Kılıfı Bol Diyarlardan Hikâyeler

herkes

Ayten Kaya Görgün

Oturduğum yerden hep kadınları görüyorum. Genç, yaşlı, kapalı, alımlı, kendi kendine konuşan, kendinden geçmiş, kendini adak diye adamış, adanmış kadınlar… Beli bükülmüş, mis kokulu, çiş kokulu, çikolata kistli kadınlar gelip geçiyor önümden, sabahtan akşama dek, haftanın beş günü.

Büyük bir hastanenin kadın hastalıkları ve doğum kliniğinde çalışıyorum. Yoo hayır, doktor değilim. Nerede bende o disiplin, o zekâ?! Ben kayıt memuruyum. Kliniğe gelen kadınlar ilk beni görür, TC numaralarını bana söylerler. Kimliklerini elime aldığımda nedense önce bir geçmişte kalan yüzlerine bir de karşımda bekleyen hallerine bakarım. O kısacık kayıt anında iki fotoğraf arasındaki uzun soluğa dokunur çekilirim.

Kadın doğumda çalıştığımdan beri halkımız beni akil kişi beller. Akıntısı, kaşıntısı, kanaması, söküğü, dikişi, pişiği, sarkması olanı, çişini tutamayanı, orgazm olamayanı beni arar. Bu sabah da güne öyle başladık.

Mesainin ilk saatlerindeydim ki, yıllar öncesinden getirdiğim kadim arkadaşım Ferya telefon açtı. Ferya iyi mi yaptı da hiç evlenmedi!? Yazık etti bir ömre, hiç sevişmedi. Ferya’nın sesi telefondan çekingen geliyor: “Nacar, bu saatte senin başın da kalabalıktır ama bir şey danışacağım… Bir arkadaşımın kızı erkek arkadaşı tarafından tecavüze uğramış, şimdi diktirmek istiyorlar. Sen bize yardımcı olur, yol gösterir misin?”

Ben size başta demedim mi akil kişiyim diye?! Elbette bana danışacaklar. Dikiş işinden de ben anlarım, doğumdan da. “Bildiğin yolları elini kaldırıp göstermiyorsan, bizden değilsin” küpesi kulağımda şıkırdarken susabilir miyim hiç?: “Bak Ferya, bizim burada sökük dikiliyor, sarkanlar içe tepilip paça yapılıyor ama devlet-i âliyye dikiş işine, hele böylesi bir dikiş işine girmiyor kuzum. Devlet bizatihi bu dikişin kendisine karşı, bu işi ahlaksızlık, namussuzluk, günah ve hile olarak görüyor. Tarihi ve köklü gelenekleri olan, sayfasında ayıbı, katliamı, günahı olmayan bu şanlı devletten bu namussuzluğa ortak olmasını bekleyemezsin, değil mi?!”

Ferya, benim çeneme rağmen tüm yardımseverliğiyle hâlâ telefonun diğer ucunda çırpınıyor: “Haklısın Nacar, onu düşündüm. Devlette bu işi yaptırmak çok zor, yalnız özelde de çok pahalı”.

“Baksana, bu kız yakında evleniyor mu?” dedim, “Yoo…” dedi. “Öyleyse şimdi bu telaş niye, şimdi neden diktiriyor ki? Benim bildiğim düğünden, yani gerdek gecesinden bir iki gün önce dikilir”. Ferya hayretle sordu: “Neden?” “Neden olacak, dikiş tutmuyor canım!”

Sonra aklıma geldi, sordum: “Bu kız kaç yaşında?” Yirmi ikiymiş. “Peki, ama neden bir an önce diktirmek istiyor ki?” “Diktirirse bu iş başına hiç gelmemiş gibi hissedecekmiş, kendini kirlenmemiş, temiz düşünecekmiş”. “Feryacığım, canım benim” dedim, “sen bu kızla görüştün mü, bu sözler kime ait?” “Yook, ben kızla görüşmedim. Beni annesi aradı. Olanları, kızın durumunu ağlayarak anlattı. Yazık, annesi çok perişandı, içim yandı”.

“Dinle Ferya, bence bu diktirme işi kızdan çok annesinin fikri. Yirmi iki yaşında bir kız, üstelik ailesinden uzak bir diyarda üniversite okuyor. Belki de bu kız tecavüze uğramadı, isteyerek ve hatta doğası gereği birlikte oldu. Annesi durumu duyunca kız sıkıştığı için böyle bir hikâye yazdı. En iyi hikâyeler dar zamanlarda çıkar ve hikâye yazmak zahmetli bir iştir. Hele ki iki ayağın üstünde hikâye yazmak hakikaten zordur, bilirim. Sonra diyelim ki kızın anlattıkları doğru, onların, bu anne kızın bir jinekologdan çok bence bir psikologa ihtiyaçları var” dedim bilmiş bilmiş.

“Psikolog da çok pahalı, bunların durumları iyi değil, paradan yana oldukça sıkıntıdalar” deyince, neyse ki bu topraklarda halen dayanışma ruhuyla çalışanlar da var diye düşünerek “Ben size gönüllü psikolojik destek alabileceğiniz yerlerin telefonunu verebilirim. Olmadı yok ille de diktirmek istiyorlar dersen o konuda da yardımcı olacak eli iyi, dikişi sağlam adresler, isimler veririm. İnsanlık ölmedi ya!” dedim. “Ama anasına söyle bu arada sakın ha kendisi dikmeye kalkmasın!” diye de ekledim. Ferya güldü: “Ne diyorsun sen, annesi nasıl diksin Nacar?” “Ah Ferya, sen bizim kadınlarımızı bilmez misin?! Onlar duvar örerler, fayans döşerler, okeye dönerler, üstüne bir de kendi söküklerini dikemeyen usta terzilere dikişe giderler. Haydar hoca’nın sayfasında okumuştum…” “Haydar hoca da kim Nacar?” diye araya girdi Ferya. Benim konuşma hızıma, daldan dala atlayışlarıma yetişemiyordu.

“Aah be Ferya, kim olacak Haydar Dümen! Bak sakın onun köşesini okumuyorum deme. Bütün memleket gazetenin en çok o sayfasını sever”. Telefonun öteki ucunda “Haa” deyiverdi Ferya. “Bir seferinde kızın biri arkadaşının zarını dikmek için Haydar hoca’dan tarif istiyordu. ‘Hocam ben dikiş kursuna gittim, elimden dikiş gelir. Siz tarif ederseniz ben arkadaşımın yırtığını dikerim’, diyordu”.

Ferya umutsuzca telefonu kapattığında, kayıt sırasında bekleyen kadınlar da çalışma arkadaşlarım da tutuşmak üzereydi.

Share Button