Neoliberalizm Tam Olarak Nedir?

neolib

Çeviren: Funda Karabacak

İklim değişiklikleri, ülkelerin zayıf refah düzeyi, 2008 mali krizi, hızla artan gelir eşitsizliği, politikada yıllardır süren hayal kırıklığı, milyar dolarlık maliyeti olan süper kahraman filmleri ve Tinder – bunlar neoliberalizme atfedilen sorunlardan sadece birkaçı. Ama aslında neoliberalizm nedir? İktisadi bir doktrin mi? Kapitalist yönetici sınıfın intikamı mı? Yoksa daha tehlikelisi mi?

Wendy Brown Undoing the Demos: Neoliberalism’s Stealth Revolution adlı kitabında bu sorunları ve daha fazlasını ele aldı. Brown’ın bu eseri için hem tarihi bir çalışma, hem felsefi bir tez hem de sorunlar üzerinde duran bir araştırma kitabı diyebiliriz. Neoliberalizm üzerine yapılan çalışmaların çok yaygın olmasına rağmen, Undoing the Demos ihmal edilen bir konu olan dünyayı geniş bir pazar olarak görmenin politik sonuçları üzerinde duruyor. Brown’ın vardığı sonuçlar çok katı olmasına rağmen bu sorunlarla daha etkili bir şekilde baş edebilmemizi sağlıyor.

—Timothy Shenk

Timothy Shenk: Undoing the Demos adlı kitabınızın başlangıcında “neoliberalizm” hakkında bir şeyler söylemenin özellikle de sol için bir rutin haline geldiğini belirtirken, kelimenin kendisinin “pek çok anlama gelebilen ve değişken bir ifade” olduğunu yazmışsınız. Sizin neoliberalizm tanımınız nedir?

Wendy Brown: Bu kitapta neoliberalizmi, her şeyin özel bir şekilde “ekonomiye dâhil edildiği” yönetim mantığın dâhilinde ele aldım: Neoliberalizm mantığında insanlar pazarın aktörü haline gelir; herhangi bir alanda yapılan aktiviteler pazara ait olur ve her türlü kişilik (kamu ya da tüzel; kişi, işletme veya devlet) bir şirket nasıl yönetiliyorsa o şekilde yönetilir. Ancak şunu belirtmemiz önemli, bu basitçe her yere yayılan bir metalaşma ya da parasallaşma durumu değildir – bu, sermayenin günlük hayatı değiştirdiğine dair eski Marksist bir tanımdır. Neoliberalizm, öğrenim görmek, birisiyle flörtleşmek ya da alıştırma yapmak gibi paranın belirleyici olmadığı alanlarda bile piyasa çözümlemeleri yapar. Bunları, pazar ölçülerine uydurur; pazar tekniği ve uygulamalarıyla yönetir. Hepsinden önemlisi bireyleri sürekli mevcut ve gelecekteki değerine göre hareket eden insan sermayesi olarak görür.

Aynı zamanda, neoliberalizm finansallaşma dönemine geldiği (ve teşvik edildiği) için, değişime açık olan “pazara açılma” biçimleri ürün ve malların değişimi bir yana bu ürün ya da mallarla ilgili olmayabilir de. Günümüzde bireylerden şirketlere, üniversitelerden devletlere, restoranlardan dergilere pazarın tüm aktörleri peşin kardan ziyade zihinlerinde belirledikleri değerlerini ve gelecekteki bu değerlerini şekillendirecek seviye ve sınıflandırmalarıyla ilgilenmektedir. Hepsi kişisel yatırımları aracılığıyla mevcut ve gelecekteki değerlerini artırarak sermayecilerin ilgisi çekmekle yükümlüdür. Pazarın finansallaşması için kişilerin blog hitini, retweetlerini, Yelp puanlarını, okul derecesini ya da Moody sıralandırmasını yükselterek seviyesini artırması ya da koruması gerekir.

