Firdevs

Hatice Meryem

Kocası onu bu yüzden boşadı.

Çilliğinin kanatları büyükçeydi. Adam cimaya her yeltendiğinde mübarek deliği bulana kadar canı çıkar, yorgunluktan bezip bu amansız uğraştan bıkar, karısını çok sevdiği halde ondan buz gibi soğurdu.

Nihayet ağlaya ağlaya onu boşadı ve kendisine yeni bir eş bularak Pera’nın aşağı mahallelerine taşındı.

Firdevs babasından kalan koca konakta böylece yapyalnız kaldı. Çok mutsuzdu. Sabahları tek başına kahvaltısını ediyor, öğleden sonraya kadar ev işi yapıyor, akşamüstü komşu kadınlarla görüşüyor, geceleri mutsuzluktan ağlıyordu.

Konu komşu kocası tarafından terk edilen bu zavallı kadıncığı teselliye çalışıyor, pek de iyi ediyorlardı. Tabii ki Firdevs kocasının terki yüzünden gözyaşı döküyordu ama onu asıl üzen çilliğindeki çarşaf büyüklüğündeki kanatlardı.

Onu yıkamak dahi saatlerini alıyordu.

Kanatları eline doluyor, çitiliyor, leke kalmaması için titizleniyordu.

Kurutması da bir alemdi. Bahçe kapısını kilitliyor, arka bahçeye saklanarak kanatlardan birini gergin bir ipe diğerini başka bir ipe savuruyor, iki ipin ortasında çok üzgün bir vaziyette uzanıp çaresizce kurumasını bekliyordu.

Kanatlar kurudukça, az da olsa büzülüyor, böylelikle tumanın içine sığabiliyordu.

Firdevs yürürken kanatlar bazen tumanın altından fırlıyor, ayaklarına dolanıyordu. Bu yüzden gezmeye gitmeyi bıraktı. Neyse ki canları sağ olasıca komşu kadınlar onu yalnız bırakmadılar. Sık sık uğrayıp hal hatır sormak istediler, ancak Firdevs onlara kapıyı açmadı.

Zamanla iyice yalnızlaştı. Bir akşam uyumadan az evvel ayağı kanadına dolanan Firdevs elindeki feneri yere düşürdü. Birden her yan alev aldı. Büyük bir yangın başladı. Zavallı Firdevs yangını söndürmek için koşuştururken kanatlar kendiliğinden açıldı, rüzgâr yaptı, yangın büyüdükçe büyüdü, koca konak bir anda yandı bitti kül oldu.

Bu faciadan sonra Firdevs sokaklarda yatıp kalkmaya başladı.

Galata taraflarındaki düşkünler arasında uyuyup uyanıyordu.

Bir gün zabitlerden kaçarken diğerlerinden daha hızlı koştuğunu fark etti.

Hele kanatları rüzgârı arkadan aldığında adeta uçuyordu.

Bunu gören diğer düşkünlerden ufak tefek olanlar onun sırtına atlıyor, Firdevs bir adımda neredeyse elli metre zıplıyordu.
Namı sultanın kulağına varacak da boynunu vurdurtacak diye sur dışına çıkmak zorunda kaldı Firdevs bir gün. Yolu Karadeniz kıyısındaki İstanbul’un uzak köylerinden birine düştü. Rüzgârlı bir sabahtı. Dalgalı denize öylece bakıyorken işeyesi geldi. Etrafa göz atıp da kimseyi göremeyince tumanını indirip çömeldi. İşte tam bu sırada rüzgarı gören kanatları bir yelkenli gibi açılıverdi ve kendisini gökte buldu Firdevs. Baktı uçuyor. Kendisini kaderine bıraktı ve böyle böyle koca Karadeniz’i aşıp ta Kırım’a ulaştı.
Tesadüf bu ya, o gün hanlığının balıkçılarını teftişe çıkmıştı soylu Kırım hanı. Firdevs’in gökyüzünden sahile muhteşem inişini hayret ve hayranlıkla görüp seyretti. Kendisini sarayında ağırlamaktan onur duyacağını söyledi ve böylece saraya kabul edildi.
Bu güzel ülkede günleri hünerini sergilemekle geçen Firdevs hem zenginliği hem de şöhreti tattı ve yalnızca uçmaktan hoşlanan beylerle yakınlık kurdu. Doyumsuz bir hayat yaşadıktan sonra tam doksan dokuz yaşında huzurla gözlerini kapadı. Kabri halen eski Kırım sınırları dahilindedir.

 

Share Button