İsrail’de Muhafazakar Baskı ve Kadın Hakları

Duygu Atlas

Yahudilik için en kutsal yer sayılan Ağlama Duvarı’nda bile (kadınlara ayrılan bölümün küçüklüğü bir yana), kadınların sesli bir şekilde dua etmeleri ya da herhangi bir dini kutlama düzenlemeleri yasak. Bu yasağı kırmaya çalışan ve hapis cezaları ile bile karşılaşan Nashot HaKotel (Duvarın Kadınları) örgütü, yıllardır eşitliğe dayalı bir kutsal mekân için mücadele veriyor.

Ortadoğu’nun Müslüman ülkelerinde kadın haklarının durumu ve tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda bırakıldıktan sonra zehir içerek intihar eden Faslı Amina Filali olayında olduğu gibi acı veren örnekleri, bu coğrafyanın maalesef çokça bilinen bir konusu. Peki, kadın-erkek eşitliğiyle övünen, daha 1969 yılında kendine kadın bir başbakan seçmiş, kadınların parti liderliğinden Yüksek Mahkeme başkanlığına kadar önemli pozisyonlara geldiği ve gelmeye devam ettiği, seks suçlarına en ağır cezaları veren (ki eski cumhurbaşkanları tecavüzden hapiste) ülkelerden biri olan İsrail’de neler oluyor?

Son dönemlerde İsrail, uzun süredir göz ardı etmiş olduğu bir konuyu, Haredim olarak bilinen ultra-Ortodoks Yahudiler’in toplumsal ve siyasal alandaki yerini tartışıyor. Bu konuyu böylesine meteorik bir şekilde gündeme taşıyan ise Harediler’in kamusal alanda kadınlara karşı yürüttüğü, giderek artan ve radikalleşen ayrımcılık vakaları.

Öncelikle, kimdir bu Harediler? İsimlerini, İbranice’de korku anlamına gelen harada kelimesinden alan ve Yahudilik’in en muhafazakâr kanadını temsil eden ultra-Ortodoks Yahudiler, 7.6 milyonluk ülke nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturuyorlar. Hayatları, Yahudi yasa sistemi Halacha’nın en sıkı bir biçimde yaşanması ve uygulanması üzerine kurulu. Bu nedenle, erkeklerinin çoğunluğu kendilerini yeshiva adı verilen okullarda dini eğitime adıyor ve genel iş gücüne katılmıyorlar. Mart 2011’de İsrail Bankası tarafından yayınlanan bir rapora göre ultra-Ortodoks Yahudi erkeklerin %60’i çalışmıyor. Devlet yardımı ile hayatlarını idame ettiren bu gruba en büyük ikinci destek eşlerinden, yani çalışıp eve ek bir gelir getiren Haredi kadınlardan geliyor. Haredi nüfusu, aile başına ortalama sekiz çocuk gibi bir rakamla, İsrail toplumunun diğer kesimlerine oranla hızla büyümeye devam ediyor ve bu grubun 2025 yılında genel nüfusun %15’ini oluşturacağı tahmin ediliyor. Harediler’in bir şekilde iş gücüne entegre edilmemesinin ve devlet yardımına bağımlılıklarının devam etmesinin de, uzun vadede, İsrail ekonomisini altından kalkamayacağı bir yük altına sokacağı öngörülüyor.
Küçük nüfuslarına oranla gayet orantısız bir politik gücü de ellerinde bulunduruyor Harediler. İsrail’de politik arenanın bölünmüşlüğü ve böyle kaygan bir zeminde hükümet kurmanın ve yaşatmanın zorluğu Harediler’i temsil eden siyasal partileri, şu anki Netanyahu hükümeti örneğinde de görüldüğü üzere, çok partili koalisyon hükümetlerinin merkezi bir parçası haline getiriyor. Harediler’in elde etmiş oldukları bu politik gücün ilk yansıması kendini, bu grubun kamusal alanı kendi normlarına göre yeniden düzenleme isteği olarak gösteriyor. Ve tabii ki, ilk hedefte kadınlar bulunuyor. Kurulmaya çalışılan muhafazakâr hegemonya işe kadın haklarının ihlali ile başlıyor.