Shenk: Bu konu hakkında yürütülen tartışmalarda neoliberalizm, alanlarına odaklandıkları iktisadi bir doktrin olarak ele alınır. Odağını politikaya çektiğinizde, neoliberalizmin, demokrasinin kavramsal çöküşüne ve sürekli düşüşüne sebep olduğunu tartışabilirsiniz. Neoliberalizm demokrasiyi neden böyle bir tehlikeye atmaktadır?

Brown: Daha geniş anlamda bir yönetim mantığı olgusundan ziyade sadece ekonomik bir politika olarak görülen neoliberalizmin en bilinen eleştirisi yaşam ve gelir koşullarında büyük eşitsizliğe sebep olması ve bunu meşru hale getirmesi; güvencesiz ve gözden çıkarılabilir nüfus yaratması, sermaye (özellikle finans kapital) ve devlet arasında alışılmamış ilişkiler geliştirerek sermayenin politika üzerinde hakimiyet kurması; bebekler, insan organları, tehlike altındaki türler ya da yaban hayatı gibi pazar tarafından korunan öznelerin aşırı ve hatta etik olmayan bir şekilde ticarileştirmesi; kamu mallarını özelleştirerek paylaşımlı ve eşit bir şekilde erişimlerini engellemesi; devlet, toplum ve bireylerin düzensiz finansal pazarın dengesizliği ve karışıklığına maruz kalmasıdır.

Bunların hepsi neoliberal ekonomi politikasının önemli ve sakıncalı sonuçlarıdır. Ancak neoliberalizm demokratik uygulamalara, kültürlere, kuruluşlara ve hayallere büyük zararlar vermektedir. Neoliberalizmi yönetim mantığı dahilinde düşünmenin neden önemli olduğuna bir bakalım: bu mantık demokratik değerlerin anlamını politikadan uzaklaştırıp ekonomiye dahil eder. Özgürlük, politik katılım ya da varoluşsal bağımsızlıktan ayrılır ve düzenlemeler ya da herhangi bir hükümet yasağıyla engellenen bir pazar özgürlüğü haline gelerek kısıtlanır. Toplumda eşitliğin bir sonucu olan davada bulunma hakkı ya da ortak kurallara uyum sağlama zorunluluğu kazanan ve kaybedenlerin olduğu bir dünyada yarışmak için eşit hakka sahip olma düşüncesiyle yer değiştirir.

Demokrasi sözünün gerçekleşmesi somut uygulamalar ve kuruluşların çabasının yanısıra kişilerin politik erişiminin olduğu ve doğrudan yönetim hakkı bulunmazsa başkaları tarafından yönetileceğini bildiği bir demokrasi anlayışının varlığına da bağlıdır. Ekonomiye dâhil edilen demokrasi terim ve unsurları yasallaştığında, kültürün, toplumun ve halkın egemenliği tamamen anlamsızlaşacaktır. Ürün, ortak politik düşünce ya da kurallar tarafından değil pazarda bireyin eylemi sonucu elde edilir. Sadece bireysel sermaye ve pazarın olduğu bir yerde de toplum kendini geçindiremeyecektir.

Shenk: Neoliberalizmi, liberalizmin doğal bir devamı olarak tanımlamak kolay olabilir; ancak arasındaki ilişkinin bundan çok daha karmaşık olduğunu iddia ediyorsunuz. Adam Smith’ten beri anlamının tamamen değiştiğini söylediğiniz homo economicus* teriminin düşünce tarihini inceleyerek büyük bir dönüşümü ortaya koyuyorsunuz. Son yüzyılda “ekonomik insan” terimi nasıl değişti?

