Küçük Feministin Kitabı ve Uslu Olmanın Tehlikeleri Üzerine

kucukfeminist

Ezgi Aydın Korkmaz

“Ben benim. Olduğum gibi olmalıyım!”

Bu sloganı Küçük Feministin Kitabı’nda Ebba ve arkadaşları buluyor. Önemli bir mesele değil mi olduğu gibi olabilmesi insanın? Ve bir hayli zor. “Ben” olmak ya da olduğu gibi olmak istemiyor mu insan, ya da olamıyor mu? Olamıyor çokça… Peki kadınlar? Onların tekinsiz olduğuna dair çok evvelden kehanette bulunulmuş, “babanın yasasını” erkek çocuklar gibi rızalarıyla kabullenmemiş, kendisine dayatılarak edinmiş. Yani koptu kopacak bir yama… Ebba’nın hatırlattığı gibi kadın olmak, “ bayan pilot, bayan doktor, bayan hakim” – kadın bile değil- gibi fazladan açıklamalarla tanımlanmak zorunda olmak değil mi zaman zaman? Nedir bu kadar belalı olan kadında? Yapabileceklerinden korkmak biraz da… Ataerkinin ilmek ilmek dokuduğu düzen örgüsünde sökükler görme korkusu belki de: sağlamların, kutsalların sarsılacağından korkmak, daha da ötesi, kadının bizatihi kendisinden korkmak!

İsveçli Ebba’nın bir sabah kahvaltı sırasında karıştırdığı bir gazetede gördüğü bir fotoğrafla başlıyor yeryüzündeki cinsiyet eşitsizliklerini sorgulama başlaması. Kitapta Sufrajetlerden Charlotta, Anna Maria gibi kadın yazarlara birçok kadından bahsediliyor. Büyüklere de yazılmış gibi. Her şeyden öte gereksiz ve saf olmayan onca bilgiyi, önyargıyı hazmetmiş zihnime “iktidar” kavramını anlatışı iyi geldi. Mesela şöyle anlatmış yazar iktidarı: “Öyle ya yeni bir şapkayla okula giriyorsun ve Alexandra seni görüp şapkanın ne kadar ‘tuhaf’ olduğunu söylüyor ve ondan sonra bir daha giymek istemiyorsun bu şapkayı. İşte tam da burda Alexandra iktidar sahibi.” Bize bakışları ya da sözleriyle, kitaplarıyla, yasaları, normları, töreleriyle, reklamları ve dizileriyle, kullanabildikleri her türlü toplumsal aygıtı kullanıp nasıl eylememiz gerektiğini söyleyenlerin sahip olduğu o büyülü şey iktidar; her şeyin başı ve çoğumuzun yaşamsal sonunu getiren. Küçük Feministin Kitabı biraz da küçük yaşlardan itibaren iktidarla nasıl başa çıkılacağını söylüyor; okulda, evde, oyun parkında, her yerde…

Ebba, İsveçli bir kız çocuğu olarak elbette ki bir şeylerin ters gittiğini hissediyordur ama bir G8 zirvesinde inci gibi dizilmiş kodaman-kocaman amcalarının olduğu fotoğrafı görünce (henüz Angela Merkel yok resimde) hiç kadın temsilcinin olmayışı dikkatini çekiyor ve iyiden iyiye sorgulamaya başlıyor küçük yaşlardan itibaren kız ve oğlan çocuklarının maruz kaldıkları cinsiyet kodlamalarını. Ebba şanslı bir kız çocuğu aslında, hem İsveç’te yaşıyor hem de annesi ve anneannesinden Wallstonecraft, Simone de Beauvoir falan dinleyebiliyor. Yani çok da meselenin dışında kalmış kadınlar değil hayatındakiler. Sonra insanın aklına şu soru geliyor: Peki Ebba gibi görece daha özgürlükçü ülkelerde yaşamayan, anneannesi Beauvoir bilmeyen çocuklara ne oluyor? Nasıl deneyimliyorlar bir uyanışı? Daha acı olan bir soru var: Nasıl olup da bir uyanış yaşayamadan geçip gidiyor hayatları?

Küçük Feminist’in Kitabı hayatlarımızın içine sinmiş çok temel bir kaç noktayı yakalayıp bir şeylerin yolunda gitmediğini göstermeye çalışıyor. Herhangi bir “doğru” ya da hakikat dayatma peşinde değil. Feminizmin kendisi de böyle bir şey değil mi? Öbür türlü kendiyle çelişiyor. Yapılacak ilk ve en önemli şey doğru bildiklerimizi ya da bize ait olduğunu sandığımız onca düşünceyi bir kere daha gözden geçirmek için bir kapı aralamak, gerisi geliyor zaten. Ha tabi hiç bir şey eskisi gibi olmuyor artık. Öyle ki daha önce aklınızın ucundan geçmeyecek, “masum” olgularda, şeylerde bile nasıl bir cinsiyet eşitsizliğinin, hiyerarşinin gizlenmiş olduğunu görüyorsunuz. Bu sürekli bir rahatsız olma hali, belki de dünyayı eskisi gibi sevememe. Artık hiç bir filme, kitaba, efsaneye ya da meseleye aynı uzlaşmacı duruşla, uslu uslu bakamıyorsunuz. Fakat bu tek başına kocaman bir şey, huzursuzluğun kendisi yani. Ebba’nın arkadaşı bir yerde öyle diyor ya:

“Ebba, gazetedeki fotoğrafı gördüğünde kızdın ve bu işe başladın bile. Haksızlığı görmek iyi bir başlangıçtır. Sonraki adım, bunu nasıl değiştireceğini düşünmektir.”

Küçük Feminist’in Kitabı, sadece küçük kız çocuklarına yazılmış değil aslında, büyüklere de “uslu” olmanın sanılanın aksine dünyayı güzelleştiremeyeceğini söylüyor. Zira dünya yeterince uslu kadın ya da erkekle dolu bir mecra. Biraz uslanmama hali hepimize, tüm kadınlara iyi gelecektir. Sonra ne yapmalı diye düşünüyor insan. Aklıma ilk gelen şey gidip küçük bir kız çocuğuyken okuduğum bütün masalları yakmak… Bizleri uyandırmak için değil uyutmak için anlatılmış bütün tehlikeli masalları, ninnileri, bütün söylemleri, var olan sözü bırakıp yeni bir dille yeni şeyler söylemek…

Küçük Feministin Kitabıkucukfeminist_kitap
Güldünya Yayınları

 

Share Button