Ve işte böyle bir ortamda “hadarat nashim” (kamusal alandan kadının dışlanması) İsrailliler’in hararetle tartıştıkları bir konu olarak gündemin ilk sırasına oturuyor. Harediler kendi toplulukları içinde haremlik-selamlık olarak yaşasalar da bunu toplumun geneline yayma çabası yeni bir olgu.

Kadına karşı ayrımcılığı gündeme getiren ilk olay, Hebrew Üniversitesi’nde pediatri profesörü olan Channa Maayan’ın Yahudiler arasında görülen genetik hastalıklar üzerine yazdığı kitaba Sağlık Bakanlığı’nca verilecek ödül töreninde maruz kaldığı davranıştı. Törende kendisi de ultra-Ortodoks olan Sağlık Bakanı’nın hazır bulunacağını bildiğinden zaten uzun kollu bir üst ve etek giyen Maayan, törende eşiyle ayrı yerlerde oturmak zorunda bırakılıyor. Bu da yetmiyormuş gibi, Maayan’a ödülü kendisinin yerine bir erkek meslektaşının kabul etmesi söyleniyor. Buna benzer başka bir olayda, Ocak ayında (belirtmek gerekir ki devlet desteği de alan) Pua adlı muhafazakâr bir grup tarafından düzenlenen bir konferansta kadın jinekologlara hiçbir panele katılamayacakları bildiriliyor. Kadın hastalıkları ile ilgili bir konferansta kadına yer bulunmuyor.

Bu olaylar zinciri her hafta listeye yenileri eklenerek devam etti. Belki de en şoke edici olanı 8 yaşındaki Naama Margolese’nin başına gelenlerdi. Okuluna gitmekte olan Naama’nın ‘mütevazı’ giyinmediğine kanaat getiren bir grup Haredi, küçük kıza tükürüyor ve küfrediyorlar. Kendisi de modern Ortodoks bir aileden gelen Naama’nın gittiği ve Kudüs’ün batısındaki Beit Shemesh’de bulunan kız okulunun öğrencileri, komşusu oldukları Haredi mahallesi erkeklerinin aylardır sözlü ve fiziksel saldırısı altında. Kız okulunun varlığını bir provokasyon olarak gören bu grup, Beit Shemesh’de kadınların mütevazılığını kontrol eden devriye kolları bile kurmuş.

Olaylar bu kadarıyla da kalmıyor, maalesef. Kendi semtlerinde kadınlar için ayrı kaldırımlar, sağlık kliniklerinde ayrı bekleme odaları gibi ‘önlemler’ alan Harediler, 2010 yılında İsrail Yüksek Mahkemesi’nin getirdiği yasağa rağmen, kadınları otobüslerin geri sıralarına oturmaya zorlamaya da devam ediyorlar ve İsrail, böylelikle, 21. yüzyılda kendi Rosa Parks’larını yaratıyor. 28 yaşındaki Tanya Rosenblit ve 18 yaşındaki Doron Matalon bunlardan sadece ikisi. Her ikisi de bindikleri otobüsteki Harediler tarafından otobüsün arka kısmına geçmeye zorlanıyor ve aslen Yahudi olmayan kadınlar için kullanılan ve pejoratif bir anlam taşıyan shiksa kelimesini de içeren küfürlere maruz kalıyorlar.