Brown: Haklısınız, özellikle de Foucault’un neoliberalizmi kapitalizmin ilerlemesinden ziyade “liberalizmin yeniden yapılandırılması” olarak düşündüğü kabul edildiğinde aralarındaki ilişki tamamen karışıyor diyebiliriz. Homo economicusun değişimi hakkında söyleyebileceğimiz en basit şeyler şunlar: iki yüz yıl önce bu varlık Adam Smith’in “takas, trampa, değiş tokuş” olarak adlandırdığı araçla kazancın peşinden koştu. Bir sonraki jenerasyonda Jeremy Bentham her şeyi en fazla haz alacak ve karşılığını maliyet/çıkarı en aza indirecek şekilde hesaplayarak yararı en üst seviyeye ulaştıracak düşünceler ortaya koydu. 30 yıl önce neoliberal çağın düşüşte olduğu bir dönemde, her fırsatta kendi girişiminde bulunan insan sermayesi elde edildi. Bugün, homo ekonomikus hayatın her alanında değerini artırmaya çalışan finansal insan sermayesi olarak yeni bir biçim kazandı.

Klasik ekonomik liberalizme karşın, çağdaş homo economicus figürü iki yönüyle ayırt edici niteliğe sahiptir. Öncelikle, neoliberaller için insan her yerde yalnızca rasyonel birey olabilir. Bu bizi şehir, aile, politik, dini ya da ahlaki hayatımız yerine, ekonomide “pazar insanı” olarak gören klasik ekonomistler için geçerli değildi. İkincisi, günümüzün neoliberal homo economicus değişim, üretim, kazanç yerine değerini artıran insan sermayesi haline gelmiştir. Bu Smith, Bentham, Marx, Polanyi ya da Gary Becker tarafından ortaya konulanlardan büyük ölçüde farklıdır.

Shenk: Biraz önce Foucault’dan söz ettiniz ve kitabınızda 1970’li yılların sonunda neoliberalizm hakkında verdiği konferans notlarından oluşan ve “mükemmel bir öngörüyle yazılmış şaşırtıcı bir çalışma” olarak görülen Birth of Biopolitics adlı kitaptan (Biyopolitik’in Doğuşu) bahsettiğiniz iki bölümde ona yer verdiniz. Ama Foucault aynı zamanda çok eleştirildi. Sizce Foucault nerelerde haklı, nerelerde haksız oldu?

Brown: Foucault’ın konferansı hakkında ilginç olan şey onun henüz Reagan ve Thatcher’ın seçilmediği ve Washington Konsensüsünün gerçekleşmediği zamanda, 1970’li yıllarda ve gelecekte Avrupa’ya neoliberalizmin hâkim olacağını anlamasıydı. Şaşırtıcı olan bir diğer nokta ise neoliberalizmi politik sebeplerden ve devletten bireye ulaşan bir yönetim olmasından dolayı takdir etmesi ve neoliberalizmi sıradan bir ekonomik politika olarak görmemesidir.

Aynı zamanda Foucault’un korkusuz, meselelerin özünü kavrayan ve arşivleri ya da tek bir sözü bile hem dehasını hem de hayal gücünü ortaya koyarak derinlemesine inceleyen son derece özgün bir politik tarih düşünürü olduğu bir gerçek. Son otuz yılda ortaya çıkan neoliberalizmden çok neoliberal düşünceleri tartışmasına rağmen bu özellikleri sayesinde Foucault’un konferansları aydınlatıcı olmuştur.

Ancak Foucault’un, bu konferansları verirken neoliberalizmin ne olduğu ve nasıl sonuçlar doğurduğuna dair düşüncelerinde hayatının o döneminde Marksizme duyduğu antipatiden kaynaklanan gözle görülür birkaç eksiklik mevcut. Önceden de söylediğim gibi Foucault’a göre neoliberalizmin aslında kapitalizmin değil “liberalizmin yeniden yapılandırılmasıdır,” ve kapitalizm hakkında şaşırtıcı bir şekilde çok az tartışma yürütmüştür. Aynı zamanda benim asıl ilgi odağım olan demokrasiye çalışmasıyla doğrudan bağlantılı olmasına rağmen büyük ölçüde ilgisiz kalmıştır. Sonuç olarak, birileri doğru olan düşünceleri alıp üstüne yenilerini eklemiştir. Bu sebeple, Neoliberalizm ya da herhangi bir konuda “ortodoks Foucaultcu” olmak saçmalık olacaktır.

