıyız’’.

Bu konferansta hem Ortadoğu coğrafyası hem de bu coğrafyada yaşayan kadınlarla ilgili çok şey konuşuldu. Üç gün (ve hatta üç gece) boyunca yoğun tartıştık. Akşamları birlikte halaylar çekip türkülerimizi söyledik, dillerimiz farklı olsa da .

Çok verimli geçen bu konferansın sonunda önümüzdeki döneme ışık tutacak güçlü bir sonuç bildirgesi yayınladık. Bu bildirgeyi kısaca özetleyecek olursak:

-Ortadoğu’da ikinci bir konferans gerçekleşinceye kadar politik dayanışma ve iletişimi sağlayacak bir koordinasyon kurulacaktır;

– Suriye’deki savaştan kaçan kadınların yaşadığı mülteci kamplarını izleme grubu oluşturulacaktır;

– Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki değişim kadınları da etkilemektedir. Verilen mücadeleye kadınlar da aktif olarak katılıyor. Ancak yeni iktidarlar göreve gelirken kadınların haklarını gasp ediyor, erkek egemen sistemle işbirliğine giderek kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüzü bizi politik ve kamusal alan ve karar alma mekanizmalarından uzaklaştırmak, biz kadınları evlere mahkûm etmek için kullanıyor. Tarihsel bilincimiz ve deneyimlerimiz gösteriyor ki; dinin siyasallaştırılması ve kökten dincilik ile tekçi ulus devlet laiklik anlayışı, kadın özgürlüğüne karşı temel tehditlerden biridir. Kadını red ve inkâr eden bu modellere karşı mücadelemizi yükseltmek, değişim sürecini bir kadın devrimine dönüştürmek temel mücadele konumuzdur. Herhangi bir ideoloji, din ve inanç kadına yönelik baskı olarak kullanılamaz. Kadınlar tercih ettikleri yaşam tarzı ve kıyafetleri sebebi ile herhangi bir ayrıma tabi tutulamaz, bu sebeple sosyal, siyasi, eğitim ve çalışma haklarından mahrum edilemezler.

  • Biz kadınlar, tecavüz, recm, kadın sünneti, kadın cinayetleri, kadına yönelik erkek ve devlet şiddetine; kadınlara esnek ve güvencesiz çalışmayı dayatan neo liberal politikalara karşı mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.
  • İdam tehdidi altındaki kadınlar için uluslararası duyarlılık yaratmak, gözaltında işkence ve kötü muamele ile mücadele etmek için ortak eylemler yapacağımızı belirtiyoruz.
  • Etnik, ideolojik, dini inanç, cinsel kimlik, cinsel yönelim ayrımcılığın her türüne karşı çıktığımızı belirtiyoruz. Dini inancı olmayanların da haklarının savunulması gerektiğini belirtiyoruz. Bütün halkların anadilini koruma ve savunma hakkı olduğunu, eğitim ve anadilde yaşama hakkının kadınların da talebi olduğunu söylüyoruz.
  • Her türlü işgale ve dış müdahalelere karşı çıkıyor, ulusal ve toplumsal mücadele ile kadın hakları için verilen mücadelenin ayrılmaz olduğuna ve birlikte yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz.
  • Tekçi ulus devlet modelini reddediyor, demokratik çoğulcu ulus modelini öneriyoruz. Emperyalist politikalar karşısında halkların kardeşliği mücadelesini esas alıyoruz. Faşizme ve her türlü diktatörlüğe karşı mücadeleyi yükseltmek ilkesel tutumumuzdur. Konferans delegasyonunun temsil ettiği bütün ülkelerden kadınlar olarak haklarımız, özgürlüğümüz ve demokrasi için mücadele eden tüm siyasi tutuklu kadınlar özgür oluncaya kadar politik, hukuki ve demokratik alanda mücadele edeceğimizi belirtiyoruz. Yönetimleri tüm siyasi kadın tutsakları bir an önce serbest bırakmaya çağırıyoruz.
  • Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez’in Paris’te öldürüldüğü gün olan 9 Ocak tarihini bundan böyle -konferans delegasyonunun temsil ettiği coğrafyada- politik mücadele veren ve bu uğurda bedel ödeyen, hayatını kaybeden kadınlara atfen, siyasi cinayetlere karşı ortak eylemlilik günü olarak açıklıyoruz.
  • Biz kadınlar, barış müzakerelerinde kadının eşit ve cinsiyet eşitlikçi temsiliyeti sağlanmadan gerçek bir barış inşasının mümkün olamayacağını düşünüyoruz. Bu temelde barış müzakerelerinde kadın temsilinin sağlanması için tüm kadınları mücadeleyi yükseltmeye davet ediyoruz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Türkiye devleti arasında başlayan barış görüşmelerini ve müzakereyi destekliyoruz. Bu müzakereden Kürt halkının özgürlük taleplerini karşılayan bir sonuç çıkması için çaba sarf edeceğimizi açıklıyor ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep ediyoruz.
  • 20. yüzyılın başında dört devlet tarafından sömürgeleştirilen Kürdistan’da yürütülen hak ve özgürlük mücadelesini destekliyoruz.
  • Biz kadınlar, Kürt ve Filistin halkının özgürlük sorununu Ortadoğu’nun en temel iki sorunu olarak görüyoruz. Bu iki halkın özgürlüğü olmadan bölgede gerçek bir barışın olamayacağını bir kez daha belirtiyoruz. Başta Filistin ve Kürt halkı olmak üzere, bütün halkların özgürlük mücadelesini destekliyoruz. Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkı olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
  • Filistin halkının, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve tüm Filistin toprağını özgürleştirmek için Siyonizme karşı verdiği mücadeleyi desteklediğimizi beyan ediyoruz. Kürt kadın siyasi tutuklu Zeynep Celaliyan, ‘bedenim benimdir’ dediği için hapse atılan Tunuslu kadın aktivist Amina, Filistinli Lider Ahmat Saadat, Marwan Barguti ve Bahreynli insan hakları savunucusu Abdulhadi Al Khawaja’nin de serbest bırakılması gerektiğini söylüyoruz.
  • Biz kadınlar kadın hakları ve özgürlüğüne ilişkin siyasi, ideolojik ve etnik temelli ayrımcı yaklaşımları reddediyoruz. Siyasi görüş ve ideolojik yaklaşım farkı gözetmeden kadın olmaktan kaynaklı ortak sorunlarımıza karşı ortak mücadele edeceğimizi açıklıyoruz.
  • Bu nedenle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kadının gerek kamusal gerekse özel alanda maruz kaldığı şiddeti görünür ve bilinir kılmak; devlet ve erkek şiddetine karşı ortak eş zamanlı bir kampanya yapacağımızı duyuruyoruz. Tarih olarak da kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadele günü olan 25 Kasım’ı önemsiyoruz.
  • İşgal ve savaş nedeniyle tahrip olan doğa ve kültürel tarihimizin yıkımına da karşı duracağız. Egemenlere, diktatörlere ve erkek egemen sisteme karşı uluslar arası ortak mücadeleyi amaçlayan konferansımız biz kadınlar için yeni bir zemin demek. Bu zemini güçlendirmek, sürekli kılmak elimizde. Biz kadınlar kendimize güveniyor ve bu topraklara barışı kadınların getireceğini söylüyoruz.

 

Share Button