Dindar kesimin kadın rahatsızlığı, Kudüs gibi Haredi nüfusunun çoğunlukla yaşadığı bölgelerde reklam afişlerinden kadın imajlarının silinmesinde de kendini gösteriyor. Kendilerini baştan sansürleme yoluna gitmemiş firmaların afiş ve reklamları rutin bir şekilde vandalize ediliyor. Bu rahatsızlığın başka bir örneği de ordu saflarından geliyor. Geçen Eylül ayında kadın askerlerin şarkı söylediği bir daveti terk eden dört Haredi asker subay kursundan atıldılar. Bunu ders alan başka on askerin kadınların şarkı söyleyeceği bir anma töreninde kulak tıkacı ile katılma isteği de reddedildi. Başka bir örnek de İsrail Endülüs Orkestrası’ndan. Orkestra, Ortodoks seyircilerinden gelen şikayetler sonucunda kadın bir vokalistin yer aldığı konseri ‘seçmeli’ olarak seyircilerine sunma yoluna gitmiş. Tüm bu çekincenin sebebi ise, Yahudilik’te yer alan kol isha (kadın sesi) adlı hükme göre, inançlı bir erkeğin şarkı söyleyen kadınları dinlemesinin yasak olması. Saçları ve bacakları gibi kadının sesi de erva, yani cinsel istek ve heyecan uyandıran bir uyarıcı addediliyor. Yahudilik için en kutsal yer sayılan Ağlama Duvarı’nda bile (kadınlara ayrılan bölümün küçüklüğü bir yana), kadınların sesli bir şekilde dua etmeleri ya da herhangi bir dini kutlama düzenlemeleri yasak. Bu yasağı kırmaya çalışan ve hapis cezaları ile bile karşılaşan Nashot HaKotel (Duvarın Kadınları) örgütü, yıllardır eşitliğe dayalı bir kutsal mekân için mücadele veriyor.

Son zamanlarda arttığını söylediğimiz bu vakalara bir de şöyle genel bir gerçeği eklememiz gerekiyor. İsrail’de evlilik ve boşanma yalnızca Ortodoks hahamlardan oluşan dini mahkemelerce gerçekleştirilebiliyor. Özel hayat üzerinde böylesine güçlü bir yetkiyle donatılmış bu mahkemelerde boşanabilmek için öncelikle erkeğin boşanmaya razı olması gerekiyor. Kocası boşanmaya razı olmayan kadının başka bir erkekten çocuk yapması halinde, bu ilişkiden doğan çocuklar piç sayılıyorlar. Dini gelenekselcilik ile modern sivil toplum arasında sıkışıp kalan kadının derdi boşandıktan sonra da bitmiyor. Boşanmayla birlikte gelen nafaka, çocukların vesayeti ve mal bölüşümü gibi konulara dini mahkemelerin yanı sıra sivil aile mahkemeleri de bakabiliyor. Böylelikle, şizofrenik bir yarış sistem aracılığıyla başlatılmış oluyor. Kadınlar haklarını gözetebilecekleri sivil mahkemelere koşarken erkekler de genellikle kendilerini gözeten dini mahkemeleri tercih ediyor. Peki, boşanırken böyle de evlenirken nasıl? Dinle hiçbir ilgisi olmayan biriyseniz bile, dini törenle evlenmekten başka bir seçeneğiniz yok. O da Yahudi olduğunuzu ispat edebilirseniz. İçinde çok sayıda göçmen bulunduran İsrail’de babası ve özellikle de annesi burada doğmamış ya da evlenmemiş kişilerden evlenebilmeleri için Yahudiliklerini ispat etmeleri isteniyor. Daha da kötüsü ise, eğer anneniz sonradan reformist yolla Yahudi olmuşsa başınıza geliyor. Çok yakın bazı arkadaşlarımın yaşadığı gibi, zaten Yahudiyken, bir yıla kadar varabilen Ortodoks bir süreçten sonra tekrar Yahudi olmak zorunda kalıyorsunuz. Bu süreçte yüzünüze bakmaktan çekinen hahamlarla da karşılaşabiliyorsunuz…

Sonuç olarak, gerek resmi kurumlar ile gerekse bu anlayışın sokaktaki uzantısıyla devam eden kadın mücadelesini daha büyük bir sorunun, laik ve muhafazakâr değer çatışmasının bir parçası olarak görmek mümkün. Hükümetler sağlıkla yollarına devam ede dursun, İsrail’de kadın hakları -protesto sesleri yüksek çıksa da- politik oyunların aralıklarından düşerek en başa dönme tehlikesiyle karşı karşıya!

Share Button