Shenk: Foucault’un politika analizi hakkında ne düşünüyorsunuz peki? Çalışması neoliberalizmle bağlantılı olduğu için neoliberalizmi desteklediği hakkında tartışmalar mevcut. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Brown: Evet, açıkçası Foucault’un üzerinde çalıştığı konuya duyduğu sempatinin derecesi benim için pek önemli değil. Belirli tarihi düşünceler ve teorik çözümlemeler, teorisyenin politik eğilimine değil konuyu aydınlatabilme kapasitesine bağlıdır. Günümüz hakkında değerlendirme yapmak için politik teori tarihi hakkında derin araştırmalar yapan hiç kimse sadece çağdaş ve ilerici değerlere eğilim gösteren teorisyenlerden yararlanamaz. Bu yaklaşıma sahip birisi analizlerini başarıyla tamamlayamaz; bu büyük düşünürlerden bilgi edinebilmek için zayıf bir yaklaşımdır. Bunun dışında, Foucault bugün mücadele ettiğimiz neoliberalizm yapısını tahmin edememiştir. Diğer bir yandan, Foucault’un “özgürleştirici” özelliklerinden ötürü neoliberalizmden derin bir şekilde etkilendiği düşüncesi neoliberalizmi bireyleri insan sermayesi olarak “girişim portföyü” haline gelmelerini gerektiren kendine özgü bir yönetim biçimi olarak gördüğü ve “hem üretici ve hem de müşteri özgürlüğünü” düşünmemizi sağlayan konferans notlarından yapılan özenli okumalarla çelişmeme sebep olmuştur. Foucault’un imzasını taşıdığı teorik başarı, insanların yönetici güçler tarafından “özgürleştirildiğini” değil üretildiğini anlamasıdır.

Shenk: Homo economicus çok yaygın bir terim; daha az kullanılanı ise bu terimle karşılaştırdığımız homo politicus**. Homo politicus terimi nerden gelir ve kendisinden daha ünlü olan bu diğer terimle nasıl bir ilişki içindedir?

Brown: Neoliberalizmin demokrasiye olan etkisini anlamamız için, odak noktamızı bu zamana dek homo ekonomicus olarak isimlendirilen batıdaki kişilere çekmeliyiz. Politik, kültürel, dini ya da aile hayatında her zaman farklı hallerimiz/boyutlarımız fark edilir ve gelişir. Bunlardan biri antik Yunan, Roma cumhuriyetçiliğinde ve hatta erken liberalizm döneminde görülen homo politicus olarak adlandırabileceğimiz bir figürdür. Ancak bu aynı zamanda Fransız devriminden, yurttaşlık hakları hareketine uzanan demokrasinin yükseldiği modern zamanlarda da görülmüştür. Homo politicus, homo ekonomicus gibi biçim ve içerikte tutarsızdır ve liberal demokrasi kesinlikle Aristo’nun şehirdeki ortak kurallar aracılığıyla farklı insan kapasitelerinin ortaya çıktığı düşüncesinin yanında sönük kalmaktadır. Ancak neoliberal devrimin gerçekleşmesiyle birlikte insan ve demokrasinin temel özellikleri gibi sonunda yenilgiye uğramıştır. Demokrasi, vatandaşların sadece değerlerini artırmaları yerine kendi kendilerini uygun bir şekilde yönetme eğilimine sahip olmalarını gerektirir. Biz de özgürlük anlayışımızı sadece pazarı yönetmek yerine bu kendi kendini yönetme eğiliminde ararız. İnsanların bu boyutu ortadan kaybolduğunda, gerekli olan enerji, uygulama, demokrasi kültürü ve açık görüş de beraberinde yok olur.

