Eksik Anne

biberon

Feyza Akınerdem

Sağlık ocakları ve doktorlar, aslında gayet olumlu bulduğum anne sütünü teşvik etme konusunda öyle ileri gidiyorlar ki, sanki sütünüzün yetmeme ihtimali yok, sanki her kadın aynı, sanki yetersiz süt sizin yanlış beslenmenizden ve yanlış emzirmenizden kaynaklanıyor.

Altı yıl boyunca evli olup anne olmamak, her zaman mazeret belirtilmesi gereken bir eksiklikti. Bu konuda karşılaştığım sorular ve sorgular benim gibi birçok kadın için kadınlığın başa çıkılması zor hallerinden biri olmuştur. Öte yandan kadınlığın hep eksik olmak demek olduğunu hayatın birçok cephesinde yaşamışken, anneliğin de bunun bir başka cephesi olacağını hesaba katmadan içten içe bir gün doğurursam tamamlanırım sanmışım. Hâlbuki annelik meğerse başka türlü bir eksiklik demekmiş.

Annelik benim başıma aklımın ucundan geçmeyecek bir dolulukla geldi, çünkü ikiz annesi oldum. İkiz anneliği farklı bir yoğunluk olunca, yüzüme vurulan eksikliklerim de daha fazla oldu. İki tane minik bebeği doğurup iki ayrı memeye verdikleri zaman ben de anneliğe adım attığımı hissettim. Aslında bu ilk emzirme deneyimi sırasında, artık mücadele etmem gereken önemli bir cephe açıldığını bilmiyordum. O an sadece ilk altı ay bebeklere anne sütü vermem gerektiği ve sütümün de bebeklerime yeteceği yönünde herkesin hemfikir olduğu bir bilgiye sahiptim. Ancak bilgi ve deneyim arasındaki o boşluğun bir iktidar alanı olduğunu da sanırım hamileliğin ve anneliğin büyülü atmosferinde unutmuş olmalıyım. “Altı ay sadece anne sütü” kuralının da bu boşluğu dolduran bir devlet politikası olduğunu zaman içinde anladım.

Yaklaşık 30 yıl kadar önce –hazır mamaların yaygınlaştığı ‘70’li yıllara tekabül ediyor olsa gerek- anne olmuş kadınlardan dinlediklerimden bildiğim kadarıyla, anne sütünün yetersiz bir besin olduğu söylenerek bebeklere hazır mama önerilmiş. Anne olmuş bir kadına sütünün bebeğine yetersiz geleceğini söylemek bir mama pazarlama stratejisiydi, ancak bununla birlikte ve bundan da öte şimdi anlıyorum ki böylelikle kadınları doğurdukları bebekleri besleyememe hissiyle baş başa bırakmışlar. Bedenlerinden gelen sütün bedenlerinden çıkmış olan bebek için yeterli olmadığını hissetmek çok büyük bir eksiklik duygusu olsa gerek.

Şimdi ise anne sütünün bebekler için en iyisi olduğu biliniyor. Bu durum kadınların bedenleriyle barışmalarına ve bebekleriyle emzirme üzerinden keyifli bir ilişki kurabilmelerine yaramış olsa gerek. Ama bir yandan da bunun bir devlet politikası haline gelmesi ve “Altı ay sadece anne sütü” diye sloganlaştırılması başka bir taraftan kadınların sırtına yüklenen bir yük olabiliyor. Özellikle de benim gibi iki ya da daha fazla bebek sahibi olmuş kadınlar için.
Öncelikle sağlık ocakları ve doktorlar, aslında gayet olumlu bulduğum anne sütünü teşvik etme konusunda öyle ileri gidiyorlar ki, sanki sütünüzün yetmeme ihtimali yok, sanki her kadın aynı, sanki yetersiz süt sizin yanlış beslenmenizden ve yanlış emzirmenizden kaynaklanıyor. Doktor kontrolleri, aşı günleri ve gündelik hayat içerisinde karşılaştığım tüm doktor ve hemşireler, sütümün kesinlikle ikiz bebeğe yeteceğini iddia ettiler. Tabii ki bunun en temel nedenlerinden biri, sütün, annenin kendine bu konuda güveni olduğu müddetçe daha kolay geleceği yönündeki düşünce. Hâlbuki bu konuda hiçbir görüş belirtilmediği zaman ya da sorduğum ve ihtiyaç duyduğum kadar bilgilendirildiğim zaman kendi bedenimi ve bedenimden gelen sütü daha kolay kontrol edebileceğime inanıyordum.

Doktorların bu konuda çok iddialı olmalarının diğer bir nedeni ise herhalde kendi söylemlerinin karşısında çok güçlü başka söylemleri yenmeye çalışmaları. Daha sağlık ocağından çıkmamdan başlayarak yolda, mahallede, apartmanda, evde herkes sütünüzün iki bebeğe kesinlikle yetmeyeceği konusunda o kadar emin ki. Bu sefer her şey tepetaklak oluyor.

Gelelim benim emzirme deneyimime. Benim kızlar saatlerce emmek istiyorlar, emiyorlar. Onlar emdikçe süt çekiliyor, hâlâ emmek istiyorlar. Kendimi berbat hissediyorum. Tıp doktorları yanılmıyorsa onlar emdikçe süt gelmeli ve yetmeli. Biraz ara veriyorum. Diyorlar ki yirmi dakikada süt kendini toparlarmış. Su içiyorum bol bol. Ama yetmiyor. Bir yandan barut fıçısıyım, annem sütün yetmiyor, mama verelim diyecek diye fırsat vermemeye çalışıyorum. Çünkü altı ay sadece anne sütü! Annem de benim barut fıçısı halimi görüp ağzını açamıyor ama bazen dayanamayıp söyleniyor: “Aç bu çocuklar”.