Shenk: Neoliberalizme özellikle Maksist bir perspektifle yaklaşan bazı önemli yorumcular bunu rövanşist kapitalist elitler tarafından yönetilen refah devletine karşı 1970 yılındaki ekonomik karmaşa ve boşluğun apaçık bir sonucu olduğunu belirtiyor. Ancak görünüyor ki siz bu açıklamalardan pek memnun değilsiniz. Bu önemli bir sorun, peki bugüne kadar nasıl geldiğimize dair alternatif bir açıklamanız var mı? 

Brown: Bu üzerinde durmak için çok uzun ve karışık bir hikâye ama bunun hakkında söyleyecek birkaç şeyim var. Pek çok Marksist için, neoliberalizm 1970 yılında kapitalizmin düşüşe geçen kar oranına; ekonomik ağırlığın değişerek Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC), Asya ve Batı dışındaki diğer bölgelerde yoğunlaşmasına; sendika ve derneklerin temsil ettiği sınıf gücünün sönük kalmasına; yeniden dağılan refah ülkelerine, büyük ve üretken olmayan şirketlere ve eğitimli demokratlara yönelik beklentilere karşılık olarak ortaya çıkmıştır. Bu perspektiften bakıldığında, neoliberalizm sadece düzenleme ve milli kısıtlamalardan sıyrılmış bir sermayeyi amaçlayan devlet ve IMF destekli sınıf gücünün sağlamlaştırılması ve özellikle de emek gücü olmak üzere her tür toplumsal dayanışmanın etkisizleştirildiği abartılı bir kapitalizm halidir.

Bu analizin gerçeklik unsurları neoliberal sebeplerden kaynaklanan toplumsal, kültürel ve bireysel hayatın temel dönüşüm sorununa cevap vermemektedir. Kamu kuruluş ve hizmetlerinin tamamen taşeron destekli olmamasına rağmen bireysel yatırım ya da tüketim için yapısının tamamen özel kurum haline dönüştürülmesi sorununa cevap vermemektedir. Ayrıca iş yerleri, okullar, sosyal yaşam ve bireylerin toplu olarak yeniden yapılandırılması konusuna da cevap vermemektedir. Neoliberal ekonominin yayılımı, neoliberalizmin sadece sermaye tarafından elde edidiği bir güç olarak değil aynı zamanda mantıklı bir yönetim biçimi olarak neoliberalizm aracılığıyla takip edilmelidir. Bu yayılımın pek çok aracı vardır. Hukuk, kültür ve yukarda belirtilen diğer unsurlar yönetim adı altında değerlendirebileceğimiz özgün politik ve idari biçimlerdir. Bu, iş modelleri ve ölçevlerinin yatırım bankalarından okullara, şirketlerden üniversitelere, kamu idarelerinden bireylere toplumdaki her bir açığı kapattığı yönetim uygulamaları aracılığıyla gerçekleşir. Yönetimin “en iyi uygulamalarıyla” adaleti, demokratik kanun şartları ve katılımını kalite ölçüleri, hedefler ve stoklarla yer değiştirerek bunları yavaş yavaş bireylere aşılarken demokratik hayatı parçalarına ayırır.

Shenk: Undoing the Demos 200 sayfadan fazla olan kalın bir kitap, ancak yönetim hakkındaki görüşlerinizin de ortaya koyduğu gibi, neoliberalizmin eylemsel olarak özel örneklerini ele almak için de çok zaman harcamışsınız. Bu odaklandığınız çalışmalar içinden benim en sevdiğim Citizens United (Vatandaşlar Birleşti) konusundaki geniş analiziniz. Neden bu bölümde neoiberalizme daha genel bir çerçeveden bakmamız gerektiği söyleniyor?

Brown: İlericiler genellikle şirketlerin birey olarak görüldüğüne inanılan ve çarpıtılan First Amendment (Birinci Anayasa Değişikliği) düşüncesine dayanarak şirketlerden aldığı parayla Amerika seçim sürecini domine ettiği için Citizens United örgütünü kötüler. Ancak çoğunluğun kararı özenli bir şekilde incelendiğinde üzerinde konuştuğumuz demokrasi koşul ve uygulamalarının tam anlamıyla ekonomiye dahil edildiği açık bir şekilde görülmektedir. Çoğunluğun düşüncesine göre seçim kampanyaları “politik pazarlara” benzer; tıpkı potansiyel müdahalenin sadece konuşan, dinleyen ya da yargılayan üretici ve tüketicilerine koyulan kısıtlamaların sonucu olarak pazarda özgürce dolaşan düşünceler gibi. Bu yüzden Justice Kennedy’nin bu pazar alanlarının kontrol edilmemesi gerektiğine dair temel neoliberal prensibi politikada paranın gücününün açıkça kısıtlanmasını hedefleyen gelir yasası çalışmasının alt üst edilmesine sebep oldu. Ayrıca, bu politik konuşma konuşan kişinin insan sermayesi, şirket sermayesi ya da finans kapital sınırlarında bulunsa da konumunda ilerleme sağlayan bir çeşit sermaye hakkına işaret etmektedir. Bu politik konuşmadaki mevcut anlayış demokratik ve politik konuşmada yer alan toplumsal düşünce ve ikna çabası son derece önem taşıyan (tekelleştirme ve çarpıtılma potansiyeli olan) aracılarla yer değiştirmektedir.
Belki de Citizens United kararıyla ilgili en önemli şey şirketlerin birey olarak görülmesi değil; o bireylerin (insanlar demiyorum), demokrasi dayanağı olarak görülmemesi ve belirgin kamusal alan görüş ve tartışmalarının demokrasinin önemli bir alanı olarak sayılmamasıdır. Bunun yerine, bu karar konuşmayı finans kapitali, politik hayatı ve seçimleri pazar alanlarına dahil olarak göstermiştir.

Shenk: Demokrasinin korunması gereken bir ideal olduğunu söylediniz, ama “vatandaşların ortak hevesinin yüceltildiği ve sömürüldüğü bir sistem olan” günümüz demokrasisine şüpheyle yaklaşıyorsunuz. “Modern gücün her biçiminde insanların piyon olarak kullanıldığı bir yönetim şekline” dönüştüğü bir demokrasiyle her şey daha kötü bir hale gelebilir. Düşlediğiniz demokratik idealler ve günümüzdeki durum hakkında yaptığınız katı eleştiriler arasında bir bağlantı görebiliyor musunuz?

Brown: Demokrasi her zaman eksiktir, verdiği sözler yarım kalır; ancak onu geliştireceğimiz şartlar daha iyi ya da daha kötü olabilir. Ben artık demokrasinin Avrupa-Atlantik’te bir söylenti haline geldiğini düşünüyordum. Alan Greenspan, “globalleşme yüzünden” seçimlerin çok da bir önemi olmadığını çünkü dünyanın seçilmiş kişiler tarafından değil piyasa güçleri tarafından yönetildiğini söyler. Oylama Batı dünyasının tümünde yıllardır etkisini yitirmekte; politikacılar genellikle hakarete uğramadıysa güvenilir bulunmuyor (elbette Varoufakis hariç!); ve politika hayatına ya da hükümete dair her şeyin sermaye tarafından ele geçirildiği, çarpıtıldığı ya da bunun sıkıcı bir hale geldiği düşünülüyor. Politikaya karşı bu düşmanca tutum neoliberal sebeplerden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, demokrasinin anlamı bugün genellikle kişisel özgürlükle sınırlıdır. Bu özgürlüğün hiçbir anlamı olmamasına rağmen insanlar için insanlar tarafından yönetme fikrine çok da uzak değil.

*homo economicus: rasyonel birey

**homo politicus: siyasal insan

Kaynak: Dissent Magazine 

Share Button