Çok daralırsak biraz mama veriyorum, ama her seferinde ciddi bir suçluluk duygusuyla. Her seferinde sütümün kesilmesine neden olacak kötü bir şey yaptığımı düşünerek. O arada bir doktor filan gördüysem uyarıyor beni: “Mama vermiyorsun değil mi?”. Yok diyorum, verir miyim hiç! Tekrar başa dönüp arada verdiğim mamalardan vazgeçmeye çalışıyorum. Olmuyor. Olmadıkça ben geriliyorum. Bir yandan da mama vermemeye çalıştıkça çevreden “Mama veriyorsun değil mi?” sesleri… “Yok senin sütün yetmez, nasıl yetsin? Bunların kırkı çıksın sütten kesilirler! Zaten mama aldılar mı bir daha seni istemezler”. Bu sefer bir korku sarıyor, sütten kesilirlerse ne olacak? Hâlbuki onlar için en iyisi anne sütü. Şimdi mama verirsem kesilecekler mi?

Bir yandan da yeni doğmuş bir bebeğin emme süresinin ne kadar uzun olabileceğini bilmediğimden, uzun uzun, saatlerce emen bebeklerimin doymadan boş memeye sarıldıklarını düşünüyorum. Tabii bu benim için gün boyu sürekli emziriyor olmak anlamına geliyor ki, sadece anne sütü diyenler annenin bu durumda kendini nasıl hissedebileceğini hiç hesaba katmıyorlar.
Bu söylenenlerle boğuşmam ve biraz toparlanmam bir buçuk – iki ayımı aldı. Eğer ben söylenenlerin etkisinden kendimi kurtarmasaydım ve annem de bu konuda bana destek olmasaydı muhtemelen bebeklerimi çok kısa sürede emzirmekten vazgeçecektim. Bu sürenin sonunda fark ettim ki kendimle ve çocuklarla, ‘eksik anne’ olmamak için mücadele ediyormuşum meğer. Doktorların lafını dinlesem sütüm yeteceği halde yetirememek benim suçum olacak, eğer deneyimli anneleri dinlersem sütüm yetmeyeceği halde yetirmeye çalışmak benim hırsım. Her iki durumda da anneliği becerememiş olacağım. Meğer asıl korkum buymuş.

Bir buçuk ayın sonunda karar verdim. Günde bir defa, kendimi ve bebekleri rahatlatacak bir saatte mama vereceğim, ne daha fazla ne de daha az. Ben kararımı verdikten ve emzirme konusunda hem ruhumu hem bedenimi rahatlattıktan sonra, bir de etrafta konuşanlar azaldıktan sonra emzirmek o kadar kolay ve zevkli bir hal aldı ki.

Tabii ki bu eksiklik duygusu sadece emzirme üzerinden gelmiyor. Bebek bakımı noktasında, her konu aslında benzer bir mücadeleyi gerektiren bir cephe açıyor. Ne yapsan yetersiz kalıyorsun. Az giydiriyorsun, sokağa çok çıkarıyorsun, emziğe alıştırıyorsun ya da alıştırmıyorsun, çok kucağa alıyorsun ya da az kucağa alıyorsun…

Bir ayını doldurmamış bebeklerle ülkelerarası yolculuk yaptıktan sonra, bana, onları her türlü ortama sokmak çok normal gelirken, daha doğrusu bunu hiç sorgulamamışken sokakta karşılaştığım kadın ve erkekler için bebeklerimi sokağa çıkarmam çok anormal bir davranıştı. Hem gözler hem de sözler bana bebekleri niye dışarı çıkardın derken aslında “İki tane yeni doğmuş bebeğine evde bakmak varken sen neden sokağa çıktın?” diye soruyordu. O bakış ve sözlerde bariz bir şekilde hissettiğim şey, sadece bebeklerin sağlığını değil, yeni adım attığım annelik konumunu da fena halde tehlikeye attığımdı. “Şu çocuklar hasta olmasa bari,” dendiğinde, kendi keyfim için sokağa çıkmış olmaktan dolayı suçluluk duymam gerekiyordu. Hayatımda kökten değişen onca şeyin arasında bebeklerimle neleri eskisi gibi yapabildiğime göz atarken ve yapabildiklerimden güç almaya çalışırken, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanmam gerekiyordu ve buna inanmam da ancak dışarıda bir yürüyüşe çıkmamın bile tepkiyle karşılanmasıyla mümkündü.

Bütün bunlarla başa çıkmak için çok kararlı olmak gerekiyor. En önemlisi de yeni doğmuş bebek kokusunun keyfini çıkarmak için çok az vakit varken, bütün bunlarla da canını sıkmadan mücadele etmek gerekiyor. Çoğu zaman sinirlenip tepki verdiğinde, bu da lohusalığına bağlanıyor ve yine eksikli hissettiriliyorsun. Anneliğin, bedeninin kaldıramadığı bir yük olduğu söyleniyor.

Kısacası, anne olunca tamamlanırım sanmakla hata etmişim. Tümden eksildim bu sefer. Tamamlanmanın bir yolu olmadığını, bunu aramanın da eksikliği baştan kabullenmek olduğunu böylelikle anlamış oldum. Yine de iki kız çocuğu annesi olarak hem kendim hem de kızlarım için, hem kendimle hem de yaşadığımız dünyayla mücadele ederken bu tür tuzaklara düşmemek çok zor. Tuzağın farkında olacak deneyime sahip olsam bile…

Share Button